Dün “Eşi başörtülü başbakan olmaz” diyorlardı.. Sonra “TBMM’nin başına, eşi örtülü biri geçemez” dediler..
İkisi de olunca, “Hem başbakanın, hem TBMM başkanının eşi başörtülü iken, bir de eşi başörtülü birisinin cumhurbaşkanı seçilmesi kabul edilemez” dediler..
Hepsi oldu, bitti maşallah..
Peki işlem tamam mı?
Hayır..
Yok canım, “İlkokul talebelerinin başına zorla örtü geçirene kadar yola devam” iddiasında değilim..Benim böyle bir iddiam yok da.. Karşı cenahın eline fırsat geçse, evdeki ninelerimize kadar herkesin başını açtıracaklarından eminim..
Bu kanaati nerden mi çıkarıyorum?
Anlatayım..
Son hafta içinde yaşadıklarımız, milli iradeye ayak dolayanların pes etmediklerini gösteriyor..
Her seferinde kafa çıkartıp, bir yoklama çekiyorlar...
Genelkurmay eski Başkanı’nın tutuklandığı günlerde bile.. “Tamamdır.. Milli irade dışı güçler artık siner, seslerini çıkartmazlar” dediğiniz ortamda bile, güç gösterisine soyunuyorlar..
“Ne kafa çıkartması.. Ne yoklaması. Ne güç gösterisi” demeyin hemen..
Somut örnek vereceğim..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 21 Aralık’ta bir atama yaptı.. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine, Prof.Dr. Mümtazer Türköne’yi atadı..
Ne yaptı “istemezükçü”ler..
“Olmaz. Olamaz. İstemeyiz. O atama yapılamaz” dediler..
Köşe yazarlarından başladı itiraz sesleri.. CHP Genel Başkanı’na kadar vardı, “İstifa etsin” tehditleri..
Oysa bakalım şu atamaya..
Mevzuattaki objektif usule aykırı bir durum var mı?
Kanunlarda, “Anamuhalefet partisi genel başkanına danışılmadan, atama yapılamaz” diye bir düzenleme mi var?
Yooo.
Kanun Hükmünde Kararname’de, Cumhurbaşkanı’nın atama yetkisi düzenlenmiş. Atama da bu yetki ile gerçekleştirilmiş..
Peki, “istifa talepli tehdit” savuranların dertleri ne?
Beyefendiler kendi kıstaslarına göre, Prof.Dr. Türköne’yi yeterince Atatürkçü bulmuyorlarmış.
Haydaaa.
Ne yapalım siz Atatürkçü bulmuyorsanız.
Kanunda, “Ümit Zileli, Nur Serter, Muharrem İnce, Kemal Kılıçdaroğlu ve avanesinin ‘Atatürkçü’ olarak onayladığı isimler arasından seçim yapılır” diye bir madde var da, biz mi göremedik?
Nedir bu dayatma?
“Demokratik tepkimizi dile getirdik. O kadar alınganlık göstermeyin” ayaklarına yatmayın lütfen!
Öyle sıradan bir demokratik talep değil, söylenenler..
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ile başlayıp, “Cumhuriyetle hesaplaşıyorlar”a kadar..
Nedir bu söylem?
“Hasan Mutlucan vefat etti ama.. Bir sabah, Mutlucan’ın banttan söylediği marşlarla uyanabilirsiniz” söylemi..
Başka bir anlamı olabilir mi, % 24 oy almış partinin, sıradan bir kuruma atanacak üyeye bile karışma cesaretini göstermesinin?..
Kafa aynı kafa..
“Eşi başörtülü birisi Başbakan olamaz” derken de, TBMM başkanının kim olacağını dayatırken de.. “Eşi başörtülü birisinin Çankaya’ya zinhar çıkamayacağı”nı söylerken de.. Hep aynı kafa. Aynı dayatma.. Aynı tehditler..
Şimdi de o kafa, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’na atanacak üyeye karıştı..
Karıştı ve istediğini aldı..
“Demokrasi ile yönetiliyoruz. Muhalefetin de bazı taleplerini dile getirme hakkı var” demeyin sakın.
2000 yılında, DSP+MHP+ANAP iktidarında, ilahiyat fakültesi dekanlığına, “Tavuktan kurban olur” diyen Zekeriya Beyaz getirilmişti..
Dekanlığını yaptığı fakülte öğretim üyelerinden tutun, toplumun çok geniş kesimlerinden büyük tepkiler almıştı..
İstifa etmiş miydi, Zekeriya Beyaz?
Hayır..
Dahası var.. O güne kadar İstanbul İlahiyat Fakültesi’nde başörtü yasağı uygulamasına kimse cesaret edememişti.. O adam başlatmıştı, MHP’li iktidarda, ilahiyat fakültesinde başörtü yasağını..
Aradaki farkı görüyor musunuz?
Parçalı koalisyon döneminde bile, farklı kesimlerin sesine kulak verilmiyor, istenmeyen dekan koltukta oturduğu gibi, provokatif uygulamaları bile hayata geçiriyor..
% 50 oy alan tek partili iktidar döneminde ise, malum kesimlerin onay vermediği atama, “istifa” ile sonuçlanıyor..
Bu ülkede, “Normal sürece geçildi” mi dediniz?
Avucunuzu yalarsınız.
Bu ülkede normalleşme tamamlansaydı, Mümtazer Türköne istifa etmezdi. Tam aksine, onu istifaya davet edenler, o yolda tehditler savuranlar, Silivri’ye tıkılırdı..
YENİ AKİT