Ereğli Özgür-Der’in Hamza Türkmen ile sürdürmüş olduğu “İslam’ı Algılamada Sabiteler-Değişkenler” seminerlerinin sonuncusunun konusu, “Kur’an Tarihselcileri ve Tarihselci Liberaller-Sosyalistler” idi. Hamza Türkmen’in sunumunun özeti şöyle idi:
“Yetmişli yıllarda Kuran çalışmaları birçok yetersizliklere sahipti. Mezhebi değer yargıları ve geçmişten intikal eden din usülü yaklaşımlarında bazı kalıplaşmış kabuller/formüller o günlerin Kuran çalışmalarını etkileyen faktörlerdi. Sonraları modern düşüncenin de etkisiyle Kuran çalışmaları bağlamında bazı kontrolsüz aynı zamanda Kuran’ın ahkâmına ve sahih ilkelere ters birtakım kabuller meal çalışmalarını ve tefsir yorumlarını etkilemeye başladı. Modern düşünce biçimi ve kullandığı akılcı yorumların etkileşimiyle Kuran okumalarına sızan oryantalist etki çok temel kavramlardan olan ve imanın kurucu öğeleri saydığımız ‘Rasul’ kavramı ve aynı değerlilikteki hükmi/temel kavramları değersizleştirmeye kapı araladı. Bu gün tarihselcilik olarak adlandırdığımız bu tarz gündemlerde bu etkiyi görmekteyiz. İlahiyat Fakültelerinde okutulan Batılı müsteşriklerce yazılmış ve kaynak kitaplar olarak okutulan eserlerde yazılanların etkisini tarihselci yorumlarda bulabiliriz.
Tarihselcilik, 90’lı yılların başında Fazlurrahman’ın “Ana Konularıyla Kur’an” kitabının çevirisi ile gündeme taşınmıştır. Bilgi Vakfı ve Fecr Yayınları’nın düzenlemiş olduğu Kur’an sempozyumları ile yoğunlaştırılmıştır. Tarihselcilik akımının üç boyutta ortaya çıktığını görüyoruz.
Birincisi, Kur’an’ın hüküm ifade eden ayetlerinin tarihsel, ahlak ifade eden ayetlerinin evrensel olduğunu beyan edenler. İkincisi bu tekniği Kur’an’daki kıssalara uygulayarak onların masalımsı anlatımlar olabileceğini savunanlar. Üçüncüsü de Kur’an’ın tamamının tarihsel olduğunu savunanlar.
Tarihselcilik, Avrupa’da Papalık düşüncesine itiraz eden bir yaklaşım olarak doğar. Kendisini şeraitin yegâne temsilcisi olarak gören Papalığa karşı İncil’in yorumlanabilecek bir kitap olduğu vurgusuyla ortaya çıkar. İncil’i oluşturan tarihi şartları gözetmek ve yeniden yorumlamak çabaları olmuştur. İslam düşüncesindeki hadis literatürüne benzer şekilde oluşan İncillerin anlaşılmasında bu yöntem uygulandı. Ancak lafzı ile de Allah’a ait olan, korunmuş bir kitap olarak gelen Kur’an’a uygulanınca büyük sıkıntılar ortaya çıktı. Kur’an’da tarihi olayların olması mümkündür ancak bir şeyin tarihi olması ayrı bir şey tarihselcilik ideolojisi ayrı bir şeydir. Mesela “düşmana karşı at beslemek” ifadesinde olduğu gibi o dönem şartlarında ifade edilmiş bir öğüt, tarihselci bir ideoloji üretmenin bir aracı olmamalıdır.
Kur’an Allah’ın kelamıdır, lafzıdır. Tarihselcilik bu anlayışı da ifsat etmekte, vahyi peygamberimizin kalbinde oluşan bir olaya yani peygamber sözüne indirgemektedir. Cebrail’i aradan çıkaran ve vahyi, peygamberimizin kalbinde oluşan bil-kuvve bir yetenek ile algıladıklarını kendi sözleri ile ifade etmesi olarak gören bu yaklaşım Kur’an’a ters ve çok tehlikeli olmasına rağmen tepki görmemektedir.
Tarihselcilik ile ilgili sempozyum bildirilerinde, özellikle bu tezi Türkiye’ye taşıyanlardan biri olan Ömer Özsoy’un Kur’an ile ilgili görüşleri, vahyi insan müdahalesine açık bir kitap haline getirmiştir. Kur’an’ın Hz. Osman zamanında telif edildiğini, ayetlerin yanlış yerlere konulduğunu iddia edecek kadar abartılı yaklaşımlarda bulunabilmektedir.
Oysa bizler, Kur’an ile sağlam bir zemin üzerinde irtibat kurarak kitap ile hayatı buluşturan, vahyi hayata müdahale eden bir kitap olarak gören ve okuyan Müslümanlar olmalıyız. İslam’ın modern kapitalist hayata alternatif olabilecek tek yaklaşım olduğunun farkında olmalıyız. Kur’an’ın muhkem ayetlerini ve ictihatlarımızı buluşturup doğru bir istikamet yakalamalıyız. Oysa tarihselcilik, herhangi bir sabite bırakmamaktadır. Bu yaklaşımın gerek içerde gerek dışarıda kimler tarafından desteklendiğini de görmemiz gerekir.
Son yıllarda kendilerini hem Müslüman hem liberal olarak gören yaklaşımlar da çıkmıştır. Liberalizm İslam’a da farklı sapkın düşüncelere de aynı mesafede durur. İslam’ı kendi şemsiyesi altında alt bir unsur olarak görür. İslam’ın özgürlük alanlarını da savunur. Ancak İslami taleplerin ve görünürlüğün artması ile beraber bu yaklaşımda tavır değişikliği söz konusu olur. Oysa İslam, salt bir inanç sistemi, ahlaki bir öğreti olarak kalmalıdır. Bu noktada tarihselciler ile de birleşirler. İslamın hayata müdahil bir din olduğu gerçeğini kabullenmez.
Hasan Hanefi’nin yaklaşımları ile şekillenen ve Türkiye’ye taşınan “İslami Sol” projesi de önemli bir sapmayı ifade eder. Bu yaklaşımın tipik temsilcilerinden biri İhsan Eliaçık’tır. Eski İslamcılık olarak ifade edilen Seyyid Kutup, Mevdudi gibi şahısların düşünceleri, geri düşünce olarak sayılır. Buna karşın oluşturulacak Yeni İslamcılık fikri, sol bir söylem ile özdeşleştirilerek salt ekonomik bir boyuta sıkıştırılır. Kur’an’ın sol yorumu denilerek birçok ayet yerinden oynatılır. Tarihselcilik yaklaşımını da arkasına alan bu yaklaşım, liberallerle, anarşistlerle ortak bir zeminde yol alabilmektedir.
Hem oryantalist yaklaşımın modern dünyanın kuşatmasını da arkasına alarak oluşturduğu güçlü söylemleri, hem de geleneksel kesimin İslam’ı yorumlamasındaki katı, nakıs, parçacı söylemleri arasında sıkışan birçok zihnin, sabiteleri ortadan kaldıran tarihselci yaklaşıma savrulabilmektedir. Bizler Kur’an’ın soyut bir kelam-cedel kitabı olmadığını, hayatın pratiklerine söz söyleyen bir mesaj olduğunu unutmadan okumalı, anlamalı ve şahitliğimizi yapmalıyız. Kur’an üzerinde oynanan oyunların farkında olmalıyız.