Son zamanlarda basında bazı politikacıların sert mesajlarına tanık oluyoruz.. Darbeler ve darbeciler konusunda bu kadar sessiz kalan bu insanların, Türklük ve bayrak meselesi etrafında kopartmaya çalıştıkları fırtınaların, ülke genelinde bir kıymeti harbiyesi yok aslında..
Bana kalırsa ya kendi cezvelerinin altındaki mum ateşi kaynatıyor kendilerini böyle, ya da değişen şartlar karşısında varlıklarının sona ereceği korkusu ile varolma çabası ile seslerini böylesine yükseltiyorlar.. Kemalizm ve ulus devlet algısı ile birlikte, resmi din, resmi tarih, resmi kimlik algısı da çöktü..
Burada “middle east”den tercüme ederek “Ortadoğu” diyenler, kendilerine İngiltere’den bakmış olmuyorlar mı? Ya da Anadolu dediğiniz yer “Anatolia” değil mi? Wikipediaya bakın bakalım, Anadolu ne demekmiş. Kendimize bu kez Bizans coğrafyasından bir isim buluyoruz.. “Anadolu sözcüğü Yunanca “doğu” anlamına gelen sözcüğünden türemiştir. Bizans İmparatorluğu döneminde orta Anadolu’nun bir kısmı imparatorluğun merkezine doğuda olmasından kaynaklı doğu askeri idari birimi ya da Anatolikon Theması (Thema Anatolikon) olarak adlandırılmaktaydı. Anatolikon Theması Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsamaktaydı. Osmanlı döneminde ise Anadoli veya Anadolu, merkezi Amasya olan ve Sivas ve Kastamonu’yu kapsayan bir eyaletin adıdır. 19. yüzyılda genel anlamda imparatorluğun Asya kıtasında kalan ve Türklerle meskûn olan bölgesini tanımlamak için kullanılmıştır.” Ha! Bu bölgeye 19. YY Anadolu adını takanlar da yine batılılar. Daha doğrusu İngilizler.. Anlamı da Ana ile dolu yer değil. Belki Anadan çok Ana Tanrıça Kibeleyi düşünmüş olabilirler.. Ya da Anamızı ağlatmak için yaptıkları planla uyumlu olsun diye bir ironi de olabilir bu isimlendirme. Sabatay isimlerine de benzemiyor mu biraz, nereye çekersen çek!
“Anadolu (Anatolia) veya Küçük Asya (Fransızcası: Asia Minor), Asya kıtasının en batısında Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi arasında kalan yaklaşık 755,000 km2’lik bir alanı kaplayan dağlık bir yarımadadır. Cumhuriyet döneminden önce “Anadolu”nun geleneksel doğu sınırı olarak Fırat Nehri kabul edilirken, Cumhuriyetten sonra Türkiye’nin Asya kıtasında kalan kısmının tümü aynı coğrafî terime dâhil edilmiştir. Günümüzde yaygın olarak Türkiye’nin Asya kıtasında kalan kısmının adı olarak kullanılır.” Trakya’ya niye hâlâ RUMELİ denir anlaşıldı mı şimdi? RUMELİ, “Vatan toprağı değil mi” diyeceğim ama, Osmanlı’da “Vatan” kavramı yoktu. Namık Kemal “Vatan yahud Silistre”yi yazdığı için hapse atılmıştı hani! Yani “ulus” yok ki, “Ulusun toprağı” olsun. “Vatan” demek Osmanlı’da bölücülük olarak anlaşılıyordu. Siz Osmanlı İttihatçılarının başımıza bela ettiği Çanakkale savaşı şehidlerini Vatan uğruna şehid oldu sanıyorsunuz değil mi? Beni bugünki MHP’liler zor anlar ama, Muhsin Yazıcıoğlu’nun talebesi olan Alperenlerden umutluyum, bir medeniyetin ihya ve inşası için tarihi kodların doğru algılanması konusunda..
Kendimize biraz Latin, biraz Fransız, biraz İngiliziz galiba.. Dün Osmanlı’yı yıkanların bize verdikleri isimlere, çizdikleri sınırlara, koydukları kurallara nasıl da sahip çıkıyoruz öyle!..
Bu işler o gün bir ihtiyaç değil, mecburiyetti!
Çanakkale geçilmişti aslında, haberiniz olsun. Alparslan’dan önce de burada Oğuzlar vardı bu arada Oğuzhan 7. Yüzyılda geldi Hatay’a.. Oğuzhan da ağaç kabuğundan çıkmadı herhalde. Onun da ataları vardı. Bu halkların Anadolu’ya gelişleri MÖ’ne dayanır.. Yani hepimiz Moğolistan’dan çıkıp, ilk kez gelmedik 1071’de..
Ah bu İngilizler ah! Buraya ilk kez Türkiye diyenler de Latinlerdir ha! Türkiya, İtalia, Syria, Almaniya, Australia, Algeria, Rusia der gibi bir isimlendirme bu. Türkçe değil ve bu adı kendimize biz vermedik Haçlılar kullanmış 1190 da.. Batılılar da bu adı isim değil sıfat olarak kullandılar.. Yani Buraya Türkiye diyenler de yabancılar.. Yine internete bakalım isterseniz. Bakalım bilge Google bu konuda ne diyor: “Tarihçi İlber Ortaylı bir makalesinde Cenevizli ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, Türkiye’yi Turchia ve Turkmenia olarak tanımladıklarını belirtir. Ayrıca, Türkiye adı ilk defa 1190’da bir yazılı kaynakta, Haçlı Seferi vak’ayinamesinde geçmektedir. Abdulhaluk Çay ise Turchia tanımını çok daha gerilere götürür ve Turchia tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der, “Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/Volga Nehri’nden Orta Avrupa’ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır. Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kağanlığı için Doğu Türkiye’si, Arpad Hanedanı’nın kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiyesi şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir. Tarihte 13-14. yüzyıllarda Mısır Memlûkleri de Türkiye adını kullanmışlardı: “ed-devlet üt Türkiya”(1250-1387). Türkçe’deki kelime anlamı ise Türk ve İye (ait) kelimelerinin birleşmesi ile oluşan Türkiye kelimesidir. Türk denilen halk ise kendini, Oğuz, Kazak, Özbek gibi boy isimleri ile tanımlamış. Bu kavimlerin dışında kalanlar, bunların tümüne birden bu adı vermişlerdir.. Anadolu’ya gelip İslamlaştıktan sonra, Selçuklu ve Osmanlı döneminde kavmiyetçilik dinen yasaklandığı için, toplum kavmiyetten ümmet bilincine evrilmiş, Cumhuriyetle birlikte, daha doğrusu Tanzimat sonrası, batıdan gelen akımlarla yeniden milliyetçilik duyguları yeşermeye başlamıştır.
Bayrak meselesinin de konuşulması lazım. Madem birileri tartışmak istiyor, yarın da Rum RUMELİ meselesini ve bayrak konusunu yazayım o zaman. Anlaşılan bazı şeylerin vadesi doldu.. Gerçekler ortaya çıkacak. Yalan rüzgârı bitecek..
Selâm ve dua ile..
YENİ AKİT