İsmail Yaşa, Diriliş Postası gazetesindeki yazısında bazı Arap ülkelerinin Türkiye’ye karşı Esed’in yanında saf tutmasını yorumlamış:
Bilinçli bir şekilde kaydedilerek servis edilen o görüntüleri iyi okumak gerekiyor.
Çünkü verilmek istenen mesaj Türkiye’yi de ilgilendiriyor.
Ayaküstü gerçekleşen görüşmenin kahramanlarından El-Halife, sıradan bir isim değil.
Bahreyn Dışişleri Bakanı’nın kişisel bir tavır sergilediğini ve sadece ülkesini temsil ettiğini düşünen yanılır.
El-Halife, Katar’a abluka uygulayan ülkelerin elçisidir.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır Doha’yla tüm ilişkilerini kestiklerinde söz konusu ülkeler adına Ankara’ya mesaj getiren o olmuştu.
Yani Bahreyn Dışişleri Bakanı’nın Suriye Dışişleri Bakanı’yla sarılıp kucaklaşması dörtlü bloğun tavrını yansıtıyor.
El-Halife’nin El-Muallim’le görüşmesi, Arap Baharı karşıtı ülkelerin politikalarıyla örtüşüyor.
Mısır cuntası zaten Şam rejimini açıkça destekliyor.
Beşşar El-Esed’in annesini ve kız kardeşini Dubai’de misafir eden BAE’nin politikası ise -tıpkı Yemen’de olduğu gibi- muhalifler tarafında görünüp rejim karşıtlarını içeriden çökertmek.
Bahreyn’in bağımsız bir tavrından ve dış politikasından söz etmek mümkün değil.
Geriye Suudi Arabistan kalıyor.
Dolayısıyla El-Halife’nin El-Muallim’le kucaklaşması Riyad’ın Beşşar El-Esed’le yeniden yakınlaşma girişimi olarak değerlendirilebilir.
Görüşmenin Türkiye’yi ilgilendiren boyutuna gelince…
Bahreyn Dışişleri Bakanı, Suriyeli mevkîdaşıyla verdiği samimi görüntülerin ardından El-Arabiya kanalında yaptığı açıklamada, görüşmenin ilk olmadığını fakat sonuncusunun kameralar önünde gerçekleştiğini söyledi.
Beşşar El-Esed’in hükümetinin “Suriye’nin hükümeti” olduğunu öne sürerek, “Biz devletlerle ilişki kurarız, devletleri devirenlerle değil” dedi.
Devletin ülkenin her bölgesine hâkim olması gerektiğine inandıklarını ifade ederek, Suriye rejiminden kurtarılan bölgelerin yeniden Beşşar El-Esed’in kontrolüne girmesi gerektiğini kaydetti.
El-Halife’nin sözcülüğünü yaptığı Arap ülkeleri bloğuna göre, Beşşar El-Esed rejimi Suriye halkının meşru temsilcisi ve Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı bölgeleri ile İdlib Suriye rejimine bırakılmalı.
Bu yaklaşımın açıkça Türkiye’ye karşı bir tavır olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yok.
Türkiye, Rusya ve İran’ın üçlü girişimiyle Suriye’de devre dışı kaldıklarını hisseden Arap ülkeleri, Beşşar Es-Esed’e yaklaşarak rol kapmaya çalışıyor.
Bu süreçte Suriye’nin “Arap kimliği”nin o ülkeler tarafından daha çok ön plana çıkarıldığını göreceğiz.
Suriye üzerinde söz sahibi olması gerekenlerin Rusya, İran ve Türkiye değil Arap ülkeleri olduğu iddiası sıkça gündeme getirilecek.
Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır bloğunun Suriye rejimiyle işbirliği girişiminin ardında Tahran ve Soçi zirveleriyle Suriye’de eli zayıflayan Amerika’nın olduğu da söylenebilir.
İdlib’e saldırının önlenmesinden rahatsız olan güçler, Soçi’de sağlanan anlaşmayı geçersiz hale getirmeye çalışıyor.
Aynı güçler, bir yandan da Suriye’nin kuzeyindeki Arap aşiretlerini Türkiye’ye karşı PKK’yla işbirliğine ikna etmek için çaba sarf ediyor.
Tüm bu gelişmeler arasında cevap bekleyen bir başka soru da şu:
Suriye rejimi ve Suudi Arabistan-BAE ekseni arasında yaşanacak muhtemel bir yakınlaşmaya Moskova ve Tahran’ın tepkisi ne olur?