Türkiye'nin yeni sosyolojisi ve verili din dili

İsmail Kılıçarslan, Türkiye'de değişen sosyolojiye karşın İslami çevrelerin göz ardı ettiğini düşündüğü hususları inceliyor. Verimli tartışmalara vesile olması ihtimali sebebiyle iktibas ediyoruz.

İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak

O kıza ne söylüyorsun?

Büyükçe bir şehrin yerel yönetiminin gençlik ve eğitim hizmetleri yetkilileri ile sohbetimden hatırladığım bir şey var. Onu anlatmak isterim önce.

Gençlik ve eğitim hizmetlerini alışıldık şekilde “başarılı öğrencilerin daha da başarılı olmaları” için kurgulayan önceki yönetimin aksine, bu arkadaşlar işlerinde çok yetkin insanlar oldukları için “peki ama başarısız çocuklar, ötekiler, dezavantajlılar ne olacak?” sorusunun da peşine düşmüşler doğal olarak.

Benim ilk teklifim şu olmuştu: “Sivil toplum kuruluşlarıyla, dini cemaatlerle işbirliği yapılabilir bu çocuklar için.”

Aldığım cevap sert ve üzücüydü: “İsmail abi, değil toplumun en alt katmanındaki öteki çocuklar, STK’larımız Anadolu lisesi ya da proje okulu olmayan imam hatiplerde bile program yapmak istemiyorlar. Varsa yoksa başarılı, parlak, zeki çocukları kazanmanın derdindeler. Hayır işi hariç, böyle durum.”

Tekrar yokladım tabii ki. Tek tek STK isimleri vererek falan. I-ıh. Hiçbirinin ama hiçbirinin “öteki çocuklar”a emek vermeye niyetli olmadığını ifade ettiler.

Benim seneler önce “zaten dindar ailelerin zaten dindar çocuklarına kendi inandıkları dindarlık biçimini aktarmak” dediğim yere sıkışıp kalmış STK’lar. Durumda bir değişiklik yok yani.

“Nasıl çocuklardan bahsediyoruz peki?” oldu sorum doğal olarak. “Şehrin en dezavantajlı çocuklarından söz ediyoruz abi” cevabını aldım. Geleceğe dair en küçük bir umut kırıntısı besleyemeden, toplama kampına benzeyen okullarında “bitse de gitsek” bile demeyen, yasadışına çabuk bulaşmış, raconu erken öğrenmiş çocuklar işte.

Mesele anlaşılsın diye bir örnek verdiler. Bir lisede bir kız çocuğu. Aslında biraz emek verilip motive edilse, biraz ders çalıştırılsa üniversite kazanabilecek, hayatını o ya da bu oranda kurtarabilecek bir kız. Kıza ve kıza benzeyen öğrencilere bir üniversite hazırlık parkuru, bir de sosyal gelişim programı düşünmüş arkadaşlar. Ama kız “ben bunların hiçbirine katılamam, çünkü dersten hemen sonra eve gitmem lazım” demiş. Sebebi ise şu: Kızın annesi, kadıncağıza ahlaksız bazı şeyler yaptırmaya çalışan babasını öldürmüş. Babası mezara, annesi hapse giren kıza da ilkokula giden küçük kardeşiyle birlikte, şehrin varoşunda hayata tutunmaya çalışmaktan başka yol kalmamış.

İşin orasını merak etmeyin. Arkadaşlar tabii ki duruma el koymuşlar, kızın durumunu tabii ki düzeltmişler.

Ben bu uzun meseleyi size şunun için anlattım. Elinizi vicdanınıza koyarak, kalbinizin sesini dinleyerek, dertlenerek cevap verin bana: “Türkiye’deki verili din dilinin bu kıza söyleyeceği tek bir cümlesi kaldı mı? Bu kız için alacağı tek bir inisiyatif var mı?”

O itişip kakışmadan, o “Allah’ın dinini en iyi ben biliyorum ve temsil ediyorum bi kere taam mı be salak?” ergenliğinden bu kız için bir cümle çıkar mı, çıkabilir mi?

Bir yanıyla zayıfların, ötekilerin, ezilmişlerin, kölelerin, yoksulların, zorla fuhşa sürüklenenlerin “bir başka hayat mümkün” diyerek ortaya koydukları bir sosyalizasyon biçimi değil miydi İslam bidayetinde? Elbette bundan ibaret değildi ama bu da yok muydu? Biliyorsunuz ki vardı. Bilal’in, Ammar’ın, Sümeyye’nin umudu değil miydi bu din?

Hadi durmayın, Bilal’e, Ammar’a, Sümeyye’ye “radıyallahu anh” demediğim için sahabeye hürmetsizlik ettiğimi söyleyip yine kaçırın asıl meseleyi gözden. Tam da bunu yapmanız için kullanmadım o kalıbı zaten.

Şimdi “bir başka hayat mümkün mü?” sorusunun peşine düşen herhangi biri bu köylülere, bu itişip kakışmaktan, tekfirden, hakaretten, alaydan, aşağılamadan, ergen habasetinden başka dil ve yöntem bilmeyen bu nadanlara bakıp “bir başka hayat mümkünmüş” der mi?

Kocaman bir sahneye dönüştü Türkiye’de din dili. Üstelik oynanan tiyatronun yönetmenleri de, oyuncuları da, teknik görevlileri de amatör düzeyde bile bilmiyorlar tiyatro işinin gereklerini.

Belki bunu buradan konuşmaya devam ederim. Belki de “özel olarak susarım.”

Nasip.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!