Türkiye’nin utanç günlerinden ders çıkartmak: 6-7 Eylül Olayları

1955 senesinin 6-7 Eylül tarihlerinde Türkiye’deki gayrimüslimlere yönelik ırkçı saldırılar had safhaya ulaştı ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı…

HAKSÖZ HABER

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu önceleri Rumeli daha sonrasında Anadolu olarak ifade edilen topraklarda ilk kez bir ulus devletin inşası anlamına geliyordu. Ulus devletler isimlerinden de anlaşılacağı üzere “ulusun” merkeze alındığı siyasi, sosyal, ekonomik örgütlenmeler olarak modern zamanların bir ürünü.

Ulus devletler karşıtlık ilişkileri kurarak kendilerini tanımladılar. Türk olmayanlar bu bağlamda düşman ilan edildi. Türklük ise ulus devletin kurucu ideolojisi tarafından tanımlandı. Kemalizm’in Türklüğü Batı paradigmasının pozitivist terkiblerinin birleştiği bir seçkinciliği içeriyordu. Bu anlamda “seküler Türklük” Kemalizm’in dini olarak topluma dayatıldı. Cumhuriyetin gadrinden kurtulmak için Türk olmak da yetmiyordu kısaca. Onun istediği şekilde Türk olmanız lazımdı.

Önce Müslümanlar hedef tahtasına kondu. Kürt ve Müslüman olanları daha sert müdahaleler bekliyordu. Ardından ise sıra gayrimüslimlere geldi. 6-7 Eylül 1955’te yaşananlar gayrimüslimlerin maruz kaldığı milliyetçi saldırganlığın en önemli tarihlerinden birisi. 1955 yılında "Atatürk'ün Selanik'te doğduğu eve bomba atıldı" şeklindeki yalan haberle başlayan olaylar tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak geçti. 6 Eylül akşamı başlayan ve yaklaşık 9 saat süren olaylar boyunca ve sonrasında (aralarında iki Ortodoks papaz da olmak üzere) 13 ile 16 arası Rum ve bir Ermeni hayatını kaybetmiş, 32 Rum da ağır yaralanmıştır. Rumlara ait binlerce iş yeri, otel, kilise, okul ve mezarlık tahrip edilmiş ya da yakılmıştır.

Tamamen kurmaca baştan sona yalan haberlerle Türk milliyetçiliği yükseltildi ve Rum-Ermeni gayrimüslim nüfus hedef haline getirildi. Bugün de benzer dezenformasyonlarla, akıl dışı iddialarla milliyetçiliği körüklemeye çalışanların geçmişte de aynı silaha sarıldıklarına şahit olmak insanlık için oldukça üzücü…

1923 Rum tehciri, 1925 Kürt katliamı, 1930 Kürt katliamı, 1934 Yahudi tehciri, 1937 Dersim katliamı, 1942 Varlık Vergisi, 1955 6-7 Eylül pogromu, 1964 Rum tehciri… Türkiye’de azınlıklara reva görülen muameleyi özetlemek için bu tarihlerin incelenmesi yeterli olacaktır. Devletin milliyetçi kaygılarla yürüttüğü propagandanın sonucu olarak “tanımlanmış ulusun” dışında yer alan herkes hedef tahtasına oturtulabiliyordu.

6-7 Eylül ise bu hedef gösterme yarışının en acı ve mide bulandırıcı olanlarından birisiydi. Atatürk etrafından oluşturulan kutsallık halesi kitleleri suni bir duyarlılık etrafında bir araya getirdi. Milliyetçi hezeyanlarla zihni iğdiş edilmiş binlerce insan bir yalan üzerinden başlayan kaos ile gayrimüslimlere yönelik kıyım başlattılar. Tıpkı bugün başta Suriyeliler olmak üzere tüm mültecilere yönelik ırkçı saldırılar gibi ırkçılık yine dezenformasyondan güç alarak binlerce insanın hayatını alt üst etti.

O günlerde Seferberlik Tetkik Kurulu’nda çalışan, daha sonra Özel Harp Dairesi Başkanlığı’na kadar yükselen Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu da, 6-7 Eylül ile ilgili şunları söylemişti:

"Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?"

Selanik’teki Atatürk Evi’nin çevresinde ne olduğu belli olmayan kargaşanın Türkiye’de “bombalı saldırı” şeklinde asparagas bir haberle aktarılmasının Sabri Yirmibeşoğlu’nun bu sözlerinden hareketle devletin işi olduğu da ilerleyen tarihlerde öne sürüldü. Hangi şekilde olduğu fark etmez ancak yaşanan şey gerçek anlamda insanlık ve vicdan dışıydı. “Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları” kitabının yazarı Dilek Güven’in ifadesiyle 6-7 Eylül 1955 Olaylarının doğru bir analizi ancak, Kemalist elit tarafından başarılı bir ulus-devlet kurmak için gerçekleştirilen etnik homojenleştirme mantığı üzerine düşünmekle mümkündür.

Osmanlı idaresi altında yüzlerce yıl barış altında yaşayan Arap, Türk, Rum, Kürt, Ermeni vb. farklı kavimlerden insanlar modernliğin inşa ettiği seküler ulus devletlerin hükmü altında milliyetçi ideolojinin tesiriyle birbirlerine düşmanlık beslemeye başladılar. İmparatorluğun nüfusunun yarısının gayrimüslim olduğu düşünüldüğünde tüm eksikleriyle birlikte Osmanlı’nın başardığı zorlu iş daha rahat anlaşılacaktır. İslam’ın ötekiyle barış içinde yaşama anlayışı sayesinde yüzlerce yıl başarılı bir şekilde yürütülen karşılıklı ilişkiler daha sonra tarumar edilmiştir. Türkiye tarihinde dindar insanların iktidara gelmesi sonucunda Rum ve Ermenilerin taşınmaz mülklerinin iadesi konusunda tarihe geçecek adımlar atılabilmiştir. Yine de bugün dahi gayrimüslimler Türkiye’deki haklarını gerçek anlamda elde edebilmiş değiller... 

1955’ten çıkartılması gereken ders milliyetçiliğin Türkiye’nin hanesine utançtan başka bir şey bırakmadığının kanıtıdır. Beyoğlu’nu yerle bir eden Türk milliyetçilerinin insanların Rum mu Türk mü olduklarını anlamak için “sünnetli olup olmadıklarını” dahi incelemiştir. Ulusçu hamaset tarafından akli melekeleri elinden alınmış kitlelerin gerçekleştirebileceklerinin bir sınırı yoktur. Son yıllarda mültecilere yönelik artan nefret söylemlerinin önüne geçilmezse yeni 6-7 Eylüllerin yaşanması tabir-i caizse an meselesidir.

Suriyeli mültecileri her sorunun kaynağı gibi gösteren dezenformasyonla 6-7 Eylüle giden süreci inşa eden algı operasyonları arasında zerre fark yoktur. Tarihten gerekli dersleri çıkartmamız gerekiyor. Bu dersler çıkartılmadığında bugün utanç vesikası olarak önümüzde duran örneklerin yenileri gelecek kuşakların üzerine karanlık bir bulut gibi çökecektir!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!