Türkiye’nin Suriye’ye müdahale ihtimali

Merve Şebnem Oruç

Bir zamanlar Suriye'nin en büyük kenti olan Halep ve çevresinde durum 2012'den bu yana hiç bu kadar sıkıntılı olmamıştı. Rusya'nın sahaya girmesiyle bir kez daha kaybettiği alanlarda hızla kazanım elde etmeye başlayan ve Aralık'ta Halep'teki hareketliliğini artıran rejim, bu hafta sonu bölgeyi kuşattı. Bu durum yüz binlerce insan için Suriye'nin başka bölgelerinde olduğu gibi ölüm, bombardıman, kimyasal kullanımı ya da açlıkla mücadele gibi sonuçlar doğurabilecek. Müdahale edilmezse, Halep'te son on günde hayatını kaybeden sivil sayısı 500'ü aşmışken, artan tehditler nedeniyle yeni bir mülteci akımı oluşması kaçınılmaz görünüyor. Lakin ABD kaynakları Ekim ayında bile bölgede İran'ın Kudüs Güçleri ve bizzat Kasım Süleymani tarafından yönetilen Hizbullah, Afgan ve Iraklı Şii milislerin sayısı 2000'e ulaştığını doğruluyordu ve bugünün geleceği yetkililerce biliniyordu. Buna rağmen hiçbir şey yapılmadı.

Halep sadece Suriye açısından değil, Türkiye ve Avrupa'nın geleceği açısından da stratejik öneme sahip. Zira tetikleyeceği mülteci akımı, doyma noktasını çoktan aşmış Türkiye için alarm sinyallerinin çalması demek. AB ise 'Türkiye'yi sığınmacıları al ama buraya gönderme' diyerek sıkıştırıyor, lakin doğal tampon pozisyonundaki Türkiye'nin stabilitesini kaybetmesi durumunda olacakları es geçmeye devam etmeyi seçiyor. Öyle ki, sığınmacılar konusunda, iş gücü ihtiyacı nedeniyle en davetkar tutumu gösteren Avrupa'nın en güçlü ismi Almanya şansölyesi dahi köşeye sıkışmış durumda. Yükselen yabancı düşmanlığı Angela Merkel'in popülaritesine zarar verirken Rus bombardımanına dikkati çekmesi bile Kremlin'in 'Kelimelerini dikkatli seç' şeklinde tepkisine yol açtı.

Öte yandan Middle East Eye'ın yayınladığı haberde ABD Başkanı John Kerry'nin Cenevre'de kendisine yaklaşıp Halep'teki katliama neden göz yumduğunu soran Suriyeli yardım çalışanlarına verdiği cevabın gözlerden kaçmaması gerekiyor: “Beni değil, muhalefeti suçlayın. Ne yapmamı istiyorsunuz? Rusya'yla savaşa mı gireyim?” Ve ekliyor Kerry, “Üç ay süren bombardıman sonucunda muhalefet büyük oranda yok olacak.” Bir yandan bunu söyleyip bir yandan “PYD'yi terör örgütü olarak görmüyoruz,” açıklamalarında ısrar eden ABD'nin desteğindeki PYD'nin, Azez çevresinde süren ilerleyişi Türkiye'nin sığınmacıların Suriye içinde barındırılabileceği bir 'güvenli bölge' planına da son darbeyi vuruyor.

Hal böyle olunca Türkiye'nin Suriye'ye müdahalede bulunup bulunmayacağı sorusu en çok konuşulan konulardan biri oluyor. Ankara, Halep civarında artan tehditle ilgili uzun süredir uyarılarda bulunuyor ve durumun vahameti kulak arkası edildiği için konu üzerinde kendisi çalışıyor. 2014 yerel seçimlerine bir hafta kala, Dışişleri'nde gerçekleşen üst düzey bir toplantıda dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında gerçekleşen olası müdahale senaryoları üzerine bir diyalogun ses kaydının sızdırılması sürecinde olduğu gibi, Türkiye'nin kendi güvenliğini tesis etmek amacıyla öngörüde bulunup varsayımda bulunduğu kurgular dahi içeriden sabote edildi, varın masadaki planların akıbetini siz düşünün. Nitekim Rusya'nın rejimin yardımına koşarak sahaya girmesinin nedeni de böyle bir olası müdahaleyi engellemek içindi.

Peki bugüne kadar o veya bu, iç veya dış çeşitli faktörlerden ötürü Suriye'ye müdahale etmemiş olan Türkiye bugün İran'ın yanı sıra Rusya'nın da rejimin yanında cephe aldığı Suriye'ye müdahale edebilir mi? Rusya Suriye hava sahasına giren Türk uçaklarını düşürme tehditleri savururken, kısmi bir müdahalenin savaş senaryolarında orta vadede kazanımı yok görünüyor. Kaldı ki, Rusya bir süper güç, elinde nükleer caydırıcılığını bulunduran askeri bir dev, aynı zamanda uluslararası hukuk dinlemeyen bir zorba. Buna rağmen Suriye'ye müdahale etmek demek Rusya'yı karşına almak, ötesinde savaşın Türkiye'ye taşınma ihtimalini de göze almak demek. Türkiye'nin de elbette Rusya'ya karşı kullanacağı silahlar var, lakin bunlar Rusya'yı ne derece caydırır, bunu kestirmek güç.

Haliyle tek başına bir hamle, gözümüzü karartmamışsak, ki siyasi iradenin kararlılığına rağmen, yumurta kapıya dayanana kadar bunu yapmayan Türkiye için pek olası gözükmüyor. Bu da dikkatleri Suudi Arabistan'ın bu hafta yaptığı, “Suriye'ye 150 bin asker göndermeye hazırız,” açıklamasına çekiyor. Aslında Suudi Arabistan uzun yıllardır yaptığı devasa askeri harcamalarıyla pek de hafife alınmayacak bir ülke, lakin Yemen'deki müdahalesi sürerken ikinci bir cepheye kapsamlı bir harekat planlamak, özellikle lojistik açıdan zor olacak bir askeri süreci başlatmak nasıl olur ve ne kadar sürer bunu da kestirmek zor. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cübeyr'in Kerry ile yaptığı görüşmede bu konunun gündeme geldiğini dile getirmesi ve ABD'nin bu planı desteklediğini söylemesi, Türkiye ile Körfez'in ABD üzerinde oluşturduğu baskının meyvelerini verdiğini ve ABD'nin de böylesi bir askeri harekatın içinde olacağını düşündürüyor olabilir. Lakin buna aldanmamak gerek, zira ABD'nin son yıllardaki Suriye politikası lafa geldiğinde desteklemek, icraata geldiğinde engeller çıkarmak üzerine kurulu.

Yani ABD bugün sözde destekliyor görünebilir ama daha harekat planı masadayken, hiç beklenmedik bir hamleyle müttefiklerini Rusya'ya karşı savaşta tek başına bırakabilir. Örneğin, “IŞİD liderleri Libya'ya kaçtı” haberlerinin bu sıralar yoğunlaşması bile Libya'ya bir ABD ya da NATO müdahalesi gerçekleştirilebileceğini ve Suriye üzerine odaklanan uluslararası dikkatin dağıtılabileceğini düşündürüyor. Yine de Türkiye, tüm bunlara rağmen, Halep için gerçek manada eyleme geçmek zorunda, zira gidişat artık Türkiye'nin var oluşunu da tehdit ediyor. Bunun için aynı tehdidi yaşama ihtimali giderek güçlenen bazı AB ülkeleriyle ile mi yol alınır yoksa İran tehdidinin güçlenmesinden rahatsız İsrail'le mi, bunların hepsi değerlendirilmesi gereken seçenekler olarak yerini koruyor.

YENİ ŞAFAK