HAKSÖZ-HABER
Doha’daki toplantıya alternatif olmak için İran’ın karşı atak olarak geliştirdiği ve dünyadaki Esed’çilerin toplandığı “Şiddete Hayır, Demokrasiye Evet” toplantısına Türkiye’den katılan isimleri “siyasi loser”lar olarak niteleyen Yıldıray Oğur’dan oldukça güzel bir yorum…
Toplantıyı “Bir güzellik yarışması klişesini andıran toplantının sloganı da esasen ‘demokrasi lazımsa onu da Esed getirir’ diye tercüme edilebilir.” şeklinde özetleyen Oğur’un, Türkiye’den katılan ve uzun zaman sonra uzatılan bunca mikrofonun karşısında epey de heyecanlanan isimler hakkında yaptığı nitelemeler de toplantının neye ve kime hizmet ettiğini daha bir aşikâr kılıyor.
Saadet Partisinin, bu toplantıya katılanlarla ilgili yapılan eleştiril haberlere dönük zehir-zemberek ve edepten mugayir “zorunlu açıklama”lar yaptığını da hatırlatarak Oğur’un yazısını Taraf’tan iktibas ediyoruz:
Yıldıray Oğur / Taraf
Diyelim ki Türkiye’nin Yunanistan’la kapıştığı, it dalaşlarının, Kıbrıs meselelerinin tırmandığı bir dönem. Savaşın eşiğine gelmişiz. Tam bu sırada Yunanistan’a destek için bir toplantı düzenleniyor. Toplantıya Türkiye’den siyasetçiler davet ediliyor ve o siyasetçiler herkesin Türkiye’ye ağzına geleni söylediği toplantıda Yunanistan’a destek verip Türkiye’ye verip veriştiriyorlar.
Memlekette ertesi gün o toplantıya katılanlara “Palikaryalar, Rum dölleri, vatan hainleri” diyecek kim varsa neredeyse tamamı geçen hafta Tahran’daki Suriye destek toplantısındaydı.
Neyse ki Türkiye artık dış politikada “milli davalar” tabusunu aştı, herkesin dış politikada da devletin pozisyonu dışında bir yerde durmasına bir çırpıda “vatana ihanet” denmiyor artık.
Ama bu milli davacıların, en büyük vatanseverlerin, vatan haini avcılarının, sıkı ulusalcıların, dış güçlerin adamı yaftacılarının Türkiye’ye epeyce küfredilen bir toplantıya tam kadro daveti ve katılımı bize çok şey anlatıyor.
Tahran’daki toplantı bir hafta önceki Suriyeli muhalifleri birleştiren Doha toplantısının başarısız bir rövanş denemesiydi. Suriye Ulusal Diyalog Toplantısı adı altında güya bir araya getirildiği söylenen 130 Suriyeli muhalif bir Esed yapımı olan “sarı muhalefetten” özenle seçilmiş. Bir güzellik yarışması klişesini andıran (Şiddete hayır, demokrasiye evet) toplantının sloganı da esasen “demokrasi lazımsa onu da Esed getirir” diye tercüme edilebilir.
Toplantıya, herhalde uluslararası bir hava katmak için Çin ve Rus büyükelçiler dışında Nikaragua Devlet Başkan Yardımcısı, Suriye’nin emperyalist ve Siyonist bir saldırı altında olduğunu düşünen Brezilyalı 3. Dünyacılar’dan oluşan gözlemciler de davet edilmiş.
Türkiye’den memleketin bütün “siyasi loser”ları davetliymiş: CHP adına milletvekili Aykan Erdemir, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Demokrat Parti eski Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Esinoğlu ve Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Hamdi Kepekçi.
Peki, orda neler yaptılar, neler dediler. Fars Haber Ajansı, İRNA, Tahran Radyosu, Press Tv’ye bakınca Türkiye’de yapamadıkları muhalefeti orada yaptıkları anlaşılıyor.
Anlaşılan uzun zaman sonra uzatılan bunca mikrofonun karşısında epey de heyecanlanmışlar.
CHP’li milletvekili Erdemir şöyle demiş mesela: “CHP’ye bu çalıştayda gösterilen ilgi, Lozan zaferine imza atmış CHP’nin dış politikada Türkiye’ye kaybettiği itibarı yeniden kazandırabilecek yegâne parti olduğunu göstermiştir.” Lozan’dan çok, Sevr’e benzetilebilir tabii bu toplantı. CHP dünyada uzun süredir ilgi görmüyor anlaşılan.
En serti herhalde, en loser olanı. Çok yakın zamanlara kadar AKP’nin vazgeçilmez dört silahşorundan biri olan Abdüllatif Şener, Tahran Radyosu Türkçe Servisi’ne konuşmuş. Radyo sayfasından bu röportajı şöyle özetlemiş: “Erdoğan’ın Siyonist rejim ve Amerika’nın bölgedeki projelerinin uygulayıcısı olduğunu söyledi.”
Bu kadar yumuşak söylememiş ama. Şener’e göre Suriyeli muhalifler “katiller, ırz düşmanları, hırsızlar ve tabii ki MOSSAD ajanlarından” müteşekkil. Barış için çözüm öneriniz nedir diye sorusuna cevabı ise şöyle: “Kimse telaffuz etmedi ama ancak muhalefeti yok etmek suretiyle ateşkes olur.” Şener’e göre amaç İsrail’in güvenliği. Buradan ancak Büyük İsrail çıkar. Kim muhalefet yanlısıysa da İsrail’le işbirliği hâlinde.
Yarım saatlik konuşmayı dinleyince bir zamanlar şarabın tadından başka her şeyini bilmekle övünen Şener’in ne ara bu kadar Esedci ve İslamcı olduğunu anlamak zor.
İran medyasının yoğun ilgi gösterdiği bir diğer isim de bir zamanlar bütün mollaları İran’a göndermek isteyen Kemalist İşçi Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı. Suriye Devlet Televizyonu’nun Türkçe yayınlarını Ulusal Kanal’ın yaptığı, İşçi Partisi’nin Türkiye basınından çok Suriye ve İran basınında yer aldığını düşününce şaşırtıcı değil. “Erdoğan hükümeti Amerika safında yer alıyor, Türkiye'yi değil Amerika'yı temsil ediyor” demiş. Beş yıl önce dış güçlerle işbirliği içinde diye mahkeme önlerinde yazar kovalayan bir parti için epeyce enternasyonal bir ileri adım sayılır.
Daha önce katliama başladıktan sonra Esed’i ziyaret edip lokum, hat götüren Saadet lideri Kamalak, toplantıda, üç İslamcı biraraya geldiğinde ilk akla gelen geyik muhabbetini yapmış, “İslam Birliği”nden bahsetmiş.
Büyük Türk büyüklerinden, davudi sesiyle bu ülkeyi hepimizden daha çok seven Namık Kemal Zeybek’in Türkiye’nin yerden yere vurulduğu bir toplantıda ne konuştuğunu bilmiyoruz. Silivri’dekilerle siyasi ittifak olmayınca, İran’a kadar geri çekilmiş olması bir sonraki adımda Horasan erenlerine karışacağı sinyali olarak yorumlanabilir.
Bağımsız Türkiye Partisi’nin davetli olması da sürpriz değil. Kadiri bir tarikatın liderliğinden siyasi parti genel başkanlığına kadar gelen Haydar Baş, sandıktan çıkmayan siyasi başarı için Suriye krizinden sonra Gadir Hum hadisesinin esasen Şii yorumunun doğru olduğunu keşfedip, cemaatinde çatlak yaratma pahasına Sünnilikten Şiiliğe doğru adım bile attı çünkü.
Yani özetle Suriye meselesi sadece Suriye meselesi değildir. Türkiye siyasetinde başarılı olamamış siyaseten loser’ların bile gözlerini kamaştıran büyük bir saflaşmanın adıdır. Bu saflaşma üzerinden bölge neredeyse mavi kuvvetler ve kırmızı kuvvetler olarak ikiye bölündü.. Irak’ta Barzani-Maliki çatışması, Lübnan’da Hizbullah ve Sünni-Dürzî ayrışması, PKK içinde Cemil Bayık, Duran Kalkan-Öcalan, Karayılan farklılaşması, hatta Filistin’de Haniye- Halid Meşal farklılaşması olarak tezahür eden herkese değen bir saflaşma bu.
Soğuk Savaş’ın eski Ortadoğusu ile Arap Baharı’ndan sonraki yeni Ortadoğu’nun kavgası bu.
Günün sonunda kimin kazanacağı İran’daki Suriye toplantısına Türkiye’den katılan heyete bakınca belli olmuyor mu?