IŞİD’İ doğuran ve besleyen zemin görmeden gelinerek girişilen operasyonların ortaya çıkarabileceği sonuçlara dikkat çekilen yazıda Türkiye’nin bu kapsamda attığı adımların ne ölçüde öngörülü olduğu sorgulanıyor.
***
Türkiye'nin IŞİD kararı…
Markar Esayan-Yeni Şafak
28 Eylül günü New York Times gazetesinde Kirk Semple 'Irak asker kaçaklarını IŞİD ile savaş için iknaya çalışıyor' başlıklı yazısında detaylı bir Irak fotoğrafı ortaya koyuyordu.
Birkaç vurucu bilgiyi buraya almak istiyorum:
Irak Ordu Komutası dağılan askerleri toplamak için kampanya yapıyor. Şu ana kadar 6 bin asker geri dönmüş durumda. Beş bin kişi ise geri dönmek üzere bildirimde bulunmuş ama Irak içinde birliklerine katılmak için güvenli yolculuk bile yapamıyorlar ve yerlerine çakılmış durumdalar. Geri dönenler kaybedilen ordunun küçük bir kısmı. Haziran ayında IŞİD Suriye-Irak süpürme harekâtına başladığında bu sayı 30 bindi. Geçen pazar günü CBS kanalındaki '60 Dakika' programında ABD Başkanı Obama, 'IŞİD'in bu muazzam hızı karşısında şaşkınlığa uğradıklarını, Irak Ordusu'nun gücünü abartmış olduklarını' itiraf ediyor şunu da ekliyordu:
''IŞİD yüzünden bir kara harekâtına Amerikan askerlerini sevk edecek değilim.''
Şu anda Obama'nın gücünü abarttığı o Irak Ordusu bile ortada yok. Semple'ın makalesine göre yeniden orduya yazılanların moralleri çok bozuk, emir-komuta hiyerarşisinde güven yok, maaş alamıyorlar, Sünniler ve Şiiler ayrı bölgelere yığılmış durumda ve kimse sorumluluk, inisiyatif almak istemiyor. Semple'ın Bağdat'taki Savunma Bakanlığı'nda görevli bir rütbeliye sorduğu 'Orduyu tekrar nasıl toparlayacak ve nasıl işleyen bir emir komuta zinciri kuracaksınız' sorusuna aldığı cevap 'Bilmiyorum' oluyor. CSIS'e bağlı çalışan Amerikalı askeri uzman Anthony H. Cordesman ise 'Irak'ta neyin nasıl yapılacağını ve hangi yöntemin başarılı olacağını kimse bilmiyor' diyor.
Gelelim Suriye'ye… Suriye konusunda en dramatik bilgiyi IŞİD'in kendisi verdi. IŞİD'in elindeki İngiliz rehine John Cantlie'nin titreyerek okuduğu metinde Obama'nın eylem planının 'hayal kırıklığı yaratacak kadar öngörülebilir' olduğu ifade edilirken Batı'nın Irak askerlerini ve Suriyeli isyancıları kullanma planı ile alay ediliyor. IŞİD, Irak ordusunu organize etmenin aylar süreceğini ve Özgür Suriye Ordusu'nun disiplinsiz, yozlaşmış ve genel olarak etkisiz olduğunu söylüyor.
IŞİD, ABD Başkanı Barack Obama'nın 11 Eylül yıldönümünde yaptığı konuşmanın 'göğüs yumruklatıcı kadar onur dolu' olduğunu söyleyerek dalgasını geçiyor.
IŞİD'in Irak bağlamında söyledikleri, Kirk Semple'ın analiz ve gözlemleri ile örtüşüyor. Zaten örgütün başarısı üç ayaklı bir strateji sayesinde mümkün oldu. İlki Irak ve Suriye'deki parçalanmış mezhepsel yapı ve kamu otoritesinin çökmüş olması, yerel Sünni aşiretler ve toplumdan alınan destek ve son olarak da Batı'dan gelen öfkeli, seküler eğitimli Müslüman gençler.
Bu bilgilere Obama'nın Irak ve Suriye'ye muharip birlik göndermeyeceği açıklamasını da eklediğinizde, hava saldırıları ile desteklenen karasal güçlerin savaşması üzerine kurulan stratejinin IŞİD'in dalga geçtiği kadar zayıf olduğunu görmek zor olmaz. Bölgedeki tüm çelişkiler IŞİD'in lehine çalışıyor. Suriye Hür Ordusu, PYD, Peşmerge ve Irak Ordusu'na yapılacak ağır silah yardımlarının bile durumu ancak yıllarca sürecek bir pat durumuna getirebileceği öngörülebilir.
Böyle bir durumda ise IŞİD'in gittikçe güçlenmesi ve meşruiyet kazanması ciddi bir risktir. Üstelik sadece Suriye ve Irak'ta değil, Batı ülkelerindeki Müslüman göçmenler nezdinde de cazibe merkezi olma rolünü arttırabilir. Hele sivil ölümleri daha da arttığında sosyal dokuda yaşanacak kırılmalar, PKK'nın 'Sınırı geçerseniz savaş ilanı sayarız' ile 'PYD'ye ağır silah gönderilmezse Çözüm Süreci biter' oksimoronuna sığındığı noktada verilecek kararın bedelinin ne kadar büyük olabileceği ortaya çıkıyor.
ABD şimdilik karadan savaşmayacak. Irak Ordusu ve Suriyeli ılımlı muhaliflerin perişan durumu ortada.
Pekİ bu savaşı kim verecek?
IŞİD'i sadece kafa kesen sapkın maceracılar güruhundan ibaret görmek bir yanılgı. Mesela şu olasılık hiç hesaplandı mı? Ya IŞİD Sykes-Picot ile çizilen bu sınırları değiştirmek için 'meşru' bir Sünni taban hareketine dönüşmeyi başarırsa? Şimdi değilse bile, ya bu meşruiyeti uzayan savaş sürecinde edinirse? Ya gittikçe IŞİD ile değil, Sünni halk ile savaşmaya başlanırsa, ya IŞİD Şii katliamları ile Sünnileri Şiilerden koparmayı geri dönüşü olmaz bir noktaya taşımışsa?
Koalisyona destek veren İslam ülkeleri ile orada yaşayan İslam sosyolojisini ayrı değerlendirmek gerekir. Çünkü bu örgüt en az 100 yıllık kolonyal yıkıcılığın tüm birikmiş patolojilerini kötücül ama iyi değerlendiriyor. İkiz Kuleler yıkılırken Filistin'de yapılan kutlamaları hatırlayınız.
Türkiye'nin büyük göç dalgalarını oluşturulacak ceplerde karşılaması, burada şehirler kurulması çekici bir fikir, ama komplikasyonları iyi hesaplanmalı. Bunun tercih edilmesi halinde bile bu görevi uluslararası gücün üstlenmesi, Türkiye'nin lojistik ve insani noktada kalması çok önemli. Türkiye, bu savaşın bir parçası olmadığını, tüm katkısının masum insanları korumak olduğu ve insan merkezli, Filistin sorununu da çözecek bir Ortadoğu hukukunu savunduğu vurgusunu öne çıkarmalı. Ahlaki üstünlük kaybedilmemeli; ABD'nin yüzeysel IŞİD planından ayrıştığını sarih biçimde belli etmeli.
Verilecek kararın Türkiye için mutlaka bir bedeli olacak. Bu karardan kaçmak akılcı değil. Ama kararın bedelinin minimize edilmesi açısından dikkatli olunması mümkün. ABD, sorumlusu olduğu bir kan vadisine girmekten imtina ederken, Türkiye'nin daha dikkatli davranmaya, kendi özgün stratejisinde diretmeye hakkı olduğu ortada.