İsrail'in soykırıma varan Gazze katliamı karşısında bölgenin üç büyük devleti üç ayrı tutum takındı: Mısır, açıkça İsrail'in katliamını destekledi, çünkü Hamas'ın çökertilmesini istiyordu.
Hamas'tan iki noktada korkuyor: Biri direnişten vazgeçmediği için sonunda Mısır'ı ve Arapları da İsrail'le sıcak bir çatışmaya sürüklemek zorunda bırakması, diğeri elbette demokrasi korkusu.
İran, kendisinden beklendiğinin aksine atak davranmadı; resmi düzeyde ölçülü tepki verdi, ancak hangi ölçeklerde sivil infiale sahip olduğunu anlatmak üzere kitlesel gösterilerin önünü açtı. Hatta Türkiye'nin bir adım gerisinde kalmayı tercih etti, çünkü İsrail'e bir oldubittiyle İran'a saldırma fırsatını vermek istemedi.
Türkiye "atak politika" izledi. Başbakan'ın konuşmaları ve ülkenin her tarafına yayılan kitlesel tepkiler bunun göstergeleriydi. Ama buna rağmen "somut" sayılabilecek bir adım atmadı. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler çok derinlerde ve organik mahiyettedir. SİA (Savunma İşbirliği Anlaşması); İsrail uçakları ve pilotlarının Türkiye'de eğitim uçuşu yapması; İsrailli komandolar; yeni askeri anlaşmaların 2 milyar dolara baliğ olması; Akdeniz'de her sene düzenlenen tatbikatlar; ticari anlaşmalar vs... Kamuoyu bekledi ki, hiç değilse bunlardan bir tanesi askıya alınsın. Ama iş buraya gelince Başbakan, "O başka" dedi.
Pekiyi bunun anlamı nedir? Son MGK toplantısında açıklanan kararın, Türkiye'nin bundan böyle Ortadoğu meselesine müdahil olacağının işareti olduğunu söylemiştik. Ortadoğu'da sorunun esası Filistin topraklarının işgal edilmiş olmasıdır. Eğer bölge nezdinde itibar ve güç sahibi bir ülke olarak soruna müdahil olmak istiyorsanız, İsrail'in yanında değil, direnişe karşı mücadele eden Filistinlilerin yanında yer almanız lazım. Şu anda direnen Hamas'tır. İsrail ve El Fetih yanında yer alan bir Türkiye, bölgede Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin trajik durumuna düşer, kimse ona zerre miktarı itibar göstermez. Ama eğer sahiden Filistinlileri yaşadıkları büyük acıdan kurtarmak üzere İran ve Suriye ile işbirliği yapıp Müslüman kamuoyunun desteğini kazanmak; ya da farz-ı muhal "İran'ı durdurup bölgede Türkiye'nin liderliğinde bir Sünni blok" oluşturmak istiyorsanız, bu durumda da İsrail'e karşı mesafeli davranıp direnen Filistinlilerin yanında yer almalısınız. Hem İsrail'le "stratejik anlaşma"n (SİA) olsun hem Filistin, Araplar ve Müslümanlarla dost ol ya da liderliğe soyun, bu mümkün değil.
Bu tutum şizofreniktir. Türkiye, 2003'ten beri "tek eksenli-çok boyutlu dış politika" takip ettiğini söylüyor. Türkiye'nin ekseni Batı ittifakı, AB üyelik süreci ve Amerika ile stratejik işbirliğidir. İsrail'le dostluk ve işbirliği de buna dahildir. "Çok boyutluluk" ise komşularla sıfır ihtilaf, iyi ilişkiler ve işbirliğidir. Bunun Türkiye'ye faydası çoktur. Çok boyutlu dış politika, Türkiye'nin bölgedeki etkisini gösteriyor. Ve bu, Batı'da Türkiye'ye itibar kazandırıyor. Ama temel çelişki şu ki; Filistin meselesinde açıkça gözlendiği üzere, bölgede çatışma ve işgali devam ettirmekten yana olan İsrail, ABD ve AB ile işgale karşı direnenler arasındadır. Böyle olunca Türkiye'nin iki şapkası oluyor: 1) Batı şapkasını giydiği zaman ABD, AB ve İsrail'in yanında yer alıyor, çünkü "tek eksenli dış politika"sı bunu gerektiriyor; 2) Ortadoğu/İslam şapkasını giydiği zaman bölge halkları, muhalif devletler ve Filistin halkı yanında yer alıyor. Çünkü "çok boyutlu dış politika"sı bunu gerektiriyor.
Gazze katliamında Türkiye, iki şapkayı da giydi. İsrail katliam yaparken en yüksek düzeyde tepki gösterdi; ama iş somut adım atmaya geldiğinde Batı şapkasını gösterdi. Diyeceksiniz ki, bu ikili rolü sürdürmek mümkün mü? "İnandırıcı" olduğu düşünüldüğü sürece belki. Ama sonuç itibarıyla derin bir ikilemdir. Uzun vadede ne AB, ABD bunu kabullenir ne de Ortadoğu/İslam dünyası. Türkiye'ye faydası, zamanla bölgeye girdikçe kimin yanında tercih yapmakla karşı karşıya kalacağını somut olarak anlayacak, pratikler üzerinden öğrenecek olmasıdır.
ZAMAN