Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
'ey artık ölmüş olan at! dediler
en güzeli oydu işte, yüzünün
savaşla ilişkisi.
boydan boya bir karşı koyma, denge
ve istekli bir azalma. onu bilirdik.
o ağaç senin kanınla beslenirdi,
hepimizi besleyen.
bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
senin karşında,
alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...
Gazze direnişi dünyanın vicdanını uyandırdı. Bu cümle Sao Paulo’dan Kabil’e oradan Tokyo’ya kadar yayılan bir kitlesel birliktelik ruhunu ifade ediyor. Evet, Siyonist çete binlerce insanı öldürmek için aşağılık bütün yöntemleri kullanıyor. Ancak bu sefer her zamankinden çok daha yoğun bir tepki ile karşı karşıya.
Bu tepkinin mahiyetini anlamak için insan olmak gerçekten yeterli. Müslüman olan ve olmayan onlarca farklı ülkeden insanlar Siyonist vahşet karşısında izzetle duran Filistin halkının yanında tavır alıyor. Farklı meşreplerden insanları bir araya getiren bu ruh, Gazze sayesinde dünyada her şeyin kötüye gitmediğini kanıtladı.
Tabi ki her güzel şey gibi bunun da bir sonu var. Sayıları azınlık da olsa tarafını Siyonist çeteden yana belirleyen rezil bir güruhla da karşı karşıyayız. Halkların taleplerine karşı duran Batılı siyasetçiler başta olmak üzere Siyonistlerin ekonomik ağından nemalanan seçkinci kesimler de işgal rejimini destekliyor. Türkiye’deki laik seküler çevrelerin büyük bir kısmı ise hiç düşünmeksizin Filistin karşıtı cepheye dâhil oldular.
“Filistinliler ilginç bir millettir. Gittiği her ülkede karışıklık çıkarmıştır. Türkiye’nin dokusuna yabancı olan bu insanlar kitap falan da okumazlar. FETÖ soruşturmalarının kapsamı mültecileri kapsayacak şekilde genişletilmelidir…”
Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy’a ait olan bu sözler yüzü Batı’ya dönük gücünü de Batılı ideolojilerden alan bir nefret ve küstahlık taşıyor. Bugün Batı’daki insanlar İlay Aksoy gibi militarist modernleşme öğretisini taşıyan ırkçılardan tabir-i caizse daha “ileri” şeyler söylüyorlar.
Aksoy yukardaki alıntıların devamında “bazı Filistinlileri” diğerlerinden ayırmayı da unutmuyor. “Aydın Filistinliler de var muhakkak” diyerek belirttiği kimselerin kim olduğu ise meçhul. Seküler insanları kast ettiği şüphe götürmez ancak bu “aydın seküler Filistinlilerin” Aksoy’un ırkçı saçmalıklarına katılmayacağı kesin!
İlay Aksoy’un Filistin meselesinde oluşturmaya çalıştığı algıya çok fazla kafa yormaya gerek yok. Aksoy’un akıl, mantık ve ahlak dışı perspektifi herkesin malumu zaten. Ancak bu seferki hezeyanlarında Aksoy’un “Türkiye’nin dokusu” olarak tanımladığı şey ilgimizi çekti.
Osmanlı sonrasında yeni Cumhuriyet bir tercih yaparak Batılılaşmayı Türkiye için tek çıkar yol olarak belirledi. Bu uğurda Türkiye toplumunda çok esaslı değişiklik ve dönüşümler cebren gerçekleştirildi. Uzun hikayenin kısası bu “geçiş” ortaya müthiş bir kaos çıkarttı. Bu kaos Türkiye’nin bugünkü sorunlarının tümünün kaynağıdır. Yazımızın başında alıntıladığımız şiir 27 Mayıs sonrasında Türkiye toplumunun fotoğrafını çizen bir gerçekliğe işaret ediyor. Turgut Uyar’ın “her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...” diyerek ifade etmeye çalıştığı “bir ülkeyi yeniden yaratan şaşkınlık” Türkiye’nin dokusunu çok güçlü bir şekilde hepimize anlatıyor. Türkiye, büyük bir değişiklik yaşayan dünyada her şeyi düzeltmeye çalışırken aslında yerle bir eden gerçekliğin vücut bulmuş halini ifade ediyor...
İlay Aksoy kadar mide bulandıran bir hakikat düşmanını yetiştirebilen ülkenin “dokusu” üzerine büyük laflar etmenin anlamı yok. Türkiye bir düşünce olarak Batı’ya rağmen Batı ile birlikte kurulacak bir ütopyaydı. Kemalizm’in ütopyası ise ortaya gerçek bir distopya çıkarttı. Netice olarak bugün bu distopyayı deneyimleyerek Aksoy gibilerine maruz kalmak durumunda olan bizleriz…
Dünyanın tüm halkları Filistin halkının mücadelesine destek verip gerçek suçlunun kim olduğunu haykırırken Türkiye’deki seküler kesimin geniş bir çoğunluğu Siyonist vahşeti aklamanın yollarını arıyor. Bunun kadar bariz olmasa da Suriye meselesinde de benzer bir kırılma yaşamıştık. Demek ki hadise gündelik tartışmaların ötesinde bir “doku” sorununa işaret ediyor.
Osmanlı tecrübesinin Müslüman-gayri müslim, Arap, Rum, Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkez şeklinde çoğaltılabilecek farklılıkları Cumhuriyet ile birlikte paranoyak bir parantezin içine alınarak tektipleştirilmeye çalışıldı. Ortaya ise ne olduğu belli olmayan güdük, tatsız aynı sorunların içinde debelenen bir ülke çıktı. Bu sebeple Aksoy’un “Türkiye’nin dokusu” dediği şey gerçek anlamda trajik bir duruma işaret ediyor. Bunu İlay Aksoy gibi bir ırkçı-laikten duymak ise trajediyi trajikomediye dönüştürüyor. Hem suçlu hem güçlü olan trajikomik tipler bir de utanmadan Filistinlileri Türkiye'de istemeyince "dağdan gelmiş bağdakini kovuyor" sözü anlamını yeniden buluyor!