SALİH ORHAN / HAKSÖZ-HABER
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kocaeli Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada “Son dönemde bazı üniversitelerimizden yansıyan eski Türkiye manzaralarından rahatsızlığımı ifade etmek istiyorum.” şeklindeki açıklamasıyla üniversitelerde yaşanılanlara dikkat çekmişti. “Bazı üniversiteler adeta marjinal grupların, bölücü terör örgütünün eğitim kamplarına dönüşmüş durumda. Diğer öğrencileri baskıyla, şiddetle öteleyen bu çetelere asla izin verilmemelidir.”
Üniversitelerin genelinde üniversite yönetimlerinin, kendilerinden başka kimseye tahammülü olmayan bu sol-sosyalist çetelere göz yumduğu ve gerekli disiplin süreçlerini işletmekten imtina ettiği bu tür olayların sürekli tekrar etmesinden rahatça anlaşılıyor. ODTÜ, Eskişehir Anadolu Üniversitesi gibi üniversitelerde “aynı kişi ve gruplara” sürekli bir şekilde diğer öğrencilerin bilhassa da Müslüman öğrencilerin söz söyleme ve faaliyet yapma özgürlüklerinin engellenmesi özgürlüğünü (!) tanıyan üniversite yönetimleri; aslında bu üniversitelerde “vaka-i adiye”den olan bu türden hadiseler basına yansıyıp kamuoyunun gündemine girince ancak harekete geçiyor. ODTÜ rektörü Ahmet Acar’ın geçtiğimiz Aralık ayında ODTÜ’ye yuvalanıp kendilerini üniversitenin sahibi addeden sol-sosyalist çetelerin sopalarla namaz kılan öğrencilere saldırması hadisesinde takındığı tarafları eşitleyici adaletten uzak tutumu hafızalarda taze bir şekilde duruyor. Doğu ve Güneydoğu’daki bazı üniversitelerde ise Müslüman öğrencilerin faaliyet yapması bizzat okul yönetimince engellenmeye çalışılmakta ve İslami kulüplerin yapmak istedikleri etkinliklere türlü bahanelerle zorluklar çıkarılmakta, ümmet dayanışmasının gereği olarak yapılan etkinlikler ile açıkça “PKK eylemlerini” savunan “etkinlikler” aynı kefeye konulmaya çalışılmaktadır.
İTÜ’de Çeteler Karşısında Körleşen Adaletin Kılıcı Müslümanların Tepesinde!
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 29 Şubat tarihinde gerçekleşen “28 Şubat’tan Bugüne Türkiye’de Değişim Süreci ve Üniversiteler” başlıklı program sonrasında yaşanılanlarsa sorunun bu çetelere göz yumma ve gerekli cezai müeyyideleri uygulamamaktan ibaret olmadığını gösterdi. Bu programın yapılmasını engellemeye çalışan solcu çetelerin programa saldırmasıyla başlayan gelişmeler sonraki günlerde o gün yaşanılan olayla ilgili Müslümanlar tarafından yazılan bildirinin dağıtılmasının engellenmeye çalışılmasıyla devam etti. Bildirinin engellenmeye çalışılması ve buna itiraz eden bir hanım öğrenciye sözlü ve fiili saldırıda bulunulması sonucu Müslümanlar olayın yaşandığı yemekhane önünde toplanmış ve arkadaşlarıyla dayanışma sergilemişti. Devamında mezkur çeteler Müslüman öğrencilerin çoğunluğunun namazda olduğu bir sırada dışarıdaki az sayıda Müslümana soda şişeleriyle saldırmışlardı. Tüm bunların ardından polis görevini yapıp saldırganları gözaltına almayınca solcu çeteler Müslüman öğrencilerce püskürtülmüştü. Sol-sosyalist çetelerin kaçması neticesinde ortada herhangi bir fiili müdahale oluşmamasına rağmen polis 7 Müslümanı gözaltına almıştı.
İTÜ yönetimi yukarıdaki paragrafta geçen suçların faillerinin kaçı hakkında disiplin süreci işletmektedir bilmiyoruz ama şunu biliyoruz ki bu suçların mağduru konumundaki İTÜ’lü Müslüman öğrencilerin üçü hakkında bu süreçte yaşanılan hadiselerle alakalı olarak okul yönetimince disiplin soruşturması başlatılmış durumda. Diğer üniversitelerde de adetleri olduğu üzere İTÜ’de de kendisinden başkasına zerre miktarı tahammülü olmayan, her türlü zorbalık ve şiddet yöntemiyle diğer öğrenciler üzerinde baskı kurmaya kalkan sol-sosyalist çeteler karşısında süt dökmüş kediye dönen İTÜ yönetimi, meğer karşısında Müslüman öğrenciler olunca aslan kesiliyormuş … PKK ve benzeri yasadışı silahlı örgütlerin üniversite yapılanmalarına mensup kimselerin cirit attığı üniversitelerde işgüzarlık yapıp Müslümanlara soruşturma açan diğer okul yönetimleri gibi İTÜ yönetimi de bu olayda “yetki saptırması” yapmaktadır.
Bu sol-sosyalist çeteler ve üniversitenin akademik kadrosundaki uzantılarından çekinerek cami projesinin yerini merkezi bir yerden kampüsün ücra bir köşesine taşıyan, sonrasında yine bu gruplardan gelen tepkiler üzerine bu camii inşaatının temelini sanki ayıp bir iş yapıyormuş gibi gizli saklı bir şekilde atan İTÜ yönetimi açtığı bu soruşturmalarla yaptığı yanlışlara bir yenisini eklemiştir. İTÜ rektörü Mehmet Karaca’nın bu ne ilk hatasıdır ne de son olacağa benziyor. Bu yanlış hesap Bağdat’tan döner dönmesine de Müslümanların ülkesinde, onların vergileriyle kurulan üniversitelerde, onların oylarıyla seçtikleri siyasal iktidarın iradesiyle o koltuklara oturanların; yetkilerini gerekli yerlerde kullanmaktan çekindiği halde Müslüman öğrencilere haksız yere disiplin soruşturması açmakta tereddüt göstermeyenlerin bir saniye dahi o makamlarda bulunmaya hakkı yoktur.