Necmettin Erbakan'ın başlattığı "İslâm temelli" siyaset çizgisinin en azından Necmettin Erbakan ve çevresi tarafından temsil edilen versiyonu, hataları ve sevaplarıyla artık tarihin malzemesi oluyor.
1960'tan sonra siyasî ve içtimaî sahada Türkiye'nin neredeyse yarım asrına damgasını vuran Demirel-Ecevit-Erbakan ve Türkeş mozaiği, Demirel ve Erbakan'ın çırpınışlarına ve önümüzdeki seçimlerde konuşulup yazıldığı üzere muhtemel bir Demirel-Erbakan ittifakına rağmen, artık ömrünü tamamlamıştır. Türkiye, nasıl şu son dönemde çok partili hayata geçiş yılları olan 1946-1950 arasını demokrasi adına daha ileri bir seviyede yaşıyorsa, siyasî hayat da, Türkiye'nin klasiği ve asıl siyasî karakteri olan DP (AK Parti)-CHP kanatları üzerinde cereyan ediyor.
Bu noktada MHP ve BDP'yi elbette unutmuş değilim. Fakat bu iki parti, DP ve CHP kanatlarının veya bu kanatları temsil eden partilerin yelpazelerini potansiyelleri ölçüsünde açamamış olmasının ürünüdür. Hattâ kanaat-i acizanemce, DP kanadının veya bu kanadı temsil eden parti veya partilerin, aslında politikaları, görüşleri ve duruşlarıyla marjinalliğe mahkûm CHP'yi marjinalleştirmesi de pekalâ mümkündür ve AK Parti ile Numan Kurtulmuş hareketi, bunu yapabilir.
Siyasetin CHP kanadı, Türkiye'de ortalama % 30'luk bir dilimi temsil etmektedir. Bu dilimin kabaca yarısından biraz fazlasını Alevîler ve halk arasında dönme olarak adlandırılan sayıca az fakat tesirleri bir hayli fazla kesimler, diğer yarısını ise, içlerinde gittikçe azalan sayıda dindarların da bulunduğu atadan kalma CHP'li Sünnîler teşkil etmektedir. Alevîler kapalı toplum olmaktan çıkıp dışa açıldıkça ve içlerindeki renkler ortaya çıktıkça, bu renkler, siyaset sahnesinde de farklı tercihler halinde kendini gösterecektir. Halk arasında dönme diye adlandırılan kesimlerin ve Alevîlerin genellikle CHP'yi tercih etmesinin en önemli sebebi, halk çoğunluğunun dini olarak İslâm ve mezhebi olarak Sünnî karşıtlığıdır. Alevîlerin Sünnî karşıtlığı ise, içlerinde herhalde çoğunluğu teşkil etmeyen ve Sünnî karşıtlığı İslâm karşıtlığına oturan kesim dışında genellikle tarih temellidir. Eğer siyasetin bugün AK Parti tarafından temsil edilen ve Numan Kurtulmuş hareketiyle temsil tabanı genişlemesi muhtemel DP kanadı, gerçekleri sulandırarak değil, ama keyfiyeti ayrı bir yazı konusu olan ve kendi tabanına da yayılacak kucaklayıcı bir siyaset ve yaklaşımla Sünnî karşıtlığı tarih temelli olan Alevîleri kazanabilir. Aynı kucaklayıcı yaklaşım ve siyaset, CHP'nin atadan kalma CHP'li oy tabanını da büyük ölçüde eritecektir.
CHP'nin Bülent Ecevit liderliğinde 1977 seçimlerinde % 42'yi yakalarken, 1999 seçimlerinde % 8,7'lik bir oyla baraj altında kalması ve Bülent Ecevit'in partisinin % 22 nisbetinde oy alması, bu partinin marjinalliğe mahkûmiyetinin ve onun Alevîler dahil oy tabanının tamamının İslâm karşıtlığına, hattâ CHP tipi lâiklik anlayışı üzerine oturmadığının en bariz göstergesidir. Bülent Ecevit'in hem CHP lideri olarak hem de CHP karşısında başarılı olmasının bazı konjonktürel faktörler dışındaki en önemli iki sebebi, "seçkin"lerin değil halkın partisi olma ve Şeriat da içinde olmak üzere dinî değerleri dahil halkın değerlerine saygılı davranma gayretidir. Bugün hem AK Parti hem de BBP ve Süleyman Soylu ve çevresi ile ittifak edecek bir Numan Kurtulmuş hareketi, Bülent Ecevit'i başarıya götüren bu iki faktörün daha önde temsilcileri olarak CHP'yi pekalâ barajın altında bırakabilirler. Bunu başarabilecekleri gibi, bilhassa BDP'yi de çok daha etkisiz hale getirebilirler.
Aslında birbirlerini dengeleyecek, birbirlerinin açıklarını kapatacak ve belki MHP'yi de içlerine çekebilecek potansiyelleriyle AK Parti ve Numan Kurtulmuş hareketinin nasıl birbirinin alternatifi halinde Türk siyasî hayatının geleceğine yön verebileceğini de inşallah gelecek yazıda tartışalım.
ZAMAN