Fatih Demir / HAKSÖZ HABER
İktidarın ekonomiden sorumlu kurmaylarının ‘Türkiye’nin ekonomik gidişatı’ hakkında konuşmadığı ve dilini yutmuş gibi davrandığı görülürken, kamuoyunda siyasilerin hamasi söylemlerine olan öfke de katlanarak artıyor.
Stokçuluğa karşı harekete geçen hükümet ilk cezalarını kesmeye başladı. İzmir’de bir otomotiv bayisi stokçuluk yaptığı gerekçesiyle 545 bin 550 liralık idari para cezası aldı.
Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin kimi şehirlerinden sosyal medya platformlarına düşen videolarda belli tipteki araçların ıssız arazilerde park halinde tutuldukları görülmüştü. Aylar sonra cezalar gelmeye başlarken, birçok medya unsuru bir otomotiv bayiine kesilen bu cezanın maliyetinin vatandaşlar için ne anlama geldiğini sorgulamadı.
Türkiye’de şu anda sıfır olarak satılan en ucuz binek otomobilin fiyatı güncel rakamlara göre, 193 bin 700 lira. Yanlış okumadınız! Sadece bir kaç yıl kadar önce fiyatı önce 60 bin sonra 120 bine çıkan bu araç Fiat Egea tipi binek otomobil. Birçok şehrin sokaklarını arşınlayan sarı taksilerin yaygın kullandığı araç.
Dolar kuru, ham madde ve ÖTV gibi devasa bir canavar Türkiye’nin en yaygın tipli binek otomobilinin fiyatını bu noktaya çekti. İktidar, Türkiye’nin büyümeye devam ettiğini söylerken belki yanılmıyor ama vatandaşının aynı oranda büyüdüğünü de söylemesi gerekirdi ki bu yalan olurdu!
İnternette “ÖTV nedir?” araması yaptığınızda, ÖTV’yi açıklayan en yaygın örnek olarak otomobilin kullanıldığını göreceksiniz. ÖTV hemen hemen her üründe olan ve satın alırken tüketicinin de üreticinin de ödemek zorunda kaldığı bir vergi olmasına karşın, kendisinin bir canavar olduğunu otomobil sektöründe görmek daha bir mümkün hale geldi.
ÖTV tanımlamalarında da şöyle dendiğini göreceksiniz: “Vergi; devletin kamu harcamalarını finanse etmek üzere yerel yönetimlerin kanunlara göre doğrudan doğruya veya kimi maddelerin, hizmetlerin fiyatları üstüne ekleyerek dolaylı yoldan vatandaşlardan topladığı paradır… Vergi esasında siyasi cebir altında ve karşılıksız devlete kaynak aktarılmasıdır. Özel Tüketim Vergisi ise Türkiye’de 2002 yılında 4760 sayılı Kanun ile kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Özel Tüketim Vergisi belirli mal ya da ürünler üzerinden maktu ya da oransal olarak alınan bir harcama vergisidir. Ülkemizde de Özel Tüketim Vergisinin yürürlüğe girmesi Avrupa Birliği ile yapılan uyum çerçevesinde olmuştur. Diğer yandan ülkemizde Özel Tüketim vergisinin yürürlüğe sokulmasının altında yatan bir başka sebep de 1999 yılında meydana gelen ve büyük can ve mal kayıplarına neden olan Gölcük depremidir. Yaşanan bu büyük deprem zaten çok kırılgan olan Türk ekonomisini ciddi biçimde sarsmış, döviz rezervleri azalmış, piyasada likidite sıkışıklığı yaşanmaktaydı…”
Son cümlelerin bugünün Türkiye’sine benzemesi dışında zamanı geçmiş, artık büyüyen bir Türkiye ekonomisinde olmaması gereken bir vergi türü olduğu anlaşılıyor. Artık ihtiyaç duyulmaması gereken bu vergi türü vatandaşın belini bükerken hala toplanmaya devam ediliyor.
Başlığımıza dönecek olursak, Türkiye’de asgari ücretli bir vatandaş belki hiçbir zaman hatta büyüyen bir ekonomi olmasına rağmen herhangi bir araç sahibi olamayacak!
Kısa bir matematik hesabı ile asgari ücretli bir kişi, yani aylık 2 bin 825 lira net gelir elde eden kişi, maaşından 1000 lira artırmayı başarırsa bugün en ucuz sıfır 193 bin 700 liralık bir otomobili ancak 16 yılda alabilir.
Asgari ücretli alamıyor ama biraz daha fazla maaş alan, yani genelin çok üzerinde aylık 10 bin lira civarı maaş alan bir kişi nasıl alabilir? Aylık 5 bin lira ödemeyle lüks araç statüsünde olan 1 milyon 270 bin liralık bir Mercedes veya BMW’yi 20 yılda alabilir.
Otomobil piyasasında fiyatlara doğrudan etki eden iki durum olduğu biliniyor. Bunlar aracın üretim maliyeti ve aracın üretiminden satımına kadar olan kısmında yer alan vergi.
Türkiye ihracatında en büyük paya sahip unsurlardan biri otomobil satışları olarak biliniyor. Ancak Türkiye aynı zamanda çok fazla araç ithal ediyor. Ve bu ithalatın büyük kısmını Avrupa’dan gerçekleştiriyor. Dolar/Euro kurundaki yükseliş araçların fiyatlarını, parça maliyetlerini ve bilumum unsurları arttırıyor.
Bir de devletin aldığı ÖTV unsuruna bakalım. Devlet ÖTV’yi araçların motor hacmine göre gerçekleştiriyor.
Türkiye’de araçlar motor silindir hacmi ve matrah (üretim) fiyatı üzerinden Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi’ne (KDV) tabi tutuluyor. Bu vergiler bazen aracın üretim fiyatının üzerine çıkıyor.
13 Ağustos 2021’de yapılan son düzenlemeye göre araçların vergilendirilmesi ise şöyle işliyor: “Motor silindir hacmi 1600cc altında, matrahı 92 bine kadar olan araçlardan yüzde 45 ÖTV ve yüzde 18 KDV alınıyor. Motor silindir hacmi 1600cc altı ancak matrahı 92 bin-150 bin arasındaki araçlardan yüzde 50 ÖTV, yüzde 18 KDV; 150 bin üstü matrahı olan araçlardan yüzde 80 ÖTV ve yüzde 18 KDV” alınıyor.
Aracın motor hacmi arttıkça ödenen vergi miktarı da artıyor. Ayrıca 1600-2000cc arasındaki araçlarda yine matrah devreye giriyor. Örneğin matrahı 170 bine kadar olan araçların ÖTV’si yüzde 130, 170 bin üstündeki araçlarınki ise yüzde 150. Buna bir de yüzde 18 KDV eklenince araç almak bir hayli zorlaşıyor.
"2000cc ve üstü araçlarda ise üretim bedeli devre dışı kalıyor ve yüzde 220 olarak tek bir ÖTV oranı uygulanıyor. Örneğin motor hacmi 1600-2000cc arasında olan bir otomobilin üretim bedeli 221 bin lirayken, 287 bin lira ÖTV ve 91 bin lira KDV dâhil edildiğinde fiyat 600 bin liraya çıkıyor." Bu durumda da tüketiciler için araç alımı neredeyse imkânsız hâle geliyor ya da belirli modellerle sınırlı kalıyor.
Özet olarak bir tüketici sıfır veya ikinci el araç almak istediğinde, ödeyeceği fiyatın neredeyse günlük olarak arttığını görüp karamsar bir şekilde iktidarın politikaları ile kaotik gündemi yakından takip etmeye veya konuşmaya başlıyor.
Fiyat artışları ve vergiler araç alımını imkânsız kılarken iktidar, Türkiye ekonomisini ihracat eksenli büyütmeye devam ediyor.
Haberimize konu olan veriler; TÜİK, Otomotiv Distribütörleri Derneği, Resmi Gazete ve Türkiye Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Derneği'nden alınmıştır.