‘Türkiye’de İslami Harekette Kadın’

Bartın Özgür-Der de bu hafta ‘Türkiye’de İslami Harekette Kadın’ konusu konuşuldu.

İzmir Özgür-Der Şubesi Başkanı Nurcan Büyük'ün sunduğu seminerde şunlar ifade edildi:

Konumuz İslami mücadelede kadın konusu. Kadın konusunda konuşma yaparken kendimi çok rahat hissetmiyorum. Çünkü başlı başına kadın konusunu konuştuğunuzda çok sağlıklı sonuca ulaşamıyorsunuz. Zira bu konu Kuran’da, siyer örnekliğinde ve tarihsel birikimimizde bu adlandırmayla ele alınmış değildir. Yakın yüzyılda Sanayi Devrimi sonrası sosyolojinin insanı ve özelde ‘kadın’ı bedeni üzerinden tanımlamalarıyla beraber ‘gençlik, çocuk’ gibi bir kavramsallaşmaya gitmesiyle dikkat çekmektedir. Bu konu bizim zeminimizin konusu değildir ve bize dışarıdan gelmiş bir konudur. Biz Müslüman bir akılla okuma yaptığımızda görürüz ki; iki kültürün ve yaklaşımların uzlaşabilecek tarafları da yoktur.

Güçlü olan bulunduğu coğrafyadan taşıyor ve ister istemez etki alanlarında tartışma alanları oluşturuyor. Osmanlıya, Sanayileşme süreciyle Batıda ortaya çıkmış, kadın emeği üzerinden gelişen yaklaşımlar ve benimsenmiş hayat formu Jön Türklerle taşındı. Üst düzey bürokrasinin oradaki yaşamı ve kültürü incelemesiyle de somut bir intikal sağlanmış oldu. Fatma Aliyeleri görüyoruz, daha Batıcı Halide Edipleri görüyoruz, ama tartışma Batıdaki gibi emek üzerinden gerçekleşmiyor, kültürel ve modernleşmenin etkisinde benimsenmeye başlıyor.

Sekülerleşme yönünde Batıdaki tartışmanın fiili yansıması bize daha çok fiili işgaller üzerinden geldi. Oryantalist kültür kadın konusunu toplumun bir yönüyle dinsel açıdan diğer yönüyle eğitim, kültür açısından değişimde etkin bir faktör olacağını görmüş ve bu konuyu gündeme taşımayı başarmıştır. Kadın adlandırması Batı kültüründe tanımlı bedeni ve kendisine atfedilen değer açısından değiştirici ve dönüştürücü öğe gibi sunulurken İslam’da ise yapıcı, kurucu ve ahlaki açıdan düzenleyici role sahiptir. Tesettür konusu kadının İslam toplumlarında kamusal alanda görünürlüğün içinde sınırsızca var olamama gerçeğini sağladığı için Müslümanlar açısından bu saha İslamiliğin göründüğü bir sahadır ve İslami hayatın bütüncüllüğünün önemli bir vasfı olarak kabul edilir.

Biz Müslümanlar İslam’ı tesettürle sosyal hayata taşıyoruz. İslam dışı unsurlarca tesettür, bilhassa onun çarşaflı görünmesi rahatsızlık doğurur.

Batı kendisini ilerde diğerlerini geride görüyor. Bunu ‘kadın’ üzerinden onun kıyafeti ve yaşam biçimi üzerinden ispatlamaya yöneliyor. ‘Kadın değişirse modernleşmeye adım atılmış ve ilerlemeye doğru yol alınmış olur’ anlayışını pazarlıyor.

Osmanlı döneminde bazı aydın kompleksli çevrelerde bu konu‘kadına İslam özgürlüğünü ve çalışma hakkını verdiği halde erkek egemen anlayış onu eve hapsetmiştir’ üzerinden tartışılmıştır.

Modern dönüşüm Osmanlıda Batıcı ilerleme algısı içinde daha düşük sesle tartışılırken, 1923 sonrası Kemalist ideolojiyle şekillenen yeni Cumhuriyet döneminde kadın konusu,eğitimden siyasete, iş dünyasından ev yaşamına kadar ‘kimliği tanımlı bir obje’ gibi tanımlanarak giysisi ölçülendirilen, örtüsü gericilik unsuru olarak yasaklanan bir nesne hükmüne uğradı.

Yukarıdan aşağıya devlet eliyle modernleştirilme döneminde ezan 18 yıl Türkçe okutulmuş, medreseler kapatılmış, hacca gitmek yasaklanmış, takriri sükûn yasasıyla her taraf adeta suspus olmuş, İslam’ın izleri tüm devlet anlayışı ve uygulamalarla kamudan uzaklaştırılmaya çalışılmıştı. Cumhuriyet baloları ve resmi törenlerde kadın kıyafeti mümkün olduğu kadar en açık ve tesettüre en mugayir olarak özendirilmeye çalışılıyordu. Cumhuriyet kadını, cumhuriyet sanatçısı adlarında bir yaşamın altı çiziliyordu. Sinemalar,tiyatrolar Batılı kültürün propaganda sahaları olarak iş gördüler.Buralarda Müslüman kadın görüntüsü alabildiğince komik ve küçük düşürülmeye çalışıldı.

70’lerden bu yana Müslüman kadın ve erkek İslami kimliğiyle var olma mücadelesinde büyük bir azimle İslami uyanış yolunda kendine kamuda alan açmaya çalışıyor. Darbeler hayatı kısıtlasa da Müslüman kadın bu azmini kaybetmedi. Özellikle 80’ler sonrası önceki sinmişlik haleti ruhiyesiden menkul millici sınırlar içinde tanımlanan İslami hareketlilik bu gün ümmetçi bir perspektife evrilmeye başlamıştır.

 İslami uyanış 90’larda Abant konsili tarzı zeminlerde gözlendiği gibi liberalleştirilmeye çalışılsa da İslami toplumu tüm hayatı kuşatan yönüyle inşa etme arayışı kimi zaman azalan kimi zaman da yoğunlaşarak gelişimini sürdürmektedir.

28 Şubat yasakları İslamcılığın eğitimle olan bağı üzerinden ve özellikle üniversitelerdeki özgün gelişimine darbe olarak indirilmeye çalışıldı. Ama o dönemde sergilenen direniş kısa süre sonra siyasal süreçte etkisini olumlu bir sürece çevirmeyi başardı.

Hatırlarsınız sosyoloji bölümünde laik, modern, sol zihniyeti benimsemiş üniversite hocaları Müslüman kadın konulu laboratuvar çalışmaları yaptılar. Onun kimliğini adeta yeniden tanımlamaya veya yönlendirmeye çalıştılar. Entelektüel ortamlarla irtibatlı İslamcı gençler kimi feminist tezlerden etkilenseler de ana eksenden bir sapma gerçekleşmedi hamdolsun. Tam tersine bu yaşananlar hayırlı bir tecrübeye de vesile oldu.

2000 lerde cip kullanan başörtülü havalı kadın imajı üzerinden Müslüman kadın imajı yıpratılmaya çalışılsa da aslında bu tartışmalarda gözden kaçan tüketim atmosferine kendine kaptırmış Müslüman erkeğin kendisi olduğuna hiç dikkatler çekilmiyordu. İfsat ve çözülme var ise bu niye sadece kadına fatura edilsin ki.

Bizler bu tartışmaların dışında kendi kimliğimizin inşasına yönelerek çoluk çocuk ailemizle daha İslami bir yaşama bizleri sevk edecek ve toplum olarak halimizi İslamlaştıracak asıl kodlarımıza yönelmeliyiz. Kadın ve erkek Allah nezdinde eşittir ve üstünlük takvadadır.

Kadınların toplumsal değişimdeki rolünü İslam tarihinden iyi analiz etmeliyiz. Kurucu rolü annelik, yuva, ailenin temel taşı olma ve nesillerin ana unsuru olması yönünü önemsemeliyiz.

Çocuklarımız bugün toplumdan her yönüyle etkileniyorlar. Onların tercihlerini men edilen konularda onları güzel bir uslupla uyararak ama doğrusunu onlara özendirerek çocuklarımızı eğitmeye çalışmalıyız.

Rabbimiz Tevbe Suresi 81. Ayette “Allah’ın Resûlüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedi ve “Bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennemin ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlasalardı.”diyor. Hülasa biz sıcakta sefere çıkacağız ki Rabbimiz Allah da bizlere yardım edecektir.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi