Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştiri

Hamza Türkmen, “Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştiri” başlığı çerçevesinde İnkılap Yayınları salonunda bir konuşma gerçekşeltirdi.

Hamza Türkmen, son aylarda gündemde olan İslamcılık tartışmaları konusuyla ilgili kitabı “Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştiri” başlığı çerçevesinde İnkılap Yayınları salonunda konuştu.

Türkiye’de çevreden gelen İslami dirençle başörtüsü, inanç ve düşünce özgürlüğü ve İmam Hatip Okulları konusunda kazanımlar sağlıyor ve Kemalist vesayet sistemini geriletmek konusunda önemli merhaleler alıyor diyen Türkmen; gerek bu kazanımlara gerek Ortadoğu ayaklanmalarında İslami cemaat ve hareketlerin inisiyatif almasına bağlı olarak da İslamcılık tartışmalarının tekrar gündeme gelmeye başladığını söyledi.

Türkmen, son İslamcılık tartışmalarının başlamasında Zaman gazetesinde yazdığı İslamcılık yazılarıyla rol alan Ali Bulaç’ın ödünç bir kavram olarak kullanılan İslamcılık nitelemesinin içini iyi doldurduğunu belirtti. Müspet anlamda kullanılan İslamcılığın, Müslümanlığı pasif iyilikten aktif iyiliğe yükseltecek bir salihat eylemi olarak ve ıslah temelli bir değişim-dönüşüm veya ıslah temelli bir inkılapçılık anlamında ele alınacağı belirtilen konuşmada, bu tartışmanın taraflarına da dikkat çekildi. Bulaç’ın Zaman gazetesinde yazmasına rağmen liberal ve milliyetçi yazarlardan; ayrıca Zaman gazetesi ve Hizmet Cemaati mensuplarından da dar bir Müslümanlık tanımına sığınılarak ağır eleştiriler aldığını belirten Türkmen; ıslah temelli bir İslamcılık anlatısının ancak Zaman gazetesi dışındaki Hayrettin Karaman, Yusuf Kaplan, Yasin Aktay, Hakan Albayrak, Ali Haydar Haksal gibi İslami camianın tanınmış isimlerinden olumlu karşılık bulduğunu belirtti.

Konuşmada Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinde Camalettin Afgani ve Muhammed Abduh’un dilinden ve Urvetu’l Vuska Hareketi’nden “İttihad-ı İslam” projesi olarak ortaya konulan direniş ve vahdet tezinin Avrupalılar tarafından “Pan-İslamizm” olarak kötülemek amacıyla kullanıldığı; daha sonradan da İttihad terakki tarafından İttihad-ı İslam fikrinden yararlanacak bir tarz-ı siyaset olarak “İslamcılık” kavramının üretildiği dile getirildi..

Osmanlı sonrası Mustafa Kemal ve Yeni Türkçü arkadaşları Yunan Harbini bir Türk ulusu yaratmak için yönlendirdiklerini; o zamanki İttihad-ı İslam savunucusu Mehmet Akif, Babanzade Ahmet, Elmalı Hamdi Yazır, Eşref Edip gibi aktif Müslümanlar da Hilafeti korumak ve İslam topraklarını kurtarmak vaadiyle aldatıldıklarını belirten Türkmen; Cumhuriyetin kurucusu Yeni Türkçü kadrolar Lozan Anlaşması ile paralel bir şekilde ümmetten yeni, sanal ve seküler bir ulus yaratmaya başladıklarını ve İslami değerleri yasaklayıp tahrif ettiklerini anlattı. Ve o zamanki bu Batıcı dayatmalara direnmeye çalışan Müslümanların nasıl katledildiklerini ve İstiklal Mahkemleri tarafından idam edilerek sindirilmeye çalışıldıklarını anlattı.

Türkmen, sindirilmiş çevreyi iktidar merkezine ve sistemin işleyişine çekebilmek için II. Dünya Savaşı sonrasında Anglo-Sakson eksenin de telkinleriyle çok partili sisteme geçerken sağlanan görece özgürlük ortamından yararlanmak için sanal Türk ulusunu ve Türk devletini önce taktik olarak ama sonra alışarak içselleştiren dindar kesim ve cemaatlerin 1970’lere gelindiğinde tüm İslami özlem ve gayretlerine rağmen kimliklerini kirlettiklerini ve sağcı, devletçi, milliyetçi bir senteze düştüklerini aktardı. Ancak kimliksel olarak elbiselerimize sıçrayan bu kirlerden Müslüman ülkelerdeki ıslah hareketlerinin Kur’an’a ve Sahih Sünnet’e yönelten kitaplarının 1970’li yılların ortalarından itibaren yoğun olarak Türkçeye çevrilmesi ve bu hareketlerle kısmi ilişkiler sonucunda, özellikle üniversitelerde okuyan Müslüman gençler arasında  bir tevhidi uyanışın başladığını belirten Türkmen; bu gelişmelerin bir ürünü olarak son üç asırda belki en önemli İslami uyanış ve ıslah-bilinçlenme çabalarının 1985-95 yılları arasında yaşandığını belirtti. Ama bu uyanış hamlesinin Kemalistlerin fincancı katırlarını ürküttüğünü ve peşinden 28 Şubat 1997 darbesinin geldiğini söyleyen Türkmen, bu mağlubiyet sürecinde tabii ki “tevhidi uyanış süreci”nin de doğruları yanında aşamadığı veya içine düştüğü bazı yanlışları da barındırdığını söyledi.

Geçmişin artıları ve eksileriyle bizim için yaşanmış önemli bir tarihi vetire ve laboratuar olduğunu belirten Türkmen, yaşanmış birikimimizi Kur’an’ın muhkem ayetleri ve Mütevatir Sünnet ve nesnel vakıa bilgisi rehberliğinde muhasebe edip, Ortadoğu İntifadalarının taşımaya çalıştığı sünnetullah çizgisine yönelen akımlarla kalplerimizi hikmet rehberliğinde telif etmemiz gerektiğini vurguladı. Oturum soru ve cevap seansından sonra bitti.

Haksöz Haber 

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Gazze nöbeti devam ediyor
Çocuklar "Hayat Namazla Güzeldir" sloganlarıyla yürüdü
Aksa Tufanı ve kazanımları
Özgür-Der Üniversite Gençliği programlarına başladı!
Diyarbakır Özgür-Der Gençlik Çalışmaları başladı