Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenelen 'Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi' konulu sempozyumun açılışı ve 'Aktüel İslamcılık tartışmaları' başlıklı ilk oturumu dün yapıldı.
Bugünse İslamcılığın tarihsel sürecinin, İslam yorumlarının ve Sağcılık, Muhafazakarlık, Milliyetçilik, İslamcılık ilişkileri (ya da ilişkisizlikleri) dört oturumda konuşulacak.
Bu oturumlarda kimler var: Ergün Yıldırım, Bedri Gencer, Metin Karabaşoğlu, Alev Erkilet, Mehmet Akif Aydın, Tahsin Güngör, Suat Mertoğlu, Sami Erdem, Ekrem Demirli, Turan Koç, Harun Anay, Yusuf Turan Günaydın, Kürşat Atalar, Mümtazer Türköne, Tanıl Bora, Asım Öz, Etyen Mahçupyan, Yıldız Ramazanoğlu.
Sempozyum Pazar günü de üç oturumla ve şu konuşmacılarla devam edecek: İlhan Kutluer, Mehmet Doğan, Fahrettin Altun, Fırat Mollaer, Burhanettin Duran, Ercan Yıldırım, Necdet Subaşı, Ahmet Ağırakça, Hamza Türkmen, Abdülhamit Birışık, Musa Üzer, Mustafa Öztürk, M. Fatih Andı, Ömer Lekesiz, Cihan Aktaş, Zeynep Kevser Şerefoğlu, Hakan Aslanbenzer.
Açılış konferansının son dönem İslamcılığı üzerine söz söyleme ehliyetine sahip en önemli isimlerden biri olan İsmail Kara tarafından verildiğini ve ilk oturuma da Yusuf Kaplan, Ali Yaşar Sarıbay, Mümtazer Türköne, Ruşen Çakır ve Nuh Yılmaz'ın katıldıklarını söylersem İslamcılık konusunda lehte ve aleyhte konuşabilecek mevcut isimlerinin yüzde sekseninin sempozyumda yer aldıklarını da söylemiş olurum. Bunu derken özellikle Hayrettin Karaman, Akif Emre, Murat Güzel, Sibel Eraslan ve Ali Bulaç isimlerinin programda neden yer almadıklarını merak ettiğimi de belirtmeden geçmeyeyim.
Evet gördüğünüz gibi bu sempozyumda İslamcılık merkezli birçok konu çok sayıdaki ehil/uzman kişiler tarafından ele alınıyor.
Ama ben bundan biraz tedirginim. Çünkü hala geçtiğimiz Temmuz, Ağustos aylarında yaşadığımız İslamcılık öldü, ölmedi tartışmaları esnasında yazdığım 'Siz Bahattin Yıldız'ın Ellerini Görmüş müydünüz' başlıklı yazımda söylediklerimi bugün de aynı şekilde tekrarlıyorum. O yazımda altını çizmeye çalıştığım hususlardan hareketle tedirginliğimin öncelikli iki sebebini ileteyim:
-İslam ve Müslüman adı taşınabilecek adların en güzeli olduğu halde, kimi Müslümanların diğerlerine göre ahlakın, adaletin, siyasetin, ekonominin ve gündelik hayatın ibadetleri kolaylaştıracak şekilde tanziminde daha fazla sorumluluk üstlenmelerinden, bu konuda aktif bir faaliyeti bizzat yürütmelerinden kaynaklanan farkını vurgulamak için kullandığımız bir terimdir İslamcılık. Ne Din içinde ayrı bir oluşum ne de Din'den kotarılmış bir ideoloji değildir. İslamcının derdi sadece İslam ve Müslümandır.
Bu manada sahih bir itirazın, Dini düşüncede tecdidin adlarıyla bütünleştiği insanlar İslamcı olmak için İslamcılık yapmadılar.
Bu devirse göstererek işaretlemenin yapıldığı, bir farkı belirtmek için eyleminin niteliğinden çok şahsın kendisinin öne çıkarıldığı bir devirdir.
Bu sempozyumda muhtemeldir ki, belirttiğim bağlamda kimi isimler asıl niyet ve gayretlerinin dışına düşürülerek ele alınabileceği gibi, İslamcılığı taşıyan sessiz çoğunluk ise bahis dışı kalabilecektir.
-Namık Kemal'le başlatılabilen son dönem İslamcılığı Batıcılık, Milliyetçilik, Osmanlıcılık, Muhafazkarlık ve Sağcılık'la eş-zamanlı bir oluşum olarak görüldüğünden, onlarla birlikte ele alınırken var oluş şartları onların varlığıyla eşitlenecek, bu da onun bir ideolojiye indirgenerek sosyolojik bir incelemenin nesnesine dönüşmesi sonucunu beraberinde getirecektir. Oysa ki İslamcılık dün tarihin, bugünse sosyolojinin kuşatamayacağı kadar dinamik ve sürekli bir harekettir.
Bu iki husus sempozyumla ilgili tedirginliğimin iki önemli sebebidir.
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.
YENİ ŞAFAK