Ömer Faruk Şeker / HAKSÖZ HABER
Özgür-Der’in 2020/2021 Aylık Paneller Serisinin 6'ncısı “Türkiye’de Göçmenler, Ayrımcılık ve Irkçılık” başlığıyla, Haksöz Okulu Youtube Kanalı üzerinden canlı yayın üzerinden tartışıldı. Panelin konuşmacıları Bekir Berat Özipek ve Rıdvan Kaya olurken moderatörü ise Ümit Kudbay oldu.
Açılış konuşmasında “Dünyada popülizmle gerçekleşen ırkçılığın Türkiye'de de etkisini gösterdiğini ve muhacirlere karşı dezenformasyonlarla söylem geliştirildiğini” belirten Ümit Kudbay ilk olarak sözü değerlendirmesini yapması için Bekir Berat Özipek’e verdi.
Türkiye'de ön yargı ve ayrımcılığı en fazla hissedenler: Suriyeliler
Bekir Berat Özipek genel olarak değerlendirmesinde, “İnsanlık tarihi, insan insana bunları nasıl yapabilmiş dediğimiz şeylerle dolu. Bu anlamda insanlara yapılan ayrımcılığın hikâyesine odaklanılması gerek” dedi. Ve yakın tarihe bakıldığında da, “Balkan ve Kafkas göçmenleri Osmanlı'ya geldiğinde de bugünküne benzer bir tavır takınıldığını görebildiğimizi ve kimileri sahip çıkarken kimileri göçmenlerin gelmelerini istemediğini, haliyle ayrımcılığın hep var olageldiğini ve bununla birlikte Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de ön yargı ve ayrımcılığı en fazla hisseden grup” olduğunu ifade etti.
Bu ön yargılar ve ayrımcılık tutumu hakkında Özipek; “Bütün bir eğitim sisteminin başarısı ile Arap düşmanlığı, AK Parti düşmanlığı gibi çeşitli nedenlerle göçmenlere karşı zaman içinde ön yargının yayılmasına neden oldu. Ama bu ön yargıya karşı söylem geliştirilemedi. Özellikle İYİ Parti ve CHP sığınmacıları düşmanlaştırdı. Almanya’daki Neonazilerin Türkiyelilere karşı giriştikleri sloganların benzerini Türkiye’de gördük. Sosyal medya Suriyeli sığınmacılara yönelik yalan haberleri sistematik olarak kullandı. Bu sıradan herhangi bir ırkçının yapabileceği düzeyde bir ırkçılık değildi.” dedi.
Türkiye'de ön yargı yaygın ama derin değil
Konuşmasının devamında AK Parti’nin 'açık kapı' politikasıyla değerli bir tavır gerçekleştirdiğini fakat bu konuda toplumu bilgilendirmedikleri için ırkçılığın yaygınlaştığını, dezenformasyonlarla ilgili çok basit cevaplar verilebilecekken açıklamaların yapılmadığını belirten Özipek konuşmasını şu sözlerle bitirdi, “Muhafazakâr kesimler de herhangi bir açıklama yapılmadığı için savunmada eksik kaldılar. Yeterli açıklamalar yapılmış olsaydı ve hatta hali hazırda yapılmış araştırmalar halka sunulsaydı iktidarın da eli kolaylaşırdı. Şunu belirtmek gerekir ki Türkiye'de ön yargı yaygın ama derin değil. Suriyeli sığınmacılar hakkında insanlara doğru açıklamalar yapılırsa pek çok insan tatmin olabilir. Açıkçası Türkiye'de insani bir damarın olduğunu düşünüyorum. Ayrıca hakikatin dile getirilmesinin de başlı başına bir gücü vardır. Uzun vadede hakikati insanlara anlatmamız mümkün. Zira doğruları ifade etmek Suriyeli sığınmacılardan öte bizlere düşer. Muhacirlerin dili dönmeyebilir. Vicdan sahibi bir vatandaşın söyleyecekleri çok daha değerli olacaktır.”
Müslümanlar olarak ‘göç olgusuna’ yabancı değiliz
Özipek’in ardından Rıdvan Kaya değerlendirmesine “Bir siyahiye karşı yapılan ırkçılık herkes tarafından lanetleniyor ki elbette kınanmalıdır. Ancak Suriyeli muhacirlere karşı kör olunabiliyor. Burada ciddi bir tenakuz var. Biz Müslümanlar Allah Resulü'nün de muhacir olduğunu unutmamalıyız. Göç olgusuna sıradan insanlar gibi bakamayız. Türkiye toplumunun da farklı kesimlerden oluşan bir toplum olduğunu, ayrıca Türkiyelilerin de dünyanın çeşitli yerlerinde ikamet ettiğini görmeliyiz. Almanya'da Pegida'nın söylemlerini burada İP'nin çok rahatça dillendirdiğini görüyoruz. İnsanlar kendilerine yapılmasını istemediği şeyi bir başkasına yapabiliyor.” ifadeleriyle başladı.
Kaya, Suriyeli muhacirlerin zulümlerden kaçarak Türkiye'ye gelmek zorunda kaldıklarını, Türkiye'nin ciddi bir muhacir nüfusu barındırmasının yanında Lübnan'a giden muhacirlerle karşılaştırıldığında Türkiye'dekine oranla kat kat daha fazla olduğunu ve bu sebepten Türkiye'deki rakamların oransal düşünülmesi gerektiğini ve inanılmaz büyük rakamlar olarak görülmemesi gerektiğini belirtti. Kaya ayrıca olası bir kapıları kapatma durumunda, “Suriyeli muhacirlere kapılar kapansaydı tarihe geçecek büyük bir zulme ortaklık edilmiş olunacaktı. Bunun vebalinin altından kalkabilir miydik? Tarihe bakıp hatırlayalım Türkiye hangi hatasını unutabildi.” dedi.
İnsanların bazıları, Allah'ın arzını sınırlandırmaya çalışıyor
Rıdvan Kaya konuşmasının devamında; “Sokak ortasında kadına karşı yapılan şiddet günlerce konuşuluyor. Elbette bu bir vahşettir. Ancak varil bombalarıyla katledilen insanlar gündemlerine girmiyor. Bu çifte standartlıktır. Şunu belirtmeliyim ki ‘insanların sığınabilecekleri bir belde olarak görülmek’ gurur duyulması gereken bir durumdur. İlaveten Suriyeli muhacirlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde sosyolojik yapıyı deforme ettikleri, entegrasyon problemine yol açtıkları iddia ediliyor. Bu doğru değil. Türkiye ve Suriye halkları inanç, kültür ve hayat tarzı açısından birbirine çok benzeyen halklar. Antep ile Halep, Hatay ile İdlib arasında hayat tarzı açısından ne fark var? Farklılık algısı daha ziyade Kemalist-Türkçü şartlanmışlık tarafından besleniyor. Onların hayat tazı ile bizim hayat tarzımız ise zaten çok köklü farklılık içeriyor. Dolayısıyla Türkiyeli ve Suriyeliler arasında entegrasyon sorunu olduğu iddiası ırkçı bir propaganda olmaktan öteye gitmiyor. Ayrıca yüz yıl önce çizilen sınırları bugün ilahi ve kutsal gibi görmek Kemalist/Türkçü şartlanmışlıktır. Bu şartlanmışlığa sahip insanlar sadece Suriyeli muhacirlerden rahatsız değiller bizden de rahatsızlar. Yakın zamana kadar Kuran kurslarından İmam Hatiplere her şeye karşı çıktılar. 28 Şubat gibi fırsat bulduklarında da ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Onun için bu lafları dinlemeden en başta Suriyeli muhacir nüfusun artık bu ülkede kalıcı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Mevcut Suriye’deki güvenli alanlar bu nüfusu kaldıramaz, zaten oradakiler yardıma muhtaçken muhacirlere oraya gidin demek vicdansızlıktır. Ayrıca Avrupa ile kıyaslandığında oradaki Türkiyelilerin, hem orada hem Türkiye’de imkanları olduğu halde Avrupa’da kalıcı olmalarını unutmamalıyız. Bu anlamda Türkiye’deki ırkçıların daha zalim olduğunu, iddialarının temelsiz olduğunu söylemeliyiz. Açıkça ifade etmek istiyorum ki kardeşlerimize ev sahipliği yapmaktan gurur duyuyorum. İktidara da bundan dolayı teşekkür ediyorum.” dedi.
10 senedir burada yaşıyorlar artık ‘vatandaşlık hakları’ konuşulmalı
Rıdvan Kaya konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Muhacirlerin çalışma izinleri tek bir yerde çalışmalarına izin veriyor bu da istismara sebep oluyor. Çalışma izni her yeri kapsamalı. Muhacirlere seyahat için dayatılan yol izni belgesi kabul edilebilir bir şey değil. Bu demir perde ülkelerinde olacak şeyler. Bu insanlar 10 senedir burada yaşıyor, artık vatandaşlık haklarına sahip olacakları zemin oluşmalı. Avrupa'da Türkiyeli göçmenler hangi vatandaşlık haklarına sahip oldularsa Türkiye'de biz de aynı hakları muhacirler için talep ediyoruz. Bu insanların varlığı külfet değil ilave zenginlik olarak görülmelidir. Savaşın ve katliamların sürdüğü bir bölgeye insanların geri gönderilmesi suçtur, yapılamaz, kabul edilemez. İslami açıdan da bu insanlar bizim kardeşimizdir, elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız.”
Programın ilk bölümünün sona ermesinin ardından konuşmacılar kendilerine sorulan sorulara cevap verdi.
Ekonomik sorunlar Suriyeliler ile başlamadı
Bekir Berat Özipek, bu kısımda gelen sorulara genel anlamda cevaplar sunarak, “Suriyelilerin Türkiye'ye gelişi ile beraber işsizlik, ani fiyat artışları ya da enflasyon artışını oluşturmadı aksine olumlu yansımaları oldu.” dedi.
“Mevcut iktisadi rakamların durumu Suriyeliler ile ilgili değil, zira Suriyeli sığınmacı 10 yıldır burada ve ekonomik daralma 10 yıldır yaşanmıyor. Suriyeli sığınmacılar sonrasında insanlara yapılan sosyal harcamalar azalmış değil, tam tersine arttığını görmek mümkün. Birilerinden kesilip birilerine verilmiş gibi bir durum yok. Yapılan harcamalar kasadan çıkmıyor ve ifade edilen rakamlarda gerçeği yansıtmıyor. Harcamaların önemli bölümü STK'lar ve uluslararası toplumdan geliyor.”
Özipek, “Sıkça medyada dezenformasyon kaynağı olan suç bahsinde ise Suriyeli sığınmacıların işledikleri suçlar arasında kendi hakkını savunma yoluyla işlenen suçlar da var. Nasıl olsa Suriyeli hakkını alamaz diye düşünülüyor. Suriyelilerin suça karışma oranı Türkiye vatandaşlarına göre yüzde 70 daha az. Bu suçların bir kısmı da kendi aralarındaki vakıalar ile haklarını yanlış şekilde arama sonucu oluşmuş meseleler.” diyerek değerlendirmesini sonlandırdı.
Algıda seçicilik ile ırkçılık yapılıyor
Gelen sorulara yorumlar eşliğinde cevap veren Rıdvan Kaya, “Sorun Suriyeli muhacirlerle alakalı değil, tüm bunları besleyen Kemalist zihin yapısı. Bu Suriye’de Baasçılık olur, Mısırda Arapçılık olur... Kemalist mantık insanların zihinlerini kirletiyor. Sınırlar ötesinden gelmiş ve onun görüşüne uymayan insanlara karşı nefret kusuluyor. İnsanların bazıları, Allah'ın arzını sınırlandırmaya çalışıyor. Bu bizatihi ilahlık iddiasıdır. Bu mücadele bugün başlamadı ve kıyamete kadar da devam edecek. Irkçı söylemler dindar/muhafazakâr kesimleri de etkiliyor. Şunu ifade etmek gerekiyor ki muhacirler gelmeden Türkiye'de hiçbir sorun yokmuş gibi bir tablo çiziliyor. Bu algıda seçicilikle alakalı. İnsanlar sokaklardaki fuhşiyattan rahatsız olmuyorlar ama Suriyelilerin sesli konuşmaları onları rahatsız ediyor. Bu bir ırkçılıktır.”
Kaya, “İslami camianın iktidarın geri adım attığı dönemlerde iktidar politikalarına karşı muhacirlere daha açık ve yoğun destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, Arapça tabela kısıtlamasına gidilerek ırkçılara prim verilmesi doğru değildi. İktidarın zaman zaman pozisyonu değişebilir ancak bizler kimliğimiz gereği; net olarak tavır almak durumundayız. Son olarak “Ant” meselesi inanılmaz bir zorbalıktır. Hiçbir ilahi vasfı olmayan kurgusal bir kimliğe varlığı armağan ettiren bir metni zorla söylettirmeyi marifet bilen siyasi anlayışlarla muhatabız. Irkçılık en temelde cahili anlayışın öne çıkardığı bir hastalık halidir.” dedi.