Taraf gazetesi 16 Ekim tarihli sayısında PKK'nın İmralı'da hükümlü lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla biri Avrupa'dan, diğeri Kandil'deki dağ kadrosundan olmak üzere iki grup PKK üyesinin "Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerine ilişkin temel isteklerini tartışmak üzere" Türkiye'ye gelmeleri çağrısını yaptığını açıkladı.
Taraf'ın hatırlattığı üzere Öcalan, Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirildikten sonra, 2 Ağustos 1999'da PKK'ya "Kürt sorununa demokratik çözüme katkı için güçlerini sınırdışına çekme" çağrısı yapmış, PKK da 4 Ağustos'ta çağrıya yanıt vererek 1 Eylül'den sonra güçlerini sınırdışına çekme kararı aldığını açıklamış; 1 Ekim'de "Birinci Barış ve Demokratik Çözüm Grubu" denen 8 silahlı elemanını Kandil'den, 29 Ekim'de de Avrupa'dan bir grup militanını Türkiye'ye göndermişti. Her iki grup üyeleri de tutuklanarak cezaevine konulmuştu.
Birinci Barış grubu içinde yer alarak Türkiye'ye geldikten sonra 5,5 yıl hapiste yatan Seydi Fırat, Taraf'a verdiği demeçte, 2 kişinin hâlâ cezaevinde yattığını, gruptan cezaevinde ölenler olduğunu belirttikten sonra, "Geçmişte bu fırsat değerlendirilemedi ve bu Türkiye için büyük kayıp oldu. Kanlı bir dönem yeniden yaşandı... Öcalan'ın çağrısının sağduyu içerisinde değerlendirilmesini istiyorum..." diyordu. Denebilir ki, on yıl önce ne devlet, ne de PKK Kürt sorununa barışçı bir çözüme hazırdı; ortada ne Öcalan'ın çağrısını akıl ve mantıkla değerlendirebilecek bir iktidar, ne de elverişli uluslararası konjonktür vardı. Bugün durum hayli farklı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bunu şöyle ifade ediyor: Demokratik açılım, "şüphesiz Türk devletinin kolektif bir çalışmasıdır... Dağdakilerin inmesi için Eve Dönüş yasası var. Son günlerde daha etkin uygulanmaya başladı. Teslim olanlar hemen o gün ailelerine kavuşuyorlar. Dağda ömrünü geçirenler teslim olsunlar, ailelerine kavuşsunlar. Bu işler kansız şekilde hallolsun... Türkiye enerjisini işsizliğe, yoksulluğa harcasın... Ümit ediyorum bu fırsat kaçırılmaz." (Zaman, 19 Ekim)
Bugün durum hayli farklı: Kimi haberlere göre hükümet bir yıldır Öcalan ve Karayılan ile "silahların susması ve kanın durması" için görüşmelerde bulunuyor. PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan geçen Mayıs ayından beri silahları bırakmaya hazır olduklarını açıklıyor. Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, "PKK silah bıraksın, dağdan insin" çağrısını yineliyor. (Hasan Cemal, Milliyet, 15 Ekim)
Bu satırların yazıldığı sırada, Kandil dağından ve 16 yıl önce, Tansu Çiller hükümeti Güneydoğu ve Doğu'da Kürt köylerini zorla boşaltırken Irak Kürdistanı'na sığınanların yerleştiği Mahmur kampından 34 kişinin Silopi'den yurda giriş yapması bekleniyordu. Taraf'ın haberine göre İçişleri Bakanlığı, gelenlerin tutuklanmayacaklarına dair DTP'ye güvence verdi (18 Ekim). Taraf'ın dünkü manşeti ise, ülkesini ve halkını sevenlerin umudunu özetliyordu: "25 yıllık savaş bugün bitebilir... Mahmur ve Kandil'den gelecek 34 kişinin bu gece evlerinde uyumasına izin verilirse, Kürt gençleri için dağdan inişin yolu açılır..." (19 Ekim)
Geçen hafta, barış araştırmalarının öncüsü Norveçli ünlü sosyolog Johan Galtung Türkiye'deydi. Boğaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin düzenlediği etkinlik çerçevesinde 16 Ekim günü "Çatışan taraflar arasında uzlaşma sağlamanın 12 yaratıcı yolu" konulu bir konuşma yaptı. Bu konuşmaya ve Galtung'un söylediklerine önümüzdeki yazılarda değineceğim. Galtung ile bir akşam yemeğinde buluşma fırsatı buldum. Kendisine, AKP hükümetinin donmuş iç ve dış sorunları çözmek üzere birçok cephede birden atılım / "açılım" yapmasını hatalı bir strateji olarak görenlerden söz ettim. Kesinlikle böyle düşünmediğini söyledi ve durumu şöyle açıkladı: "Turkey is getting unstuck..." Yani Türkiye sıkışıp kaldığı yerden, yani zincirlerinden kurtuluyor.
ZAMAN