Türkiye, S. Arabia ve İran

Abdurrahman Dilipak

Suudi Arabistan konusu önümüzdeki dönemde Araplar, Türkler, İran, herkes için can sıkıcı olacak..

İsrail, Suudi Arabistan’ı İran için paratoner olarak kullanmak istiyor.. Hatta savaş alanı olarak görüyor. İslâmın kalbinde ve İslâm dünyasının öfkesini arkasına alarak İran’ı boğmak istiyor.

Elinden gelse İran görüntüsü verip Mekke’deki saat kulesini vurmak ya da Suudi hedeflerine saldırmak için tereddüt etmeyeceği açık. ABD ve İngiltere’nin Suudi Arabistan’a kara, hava ve deniz silahları satması boşuna değil. Bu sadece sıradan bir silah satış anlaşması da değil..

İran ise Körfez’den, Yemen üzerinden Kızıldeniz’den ve Suriye üzerinden Kuzey’den sanki kuşatmaya almak ister gibi bir havası. Lübnan’daki Hizbullah’ı da burada not etmek gerek..

Aslında İran da kuşatma altında gibi sanki. Irak, Afganistan ve Hint Okyanusu ile Körfez’den İran’a karşı da tam bir abluka uygulanıyor..

Suudiler aslında iktidarı paylaştıkları Şeyh ailesi ile de giderek köprüleri atıyor.. Diğer Suudi aristokratlar ise zaten siyasetin dışındaydılar ve onlar için ülkeyi terk etmek zor bir karar olmayacak..

Bana kalırsa Mekke ve Medine’yi içine alan, Mik’ad yani Hicaz bölgesi artık Suudiler için bir fırsat değil risk, güvenli bölge değil sanki savaş alanı gibi.. Cidde’yi de içine alacak şekilde Hicaz bölgesinin bir an evvel Beynelmüslimin bir statüye kavuşturulması gerek. İngilizlerin belirledikleri bugünkü statü ilanihaye böyle devam edemez..

Şartlar Suudilerin lehine gelişmiyor.. Suudi ailesi, prens ve prensesler de bu işin böyle gitmeyeceğinin farkındalar..

Suudiler şunu görmek istemiyor olabilirler, ABD olsun, İngiltere ve İsrail olsun, eğer İran Suudi Arabistan’a saldıracaksa, bir an önce saldırtmak için ne gerekirse yapacaklardır.. Saldırının şiddetli ve kapsamlı, uzun süreli olması için de ne gerekirse yapacaklardır. Çünkü İslâm coğrafyasında bir askeri kriz ne kadar derinse ve tahribatı ne kadar büyükse, İsrail o kadar rahat edecek, Batılı ülkeler o kadar çok silah satacak ve kendilerine bölgede o kadar büyük fırsatlar doğacaktır.

Suudiler, Batı’nın kucağına sığınırken aslında kendi cehennemlerine odun taşıdıklarının farkında değiller gibi sanki..

Geçtiğimiz günlerde umre için kutsal topraklarda idim. Her tarafta o kadar çok İranlı vardı ki.. Suudilerin de İranlılardan ciddi anlamda çekindikleri her hallerinden anlaşılıyordu.. Mesela bize kadar aynı ölçüde saygılı değildiler.. Ve İranlılar çok organizeydiler.. Keşke Diyanet’in de orada danışma merkezleri, aktif görevlileri olsa, üzerinde özel yeleği ile nöbet tutan ve hemen Kabe’nin çevresinde görev yapan.. Hele şu Mehdi-Mesih tartışmaları biraz daha alevlensin o zaman Suudiler için çok geç kalınmış olabilir.. Bana göre Suudiler açısından Mekke ve Medine’yi ellerinde tutmak, ellerinde ateş tutmaktan daha tehlikelidir..

Hele hele Suudiler İsrail, ABD ve İngiltere’ye kapılarını açarsa -ki İngilizlerin Suudi Arabistan’ın kuruluşunda sahip olduğu böyle bir imtiyazı var- bu durum Suudileri İslâm ülkelerinin gözünde bitirir.. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda Türkiye, bölge barışı, Suudi Arabistan ve İran için büyük önem taşımaktadır. Ve de ihtilafların çözümünde askeri yollara başvurulmaması için İslâm Konferansı’nın daha aktif bir rol üslenmesi gerekir. Ve tabii Arap ve Afrika birliklerinin de..

Belki İslâm Konferansı bugünden Beynelmüslimin özerk bir yönetim konusunda çalışma başlatabilir.. Ahmet Davutoğlu’nun Suudi Arabistan ve İran’a yaptığı seyahatleri bu açıdan önemli buluyorum.. İlk gelen haberler olumlu. Ama yine de benim içim rahat değil..

Suudilere bu aklı kim veriyorsa.. Birileri tavşana kaç, tazıya tut diyor sanki. Suudilerin kötü gidişe dur demek için yaptığı işler, bu işi hızlandırmaktan başka bir işe yaramaz..

Bütün despotlar aynı akılsızlık içindeler. Para vererek herkesi satın alabileceklerini, zor kullanarak insanları sindirebileceklerini sanıyorlar. Bu işler bir yere kadar. Zulm ile abad olunmaz.. Sonra ip kopar, bardak taşar.. Kral kendi ailesine baksın. İktidarı paylaştıkları aileye baksın, zengin ettikleri iş adamalarına baksın, ülkelerine yatırım yapan yabancılara baksın.. Ülke hızla bir çıkmaza sürükleniyor. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal.

Yakında eski hesaplar da sorulmaya başlarsa görürsünüz gününüzü. Hac ve umreye gelenler Suudi yöneticilerine dua ederek ayrılmıyorlar ülkeden.. Bu ülkede çalışanların hiçbir hakları, sosyal güvenceleri yok. Sığınmacılar adam yerine konmuyor. Hak-hukuk hak getire.. Allah, cahil ve zalim bir topluluğa, fasık bir topluluğa hidayet nasib etmez.. Diktatörlerin bu konuda bir eksiklikleri yok, fazlaları var. Eğer kendilerine bugüne kadar mühlet verilmişse, bu, bundan sonra da devam edeceği anlamına gelmez.. Selam ve dua ile.

YENİ AKİT