Türkiye, Rusya ve İran’la aynı cephede mi?

KENAN ALPAY

30 yıla yakın bir zamandır Ermenistan işgali altında tutulan Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan ordusu tarafından özgürleştirilmesi yolunda atılan askeri ve diplomatik adımların ne kadar başarılı olacağını hep birlikte göreceğiz. Bununla birlikte işgalin bitirilmesi ve Karabağ’ın özgürleştirilmesi sürecinde kimlerin hangi cephede durduğu, nasıl bir politik-diplomatik duruş sergilediği de test edilecek. Ancak gerek komşu gerekse bölgesel devletlerin işgal, katliam ve tehcirle zapt edilen Dağlık Karabağ meselesinde şimdiye kadar hangi cephede mevzilendiğini görmeden bu dönemdeki rollerini yerli yerince tespit edemeyiz.

İşi amigoluk olanları, ikbal kapısı adına propaganda ve taraftarlığı meslek edinenleri bir tarafa bırakarak geçmişten bugüne, bugünden geleceğe projeksiyon tutmaktan başka makul ve faydalı bir seçeneğimiz olmadığını da hemen cümlenin başına not edelim. Şimdi adım adım ilerleyelim: Ermenistan’ın son saldırılarına Azerbaycan’ın büyük çaplı ve moral düzeyi yüksek başarılı bir misillemeyle karşılık verebileceğini hemen hiçbir devlet hesaba katmamıştı. İşgal ettiği topraklardaki güçlü askeri tahkimatları, hava savunma sistemleri ve zırhlı mekanize birlikleri nokta atışlarıyla birer birer imha edilen Ermenistan sadece moral açıdan değil siyasi ve ekonomik açıdan da hızlı bir çöküşe girdi. Ermenistan devleti bir yandan Rusya ve İran cephesinden diğer taraftan da Amerika ve Fransa cephesinden acil yardım temin etmek üzere açık-gizli temaslar başlattı.

Pasif Çünkü Risk Çok Yüksek

Rusya’nın bu süreçteki rolü epeyce tartışma yarattı. Öyle ki Başbakan Paşinyan’ın Rusya’nın mutemet adamı Sarkisyan’ı sokak hareketleriyle devirip iktidarı ele aldıktan sonra ordu, istihbarat, emniyet ve bürokrasinin diğer kritik birimlerinde tasfiyeye girişmesinin neden olduğu belirgin bir soğukluk hissedilmeyecek gibi değildi. Bu soğukluktan hareketle Başbakan Paşinyan, Rusya’ya karşı Amerika ve Fransa’nın konuşlandırdığı bir vekil olarak işaretlendi. Benzeri gelişmelerden hareketle Paşinyan hükümetinin Rusya’ya rağmen ve doğrudan Amerika-Fransa’nın kışkırtmasıyla Azerbaycan’a yönelik provokatif saldırılar başlattığı sonucuna varıldı. Peki, Paşinyan veya başka bir başbakanın Ermenistan’ı Rusya’ya rağmen bir savaşa veya barışa taraf yapabilmesi mümkün mü? Çökmüş ekonomisi, hiçbir alt yapısı olmayan şehirleri, bağımlı ordusu ve istihbarat teşkilatı, yolsuzluğa gömülmüş bürokrasisi, değil sanayi ve teknoloji tarım ve hayvancılık faaliyetlerini bile geliştiremeyecek kadar verimsiz gelenekleriyle Ermenistan nasıl olur da Rusya’yı devre dışı bırakacak bir yol haritası çizebilir? İşsizlik ve hayat pahalılığıyla yarışan umutsuzluk neticesinde sürekli olarak genç nüfus göçüyle eriyen Ermenistan portresinde aşırı milliyetçi siyasal çizgi kadar Sovyet dönemi başta olmak üzere Rusya’nın payı çok belirleyicidir.

Peki, Putin neden Paşinyan’ın telefonlarına çıkmıyor ve ekranlar önünde Ermenistan başbakanını aşağılıyor? Birkaç beyanat dışında Amerika ve Fransa’dan ses çıkmıyor, AB ve NATO pratikte hiçbir getirisi olmayan beyanlar veriyorken Rusya’nın daha çok ve daha hızlı bir rol üstlenmesi bekleniyor. Ama Rusya işi ağırdan alıyor, Azerbaycan ve Ermenistan’a karşı ortak sorumluluklar taşındığına dair açıklamalardan ileriye geçilmiyor. Neden böyle, Rusya hukukun tecellisi için mi yoksa Türkiye’ye karşı beslediği dostane duygular için mi ezici-yıkıcı gücünü sahaya sürmüyor? Bir kısım yeni yetme Avrasyacılara, sonradan görme anti-emperyalistlere, Maocu-Kemalist şebekenin propagandalarını muhafazakâr-dindar camiaya pazarlayan kifayetsiz muhterislere bakacak olursak “Rusya-İran ve Türkiye Cephesi birer ikişer en zor sınavları aşarak bölgesel barışı kuruyor”du. Güya Amerika ve İsrail’in tuzakları Putin-Ruhani ve Erdoğan dostluğu sayesinde adım adım bozguna uğratılıyormuş!

Öncelikli Tehdit Hesabı Yanlış Olmasın

Oysa hakikatte olup bitenlerle bize anlatılan bu masalların hiç ama hiç alakası yok. Öncelikle Rusya sadece Suriye ve Libya’da değil Ukrayna ve Belarus’ta, Gürcistan ve Kırgızistan’da da ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hemen bütün bu bölgelerde Türkiye ile karşıt kamplarda bulunuyor. Böylesi bir dönemde Rusya, Türkiye ile stratejik düzeyde işbirliği yaparak askeri ve iktisadi kapasitesini hızla yükselten Azerbaycan’ı tümden dışlayacak bir rolü oynayacak güçte değil. 10 gün içerisinde Ermenistan’ın askeri ve ekonomik kaybı 2 Milyar dolara yaklaşmışken Rusya’nın destek vermek bir tarafa askeri darbe yoluyla veya sokak hareketleriyle Paşinyan’ı devirmek üzere hesaplar yapmaktan başka planları bulunmuyor.

İran meselesine gelince bu cepheden riyakarlık ve İslam dünyasına ihanet dışında bir tavır tecelli etmiyor ne yazık ki. Bakın Devrim’den bu yana dış politikanın koordinatlarını belirleyen, Rehber Hamaney adına konuşan Ali Ekber Velayeti Türkiye’yi savaş konusunda inat etmekle suçluyor mesela. Aynı vakitte Cumhurbaşkanı Ruhani ise Türkiye’yi Suriye’den toplayıp silahlandırdığı cihatçıları Azerbaycan-Ermenistan ve İran sınırlarına yığmakla itham ediyor. Rusya’nın Hazar Denizi üzerinden yüklediği askeri teçhizatlarla dolu gemiler önce İran limanlarına yanaşıyor ve oradan da Ermenistan sınırına sevk ediliyor. Bu sevkiyatlar ancak halkın yoğun protestoları sonucu durdurulabiliyor. İran’ın Afganistan ve Irak işgalleri sırasında Amerika ile, Çeçenistan ve Azerbaycan’dan sonra Suriye’de de Rusya ile iş tuttuğu bu denli aşikarken birkaç beyanata ve tebessüme tav olmamızı bekleyen kimi eblehleri ve müsamerecileri tabii ki tereddütsüzce çiğneyip geçeceğiz.

Evet, Amerika-İsrail çizgisi önemli bir tehdittir İslam dünyası için. Ancak bu tehdidin bir benzeri Rusya-Çin ve İran cephesinden neşet etmektedir. Doğu Türkistan’da Amerika düşmanlığı saçmadır çünkü işgal ve işkencelerin müsebbibi birinci dereceden Çin’dir. Çeçenistan’da Amerika düşmanlığı üretmeye yeltenmek ahmakçadır çünkü yıkım ve katliamların birinci dereceden sorumlusu Rusya’dır. Afganistan ve Irak’ta Çin ve Rusya karşıtı söylemler dillendirmek tümden zarardır çünkü işgal ve yıkımın sahibi Amerika’dır. Türkiye ve İslam dünyası çok cephesi ve düşmanı olan şerefli bir direnişi yükseltmek mecburiyetindedir.

Sahte bir Amerika-İsrail düşmanlığı ile maskelenmiş ve paçalarından riyakarlık akan Rusya-Çin ve İran Muhipleri Cemiyetini rezil rüsva edip tarihe gömmemiz elzemdir. Rusya-Çin-İran cephesinin despotik karakterlerini nazara verip Amerika ve İsrail’le normalleşmeyi salık veren pragmatizmi de semtimize uğradığına uğrayacağına pişman etmek üzerimize vaciptir. Biri diğerinden asla daha evla değil ancak birini dengelemek maksadıyla geçici ve kontrollü olmak kaydıyla diğerini devreye sokmak tercih edilebilir.

Yeni Akit