Suriye’de ve Irak’ta terörizmin kaynağı ve tek tehdit objesi olarak IŞİD gösteriliyor. IŞİD, el-Kaide bünyesinden kopma daha radikal bir tepki hareketi.
Sorunun sebebi salt İŞİD’e indirgenerek Maliki ve Esed zulmü örtülmekte bölge yeniden dizayn edilmek istenmektedir. Kendisini İslam Devleti’nin halifesi olarak gören ve tüm cihadi direniş gruplarının da ona itaat etmesini isteyen IŞİD’i yöntem ve tarz olarak eleştirebiliriz. Bizler biliyoruz ki adaletten ve haktan yoksun şiddet ve öfke duygusuyla hareket etmek aynı zamanda “Rabbimizin çizdiği sınırlar”ı da aşmaktır. Ancak bu yanlış tutum ve davranışların giderilmesi ancak vahyi ölçülere dayanan tedbirlerle mümkün olacaktır.
Diktatörlerin oluşturduğu ve küresel kapitalizmin seyrettiği kan ve yıkım sürecinde, uluslar arası terörizme tepki veren İŞİD daha da güçlenmiştir. Ancak IŞİD’i bir sebep olarak değil sürecin getirdiği bir sonuç olarak görmek gerekmektedir. Bugün Esed ve Maliki zulmünü görmezden gelerek başta Suriye ve Irak olmak üzere yaşanılan zulmün ve katliamların tek sebebi olarak IŞİD’i sorumlu tutmak, ABD ve müttefiklerinin “İslamfobi” üretim planlarına alan açmaktadır.
IŞİD’in gazetecilere, insani yardım kuruluşu elemanlarına ve özellikle kendilerine biat etmeyen Suriye İslami direniş guruplarının önderlerine karşı işlediği cinayetlerini örtmek tabii ki mümkün değildir. Vahye ve fıtrata aykırı her öldürme hareketi terörizmdir. Hükümet de IŞİD’in bu yapısını 2013’te ilan etmiştir. Ama IŞİD’den çok daha cani ve kan dökücü Suriye Şebbiası, Hizbullah ve gönüllü gulat şii savaşçılarının ve Irak’ta Maliki çetelerinin ve Bedir Tugayları’nın; ayrıca Esed ve Maliki rejimlerinin katliamlarını ve baş sorumlu ABD işgal ve kanlı senaryolarını terörizm olarak ilan etmemek, Türkiyeli sivil kesim için de resmi kesim için de bir insanlık suçudur. Bu konu Mısır’daki Sisi darbenine “darbe” diyip dememekle eş değerdir.
Siyonizmin hamisi ABD tıpkı Afganistan ve Irak’ta yaptığı gibi şimdide Suriye’de katliam yapmaya devam ediyor. Guta’da yapılan kimyasal saldırıyı kınayarak “kırmızı çizgilerimiz aşıldı” dilen ABD şimdi İŞİD’i bahane ederek karadan, havadan, denizden yağdırdığı bombalarla Esed zulmüne destek vererek zulüm rejiminin ömrünü uzatıyor.
Bunun en somut örneği de Suriye’de önce HORASAN diye IŞİD’den kopma ve daha şedit bir örgüt icat ediyorlar; ve sonra da Horasan Örgütü var diye Müslüman bölgeleri ve Müslüman direnişçileri vuruyorlar.
Bu süreçte Türkiye Hükümeti’nin izlediği politika ise Ortadoğu halklarının geleceği açısından önem arz etmektedir. ABD ve müttefiklerinin yer aldığı koalisyonda Türkiye’nin yer almaması ve bu süreçte mesafeli tutum sergilemesi hepimizin umudu oldu. Ancak İŞİD’in elinde tuttuğu 49 rehinenin serbest bırakılmasının ardından Tayyip Erdoğan’ın katıldığı BM zirvesinde sarf ettiği sözler tüm ümmet coğrafyasını derinden yaraladı. Erdoğan’ın bu beyanı ÖZGÜR-DER’in basın açıklamasıyla kınanmış ve bu ifadelerinin açıklığa kavuşturulması istenmiştir.
ABD’nin Suriye’de gerçekleştirdiği askeri operasyonu olumlayan Erdoğan hem siyasi hem de askeri açıdan operasyonu tam destekleyeceğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı John Keryy’nin “Türkiye bu koalisyonun büyük bir parçası ve bu çabanın ön cephelerinde yer alacak.” şeklindeki sözleri de ne yazık ki ABD’nin Türkiye Hükümeti’nin “önüne koyduğu imtihan kağıdı”nı doldurmasını istiyor diye algılandı. Türkiye bu zalimlerin planlarına icbar olmamalıdır.
Bugün İŞİD bahanesiyle İslami Direniş safları bombalanmış ve çoluk-çocuk, direnişçi birçok kardeşimiz şehit olmuştur. Türkiye bu oyuna gelmemeli ve kuşatma altındaki bu kirli siyasetin karşısında Türkiyeli Müslümanlar olarak sivil irademizi özgür tutmalı ABD ve müttefiklerinin oyunlarına karşı tavır sergilemeliyiz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı da bu ikircikli tavrından vazgeçmesi konusunda uyarmalı ve “1 Mart Tezkeresi”nde olduğu gibi mazlumlardan ve adaletten yana tavır almanın erdemi hatırlatmalıdır. Türkiye’deki yerel ve küresel vesayetten kopma süreci IŞİD bahanesi ve dayatmasıyla heder edilmemelidir.
Gezi olaylarında, 17 ve 25 Aralık Operasyonları’nda Hükümet’e diz çöktüremeyenler, IŞİD bahanesi ile Türkiye’yi ABD ve Koalisyon güçlerinin planları karşısında aciz ve kuyrukçu bir tavır izlemeye sürüklemek istemektedirler. Erdoğan’ın ABD’de “askeri seçenek” yorumuna itiraz eden AK Parti ile irtibatlı köşe yazarlarını, kanaat önderlerini ve bu yaklaşımı uygun bulmadıklarını belirten, “tünelin ucu görülmeden” tarzında da olsa konuya şerh koyan bakanları kutlamak gerekir.
Tabii ki Suriye ve Irak konusunda stratejik planlardan habersiz ve dışında kalmamalıyız. Ancak bu konularda masaya oturmamız emperyalist vesayetle uzlaşmayı getirmemelidir. Türkiye bölgesel özgünlüğü konusunda aldığı mesafeyi korumalıdır. Bunun için de Hükümet’in dayanağı insan hakları emperyalizmiyle oluşturduğu algı yönetimlerini kullanan pragmatist ABD İmparatorluğu değil, Müslüman halkın tarihi iradesi ve varlığı olmalıdır.
Cuma namazını müteakip ABD bombardımanıyla devam eden Irak ve Suriye katliamları “Fatih Camii”nde protesto edilecektir.