Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu El Cezire İngilizce tv kanalında Anita Mcnaught’a Mübarek sonrası Arap ülkelerindeki gelişmelere dair önemli bir röportaj verdi.
Tunus ve Mısır’da halkın diktatörleri düşürmesinden sonra ayaklanmaların Cezayir, Libya, Bahreyn, Ürdün ve Yemen’e sıçramasıyla bütün gözlerin kaynayan bu bölgede olduğu bir sırada Türkiye’nin duruşu her kesim için önemli. Zira bu duruşun gelişmeleri etkileyen bir potansiyeli var.
Davutoğlu Batı dünyasına, İsrail’e, Arap ülkelerine ve bu ülkelerin halklarına çok açık mesajlar gönderdi. Türkiye’nin son yıllarda nerede durduğunun ve ileride de nerede duracağının temel prensipleri olduğunu özenli bir uslûbla anlattı.
Röportajda söylenenler bölgeye yönelik hesapları olan bütün güç merkezleri, bölge ülkelerinin yöneticileri ve değişim isteyen halkların liderleri tarafından dikkatle not edildi sanıyorum.
Bunları şöyle özetleyebiliriz; bölge ülkeleriyle eşitlik ve karşılıklı saygı esasına dayanan, buralarda istikrar ve özgürlükleri destekleyen, istikrar ve özgürlükleri birbirine zıt talepler olarak algılamayan, Batı’nın ve İsrail’in Mısır halkının iradesine saygı duymasını, halk iradesinin ülke yönetimine yansıdığı yönetim şeklinin bütün ülkeler için desteklenmesi gerektiğini ilkesel olarak savunan bir dış politika..
Burada istikrar ve özgürlük taleplerini birbirinin alternatifleri olarak görülmemesi gerektiğini bir ilke olarak ortaya koymak, mehfumu muhalifinden Batı’nın istikrar adına özgürlüklerin sınırlanmasını başından beri tolere eden çifte standart yaklaşımını eleştirmektir.
Mübarek’in, halk ve ordunun çatışmadan devrilmesinin bölgenin kaosa sürüklenmeden tarihsel dönüşümüne pozitif domino etkisi yapacağına inanan Davutoğlu’nun bu dönüşümü desteklediklerini söylemesi bölgedeki oligarşik sistemin efendilerini kızdıracak ama iradesinin arkasında duran halkı ise cesaretlendirecek bir açıklama olarak not edilmeli.
Muhabir Mcnaught’un yönelttiği ve bazı Arap yazarların da tekrarlayıp durduğu; “Ezilenlerin savunucusu Türkiye Mübarek devrilmeden önce neredeydi?” sorusuna Davutoğlu cevabı verdi:
“Bütün ülkelerin içişlerine saygılıyız, karışmayız. Ama Mısır’da halk çok açık olarak barışçıl yöntemlerle değişim istediğini ortaya koydu. Bu tarihi fırsatı değerlendirmek istedik. 90’larda Doğu Avrupa ülkeleri demokratik değişim sürecine girdiğinde o fırsatı Ortadoğu kaçırmıştı. Şimdi ise Mısır halkı ve devletine bu önemli tarihsel dönüşüm sürecinde yanlarında olduğumuz mesajını verdik.”
Türkiye’nin Ortadoğu halklarının bu tarihsel dönüşüm sürecinde yanında olduğunu diplomatik bir dille ama net olarak ortaya koyması bizce de doğrudur. Türkiye’nin duruşuna dair uluslararası medyada kurgulanan bilgi kirliliğinin önüne geçmek adına da gerekliydi.
Uluslararası medyada özellikle de neocon câmianın İhvani Muslimin ve Ak Parti arasında özel bir ilişkinin, ideolojik kardeşliğin ve gizli ajandanın varlığına dair propagandası, bölgedeki vesayet rejimlerini destekleyen çevrelerin kaldıraç gücü çünkü. Bu meyanda İslâmcı kökenden gelen Ak Parti’nin İslâmcı olan İhvanı Muslimin’e mesajlarının ne olduğu sorusunun altının çizilmesi gerekir.
Onlara özel mesajlarının olmadığını, Mısır halkına verdikleri mesajın İhvan da dahil tüm Mısır halkını eşit ölçüde muhatap aldığını söyledi Davutoğlu.
Özgürlüğünü arayan Ortadoğu aslında geleceğini şekillendirme sancısı yaşıyor. Türkiye Ortadoğu’nun komşusu değil, önemli bir parçasıdır. Buradaki gelişmelerin her yönüyle bizi de etkileyeceği açıktır. Bunun için de dinî, tarihsel, kültürel bağlarımız ve gelecek vizyonumuz buraya ilkesel zeminde özel ihtimam göstermemizi zaruri kılmaktadır
YENİ AKİT