Tunus'ta başlayan, Mısır'dan itibaren dalga dalga yayılan halk isyanı üzerine içeride ve dışarıda çeşitli tahliller, yorumlar, açıklamalar yapılıyor, beklentilere giriliyor.
İslam ülkelerinde laik demokrasinin yerleşmesini isteyenler onlara Türkiye'yi örnek gösteriyor, öyle olmasını telkin ediyor, hatta bu politikayı güden siyasi ve ideolojik gurupları destekliyorlar.
Bu örnek gösterme durumundan rahatsız olan bazı içeridekiler (tersine bir örnek alma tehlikesi sezenler) ise Türkiye'yi bu gelişmelerin dışında tutmaya çalışıyor, hükümetin bazı temaslarını hedefinden saptırarak hayali yorumlar yapıyorlar.
Benim takip edebildiğim kadarıyla hükümetin, Türkiye'nin örnek alınması yönünde ne bir açıklaması, ne de gayreti var. Beyanların özeti "halkın iradesine saygı gösterilmesi, totaliter yönetimlerin devrinin geçtiği, bu iletişim çağında kapalı rejimlerin devam etme şansının kalmadığı yönünde uyarılardan ibaret. Örnek alma telkini daha çok dışarıdan geliyor.
Burada sorulması gereken şu husus hep ihmal ediliyor:
İslam ülkeleri Türkiye'yi örnek alabilir mi, bu mümkün müdür?
Bugüne kadar bir Müslüman topluluğun hür iradeleriyle laik demokrasiye geçtikleri oldu mu?
Benim bildiğim olmadı.
Türkiye'de laik demokratik cumhuriyete geçiş Müslüman halkın hür iradesiyle olmadı. Dayatma ile oldu, radikal bir laiklik uygulanıyordu, dünya ve ülke şartları elverince halk, bu sistemi getiren ve devam ettiren partiyi iktidardan uzaklaştırdı ve gerek ferdin ve gerekse toplumun hayatında –mevcut ülke ve dünya şartlarında olabilecek kadar- dine yer verdi, veren kadroları iktidara getirdi. Türkiye'de bu süreç bitmiş değildir ve halkın çoğunluğu daha fazla din hürriyeti istemektedir.
Tunus'ta yine silah zoruyla halkın hayatından din çekilip alınmak istendi, otuz yıl baskı yapıldı, genç kızlar ve kadınlar başları örtülü olarak sokaklara bile çıkamadılar, ama günü gelince isyan ettiler; isyanın başka sebepleri de vardır, ama kimse bunların içinde veya başında dinin olduğunu inkar edemez.
Bugün hemen bütün Ortadoğu İslam ülkelerinin anayasalarında "devletin dini İslam" yazar ve "kanunların şeriata aykırı olamayacağı" önemli bir madde olarak yer alır. Bu ülkelerde ahval-i şahsıyye denilen "şahıs, aile ve miras" hukuku alanlarında şeriat uygulanır. Diğer alanlarda da uygulamanın şeriata uygun olduğu yorumları yapılır.
Müslüman halklar hür olduklarında demokrasiye evet diyebilirler, ama laikliğe evet demezler. Şu halde tartışılması gereken husus "laiklik olmadan demokrasinin olup olmayacağı"dır. Birçok Müslüman düşünür ve siyaset adamı yanında bazı batılı ilim adamları da "müslümanlara mahsus bir demokrasi"nin olabileceğini ifade etmişlerdir.
Yarınki yazımda bu tezi "İslamcılık" bağlamında ele alacağım.
YENİ ŞAFAK