Dün, İsrail'in Akdeniz açıklarında el koyduğu, Mersin limanından hareket eden gemiden söz etmiştik. Filistin'e silah götürdüğü iddiasıyla el konulan gemi İsrail'in Baltık Denizi'nden Akdeniz'e kadar açık denizlerdeki yürüttüğü operasyonlarından biriydi. Hepsinin ortak gerekçesi nükleer malzeme taşımak ya da bazı örgütlere silah transfer etmekti!
Hemen ardından bir İran kargo uçağı, Türkiye tarafından zorla indirildi ve arandı. İddia benzer; nükleer malzeme taşıyor. Ya da Suriye üzerinden Hizbullah'a silah taşıyor... Burada Suriye ve Hizbullah gerekçesi özellikle öne çıkarılıyor.
Türkiye'nin hava sahası konusunda bu kadar hassas olması elbette sevindirici. Ancak mesele bu kadar değil. Öteden beri benzer operasyonları izliyoruz ve dikkat çekici notlar alıyoruz. İran uçağına yönelik uygulamanın çok sayıda örneği var, onları hatırlamadan olayın gerekçesini anlamak mümkün görünmüyor. Benzer operasyonların zamanlamasına özellikle vurgu yapmak gerekiyor. Ayrıca, bu uçakların indirilip aranmasının gerekçeleri ile ABD ve İsrail'in öncelikleri arasındaki geçişkenlik de dikkat çekiyor.
Önce hatırlatmaları yapalım:
Eylül 2006: Venezuela ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad'a eşlik eden Dışişleri yetkilileri, Sanayi Bakanlığı uzmanları ile gazetecilerden oluşan 90 kişiyi taşıyan Boeing 707 tipi yolcu uçağı sabah 04:00 sıralarında İstanbul Atatürk Havalimanı'na indirildi. Uçağın Türk hava sahasını kullanmasına izin verilmedi. Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Hüsnü Gürcan Türkoğlu, İran Dışişleri Bakanlığı'na çağırıldı ve bu davranış protesto edildi.
Özellikle İsrail'in Lübnan'a saldırısından sonra İran uçaklarına Türk hava sahasını kullanma izni neredeyse verilmedi. Özellikle Suriye'ye giden uçaklar indirilip arandı. Şam'a gitmeye çalışan uçaklar Diyarbakır Havaalanı'na indirilip arandı. Tabii hiçbir şey çıkmadı. Çıktıysa da kamuoyuna yansımadı.
Mesela 15 Temmuz'da heyecan verici bir istihbarat ortaklığına tanık olduk! İsrail saldırılarının başlamasından üç gün sonra, ABD istihbaratı harekete geçiyor, 19 Temmuz'da Mahrabat Havaalanı uydudan kontrol altına alınıyor, 20 Temmuz'da Şam'a gitmek üzere havalanan Ilyushin Il-76 tipi kargo uçağına ABD'nin baskısıyla Türkiye, hava sahasını kapatıyor ve Tahran'a geri gönderiyordu. 22 Temmuz'da ise iki İran uçağı Türkiye'de indirilip aranıyordu. Oysa İran, Türk uçak ve helikopterlerine kendi topraklarında PKK'ya karşı askeri operasyonlar için hava sahasını açıyor, çok sayıda Türk askerine Van ve Hakkâri'den Urumiye'ye geçiş izni veriyordu. Hizbullah'a silah gidecek korkusuyla adeta İran'a hava ambargosu uygulanıyordu. Çok garip, yıllarca Türk hava sahasını kullanan işkence uçaklarından hiçbiri indirilip aranmıyor, sorgulanmıyordu.
Sadece 2006 yılında yüze yakın uçak indirilip arandı. Bu aramaların İsrail'in Lübnan operasyonuyla bir bağlantısı yok muydu? Nasıl bir istihbarat operasyonuydu bu?
Uçaklar yoğun olarak bölgesel krizlerin tırmandığı dönemlerde indirilip arandı. ABD ve müttefiklerinin bölgeye yönelik operasyonları sırasında da sıkı hava kontrolü yapıldı. Lübnan savaşı sırasında bu kontrol ağırlaştırıldı. Suriye'nin hava savunma sistemlerinin tartışıldığı ve İsrail'in bu ülkeyi bombaladığı dönemlerde ağırlaştırıldı.
Şimdi bölgede bambaşka bir gerilim var. Özellikle Basra Körfgezi'nde İran ve Suudi Arabistan'ın merkezinde yer aldığı güç mücadelesi tırmanıyor, bütün coğrafyayı hareketlendiriyor. Bakıyoruz yine havada ve denizde denetimler ağırlaşıyor, uçaklar indirilip aranıyor?
Dün de aktarmıştık: 2007 yılında Türkiye'de bir tren bombalandı, vagonlardan silahlar çıktı. İran'dan Suriye'ye giden kargoyu PKK vurmuştu. Peki PKK bunu nerden biliyordu? Yoksa bilgiyi ABD mi verdi? Öyleyse ABD-PKK arasında nasıl bir istihbarat dayanışması vardı? Daha da garip olanı İran bu iddiayı reddetti ve "Türkiye ile aramızı bozmak için hazırlanan bir komplo" açıklaması yaptı. Olayla ilgili yayın yasağı getirildi. Yine gerekçeler aynı ülkelerin çıkarlarıyla örtüşüyordu. Muhtemel senaryolar, istihbarat bağlantıları da onları işaret ediyordu.
Yeniden İran ve Suriye uçaklarına yönelik arama/denetleme ağırlaştırıldıysa önümüzdeki günlerde bu bölgede bir şeyler olacak mı demeliyiz? Çünkü hep öyle oldu. Önümüzdeki harita ne gösteriyor?
Libya'da petrol içerikli iç savaşı, Yemen'deki iç çatışmaları gösteriyor. Ama bu olaylarla bağlantılı başka bir "yakın tehlike"yi de gösteriyor. S. Arabistan güçlerinin Bayreyn'e girmesini...
1.2 milyon nüfuslu bu küçük ülkede, vatandaş olanların üçte ikisi Şii. Kendi halkının yüzde 12'si Şii olan S. Arabistan, Körfez İşbirliği Konseyi üyelerinin kararıyla bu ülkeye giriyor. İran bunu kabul edilemez buluyor ve savaş gemilerini Umman kıyılarına gönderiyor.
İster mezhep eksenli gerilim diyelim istersek merkez güçlerin oyun sahasında yeni bir senaryo... Her iki durumda da tehlikeler içeriyor. İran-Suud ekseninde ve Suriye ile Hizbullah'ı da içine alacak bir kriz mi yaklaşıyor? Tam bu sırada İsrail/ABD'nin bölgede herhangi bir noktaya müdahalesi söz konusu olabilir mi?
Haritanın gösterdikleri beni ürkütüyor. Bu aramalar sanki bize bir şeyler anlatmak istiyor gibi...
YENİ ŞAFAK