Türkiye medyasının değişmeyen angajman kuralları

Ceren Kenar

Demokratik bir ülkede dış politikanın iç politika malzemesi haline gelmesinden doğal ve sağlıklı bir durum düşünülemez. Bir hükümetin icra ettiği dış politika, iç siyasete tabi olmalı ve kamuoyu denetimine açık olmalıdır. Bu sadece demokrasinin gereği değil, dengeli bir dış politika oluşumunun da şartlarındandır. Örneğin Rusya ve İran'ın dış politikası demokratik bir iç denetime tabi olsa, bu ülkelerin Esad rejimine koşulsuz destek vermeleri mümkün olabilir miydi? Veya Suudi Arabistan'ın Mısır darbesine olan desteği ancak ve ancak dış politikasının (ve elbette iç politikasının) herhangi bir demokratik tartışım sürecine kapalı olması ile sağlanabildi.

Ancak bu durum, medyanın dış politika analizlerinde ilke ve tutarlılıktan azade olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye medyasının “yurtta despotizm, dünyada despotizm” şiarı ile hareket eden ve zirve noktası Cumhuriyet Gazetesi'nin 22 Mayıs 1932 tarihindeki manşeti, “Kemalist Türkiye'den Faşist İtalya'ya Selam” olan “şanlı” tarihi ile yüzleşmek elzem. Bu yüzleşme zamanında yapılmadığı için, Türkiye medyasında diktatörseverlik yapanın yanına kâr kalan bir hobiye dönüşüyor.

Geçen hafta Hürriyet gazetesinde 1993 yılında yayınlanan Miloseviç röportajı üzerinden, mesele iç siyaseti manipüle etmek olduğunda, eli kanlı despotları bile kullanmakta beis görmeyen bir yayıncılık anlayışını irdelemiştim. Vahim olan bu yayıncılığın sadece Miloseviç'in gönüllü avukatlığına soyunan ve bu uğurda mektup arkadaşı olan marjinal bir gazete diye nitelendirilebilecek Aydınlık tarafından yapılması değil, bunun Türkiye merkez medyasının bile kılcal damarlarına sinmiş olmasıdır.

Yine aynı gazete ve yazar ile devam edelim. Sene 1993. Ertuğrul Özkök Hürriyet gazetesi için Bosna meselesine ilişkin bir yazı kaleme alıyor. Yazının başlığı “Türkiye fazla mı angaje oldu?” Bu ifadeyi bir yerden hatırlıyor musunuz?

Eğer başlık tanıdık geldiyse, sanırım bu paragrafı da bir yerden hatırlayacaksınız: "Türkiye Bosna konusunda gereğinden fazla mı angaje oluyor." Bu soru, son günlerde Ankara kulislerinde daha sık soruluyor. Gerçi şimdilik kimse bu soruyu yüksek sesle telaffuz etmeye yanaşmıyor. Daha doğrusu yanaşamıyor... Sırp yöneticilerinin son günlerde yaptığı açıklamalarda Türkleri hedef almaları dikkati çekiyor. Türkiye’nin tek başına askerî bir müdahalede bulunması ihtimali yok. Durum böyle olunca Türkiye’nin bu konudaki angajmanlarının kamuoyunu nerede ise bir askerî müdahale isteyecek noktaya getirmesi kritik bir sorun ortaya çıkarmıyor mu?

Yarın kaldığımız yerden devam...

TÜRKİYE