Türkiye medyasında Müslümanlar nasıl temsil ediliyor?

Turgay Yerlikaya, Tanzimat'tan beri Türkiye'nin modernleşme şartlarının toplumu ciddi bir gerilim içine soktuğunu ifade ederken bu gerilimin dindarları hedef aldığını vurguluyor.

Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak

İslâm’ın medyatik temsilleri

Son dönemde muhtelif başlıklar üzerinden tartışılan din ve dindarlara yönelik algı, İslam ve Müslümanlara yönelik medyatik içeriklerin gölgesinde tartışılmaktadır. Öyle ki birkaç dizi üzerinden gündeme getirilen bu tartışma her ne kadar bugünkü temsil biçimleri üzerinden eleştirilse de derin sosyal ve politik bir tarihsel arka plana dayanmaktadır. Nitekim Osmanlı-Türk modernleşmesinin netameli alanlarından birisi olan din konusu, bugün din ve dindarlık temsilleri ile ilgili kodların oluşmasında doğrudan etkili olmuştur. Din olgusunun modernleşmeye ve yeniliğe engel olarak görülmesi, din ve dindar kimliği ile ilgili olumsuz temsillerin yaygınlaşmasında belirleyici olmuş ve dine dair olan her şey sorunsallaştırılmıştır.

Tanzimat sonrası tedrici biçimde artan ve 2. Meşrutiyet sonrası süreli yayınlarda karşımıza çıkan din ve dindar temsilleri, bu açıdan önemlidir. Kaba bir materyalizmle meselelere yaklaşan elitlerin himayesinde şekillenen din ve dindarın negatif çerçevelenmesi, bugüne değin farklı formlarda süregelmiş ve dinin sosyolojik ve teolojik imkanları tartışma dışı bırakılmıştır. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde dinin politik gelişmeye engel bir unsur olarak kabul edilmesi ve siyasi tartışmaların içerisinde gösterilmesi, din ve dindarlar açısından da önemli riskler üretmiştir.

Erken Cumhuriyet ve sonrasındaki en sorunlu tartışmalardan birisi de resmi ideolojinin makbul din üretimi yönündeki talepleridir. Bu anlayış, dini, sadece vicdanlara hapseden ve onun toplumsal alana dair iddiasını paranteze alan bir tutumu değil makbul ve geçerli olanın ne olduğuna da karar veren bir politikayı ortaya çıkartmıştır. 90’lar ve sonrasında dindar ve başörtülü kadınların kamusal alanda var olma taleplerinin politik gerekçelerle reddedilişi ve dindar kadına yönelik dışlayıcı pratiklerin varlığı bu tutumun bir yansıması olarak gündeme gelmiştir.

2013 ve sonrasında demokratikleşme paketleri ile serbestiyet kazanan başörtüsünün özellikle askeri ve hukuk bürokrasindeki varlığına yönelik mukavemet medyada da yoğun biçimde işlenmiştir. O dönemde demokratikleşme sürecine mesafeli yaklaşan medya mecraları ve köşe yazarlarının yazılarına bakıldığında, İslam ve Müslümanlara ilişkin klişelerin nasıl yeniden üretildiği açık biçimde görülecektir. Bugün de farklı formlarda karşımıza çıkan bu tutumlar, İslamofobinin sadece Batı’ya yahut Müslümanların azınlıkta olduğu toplumlara has bir sorun olmadığı aksine nüfusunun önemli bir bölümü Müslüman olan Türkiye gibi toplumlarda da yoğun biçimde gözlemlendiği gerçeği üzerinde durulması gereken hayati bir konu.

İslam’ın medyatik temsilleri

70’ler ve 80’ler dünyasında Yeşilçam üzerinden belirgin biçimde dolaşıma sokulan İslam ve Müslüman kimliği, negatif temsiller üzerinden çerçevelenmektedir. Tarihsel bir süreklilik arz eden bu durumun 2000’lerdeki yansıması, daha çok karikatür yayıncılığında karşımıza çıkmaktadır. İslam’ın hemen her konuda olumsuzluklarla tasvir edildiği bu çerçeveleme biçimi, Müslüman kimliğinin marjinal olarak konumlan-dırmasını da beraberinde getirmektedir.

Son dönemde birkaç dizide Müslüman kimliğinin temsili ile ilgili tartışmalarda ortaya çıkan bağlam, İslam ve Müslümanlara ilişkin üretilen negatif algıların devam ettirildiğini göstermektedir. Özellikle tarikatlar ve buralardaki ilişki biçimlerinin yanlış ve kasıtlı tasviri ile gündeme gelen bir dizi, laik-dindar çatışması üzerinden bu sorun alanlarını yeniden üretmekte ve bu tartışmaların yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Tarikatlar üzerinden tartışma yaratan bu dizide, toplumsal alanın dışında kalan ve marjinal olarak etiketlenen tiplerin her kötülüğün kaynağı olarak sunulması dikkat çekmektedir. Örneğin dizide seküler kimlikler, kendi toplumsal gelişmişliklerinin ürettiği maddi koşullar ve buna bağlı oluşan sorunlar üzerinden temsil edilirken dindar kimlikler tedhiş ve kötülüklerin kaynağı olarak sunulmaktadır. Hemen her sorunun dine ve dini kurumlara atfedildiği bu çerçeveleme biçiminde bazı marjinal formlar mutlaklaştırılmakta ve dinin ürettiği bir hakikat olarak sunulmaktadır. Örneğin dizide bir ayin düzeyinde pratize edilen kırbaç sahneleri, din ile şiddeti özdeşleştiren bir aklın çıktısı olarak tasvir edilmektedir. Bu nedenle söz konusu dizide her türlü absürtlük ve marjinallik, dinin yorumlanma biçiminden ziyade bizatihi kendisine atfedilmekte ve sorunların kaynağı olarak din ve dindarlar gösterilmektedir.

Sosyal medya ve yükselen İslamofobi

Konvansiyonel medya ve isteğe bağlı platformlarda eş zamanlı biçimde dolaşıma sokulan içeriklerin yanı sıra bu içeriklere söylemsel düzeyde eşlik eden sosyal medya bağlamı, din ve dindarlık temsillerinin ne kadar pespaye olduğunu görmek açısından eşsiz bir tablo sunmaktadır. Örneğin Ekşi Sözlük’te “başörtüsü”, “türbanlı hakim”, “diyanet” gibi başlıklarda yapılan tartışmalara bakıldığında yoğun bir İslamofobik eğilimin varlığı dikkat çekmektedir. Herhangi bir filtrelemenin uygulanmadığı ve anonim kimlikler üzerinden yaygınlaştırılan bu içeriklerin İslam ve Müslümanlara yönelik negatif temsilleri artırdığı bir gerçek. Bugün Milli Eğitim ve bazı STK’larla yapılan protokollere ilişkin tartışmalarda da karşımıza çıkan bu tablo, Türkiye’nin toplumsal barışı açısından ciddi riskler üretmektedir.

Dinin, kötülük ve hurafe ile eşitlendiği bu tür medyatik temsillerde herhangi bir sınırın gözetilmemesi, mütedeyyin kitlelerde ciddi bir huzursuzluk yaratmaktadır. Dinin kendisi ve doğru temsilleri üzerinden yapılacak film ve diziler yerine klasik stereotipler üzerinden çerçevelendirilen din ve dindarlık algısı Türkiye’nin kadim sorunlarının aşılmasını da imkan dışı bırakmaktadır. Son dönemde senkronize bir hal alan ve farklı alanlarda karşımıza çıkan yerli İslamofobi sorunu, bir süre daha tartışılması gereken bir husus.

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası