‘Türkiye İttifakı’ Açılımı MHP’ye Kurban mı Edilecek?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dillendirdiği ‘Türkiye İttifakı’ söyleminin kısa sürede Bahçeli’nin tazyikleri sonucunda güme gittiğini belirten Ahmet Taşgetiren, aynı olumsuzluğun Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırının yorumlanmasına da yansıdığını söylüyor.

Ahmet Taşgetiren’in Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısı (25 Nisan 2019) şöyle:

‘Türkiye İttifakı’na Ne Oldu?

Ne yazık!

Neredeyse bir günlük ömrü oldu “Türkiye İttifakı”nın. “Kızgın demiri soğutmak”da çabuk rafa kalktı.

Ne oldu? Bahçeli “Ne ki bu Türkiye İttifakı, diye sordu, “coğrafya eksenli ittifak olmaz” dedi. Nasıl bir şeydi bu “Coğrafya eksenli ittifak olmaz” yaklaşımı, “Vatan bütünlüğünü kapsayan ittifak konusu olmaz” anlamına mı geliyordu?

Birden ilgi uyandıran, bir tür geç kalmış “Balkon konuşması” gibi algılanan Cumhurbaşkanı’nın çıkışı, yine kendisi tarafından “O zaten Cumhur İttifakının başka versiyonuydu” yorumlaması ile düşük profile çekildi.

Hele herkesin sonunda, Kılıçdaroğlu’na saldırı konusunda Devlet Bahçeliçizgisine gelmesi ile, yani “Oraya niye gitti ki, gitmeseydi, giderken hesap etseydi… yaşanan gaz sıkışması” türü söylemlerin peş peşe zuhur etmesi, linç girişimcilerinin tamamının “Şehit yakını” payesine çıkarılarak bir tür meşruiyet kılıfına büründürülmesi…. Kızgın demir’e yeni odun atmak anlamına geldi.

Şimdi bakıyorum herkes, geçmişte yapılan “şiddet meşrulaştırmaları”nı hatırlatıp, “Siz o zaman böyle yapmadınız mı?” üzerinden yeni şiddete meşruiyet kotarmaya çalışıyor. Oysa herkesin söylediğinin – yazdığının satır arasında aslında o gün yapılanın da yanlış olduğu kabulü var. “Onlar yanlıştı, biz bugün o yanlışa devam edelim” gibi bir yaklaşımın makul bir yanı var mı? Emin olun birileri yarın da bugün Kılıçdaroğlu’na yapılanları meşru görenlerin çarpıklığını gerekçe göstererek şiddete kılıf uydurmaya çalışacak.

Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarımız sırasında iki grubun provokasyonları ile karşı karşıya kaldık. Birisi MHP’lilerdi diğeri Doğu Perincek’in adamları… Organize idiler. Kayseri’de sivil toplum kuruluşları ile yapmak istediğimiz toplantıyı resmen sabote ettiler. MHP il Başkanı da oradaydı. Gittim onların masasına “Burada,dedim, bu heyete ilişkin en küçük bir şey olursa sizi sorumlu tutarım.”

Gittiğimiz her ilde ilk işimiz bir şehit ailesini ziyaret etmekti zaten.  “Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın” mesajımız en çok annelerin duasını alıyordu. Kayseri’de Şehit Aileleri Derneği’ni de ziyaret ettik. Bir – iki kişi ziyareti provoke etmeye çalıştı.  Oradan ayrıldık, sonra o derneğin başkanı beni defalarca arayarak üzüntülerini bildirdi.

MHP’nin o dönemde Ak Parti’ye ve Erdoğan’a, bu arada “Akil İnsanlar Heyetleri”ne söylemediği kalmadı.

İşte o dönemlerde gidemiyordu Ak Partili simalar şehit cenazelerine…

Ak Parti çözüm süreci ile vatana ihanet mi etmişti?

Devletin ve ülkenin sahibi ne Devlet Bahçeli ne de Doğu Perinçek!

***

Şunu yazmam lazım:

- Bu ülke hep birilerinin gidemeyeceği, gittiğinde linç ile karşılaşacağı köyler, kentler, bölgeler haline gelirse işte asıl vatana yönelik cinayet budur. Asıl “Beka”ya karşı ihanet budur.

Kim kimi işaretleyip, yok edilmesi için karar verebilir bir hukuk devletinde?

Şu an, “Kılıçdaroğlu gitmeseydi oraya” çığlıkları atanlar, yatıp kalkıp, Kılıçdaroğlu’nun oradan sağ kurtulduğuna şükretsinler. Değil canına bir şey olması, yüzünde yumruğun morartısı ile dünya medyasına fotoğraf verilseydi bile, ülkemizin ve iktidarda bulunan kadroların savunması için bu medya yetmezdi…

Şunu bir yere yazalım: Ak Parti, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçerken stratejik bir hata yaptı ve kendisini önce yüzde 50 artı 1’e, oradan da MHP’ye mahkum hale getirdi.

“Bahçeli, Türkiye siyasetini denetim altında tutuyor.”

Bunu MHP’liler “Liderlerinin siyaset ustalığı” gibi, siyasi yorumcular da “Ak Parti için derin kırılma anı” olarak okuyabilirler.

Ak Parti her gün biraz daha “Başka bir parti” olmaya doğru gidiyor.

İşin içinde olanlar “Mecburiyet” psikolojisi ile kendilerine yüzde 50 artı 1 imkanı sunan herkese yaklaşabilirler, ama Ak Parti’yi, “Türkiye siyasetinde demokratik açılımın ana omurgası olmak üzere” kodlayanlar, içten içe yanarlar.

Bakın bir, Mustafa Şentop başka konuşuyor Meclis’te, Naci Bostancı başka konuşuyor, Ömer Turan başka konuşuyor, merhum şehit Erol Olçok’un eşi Nihal Olçok başka konuşuyor… Bir de Bahçeli, Soylu konuşmalarına bakın… Bu söylemle paralel üretilen sosyali, yazılısı, görseli ile iktidar eksenindeki medya diline bakın…

Aklı selim. Lütfen aklı selim… Gidiş iyi gidiş değil.

***

Ahmet Davutoğlu’nun değerlendirmeleri ile ilgili bir yazı yazdım. Fakat yukarıdaki yazı öne geçti. İnşaallah yarınki yazım Davutoğlu ile ilgili olacak.

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...