Metin Gurcan / Al Monitor
On iki metre kanat açıklığı ve 650 kilogram toplam kalkış ağırlığına sahip Bayraktar TB2 150 kilometre menzilli bir taktik İHA. Yapılan atışlı testte beş kilometre irtifada attığı füzeyle sekiz kilometre mesafeden ikiye iki ebatlarındaki hedefi tam isabetle vurdu. Bayraktar TB2'de mühimmat olarak bir devlet kurumu olan Roketsan'ın geliştirdiği uzun menzilli ve lazer güdümlü anti tank füzesi UMTAS kullanıldı. UMTAS Türk ordusu envanterine iki yıl önce katılan taarruz helikopteri T-129’un resmi tanksavar sistemi olarak geliştirilmişti. Roketsan ihraç edilmesi de düşünülen ve ‘ateşle-unut’ sistemiyle çalışan UMTAS’ı TB2 için yeniden modifiye etti.
Her ne kadar henüz irtifa, menzil ve yük ağırlığı açısından bir taktik İHA olarak sınıflandırılsa da TB2’nin Ankara için sembolik önemi büyük. Çünkü Türkiye, bölgesel rekabetin arttığı, ABD, Çin, İsrail, Rusya, Irak ve İran'ın silahlı İHA'larının aktif operasyonel görevlerde kullanıldığı Orta Doğu’da silahlı İHA teknolojisi konusunda söz sahibi olmaya çalışıyor.
Türk medyasında büyük bir başarı hikayesi olarak geniş yankı bulan bu başarılı denemenin Türkiye'yi rahatlattığı düşünülüyor. Türkiye 2008'den beri ABD yapımı MQ-1 Predator ve MQ-9 Reaper’lardan almak istiyor ama ABD Kongresi'nden onay çıkmıyor. Bu sistemleri almak için dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in Pentagon ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın da ABD Başkanı Barack Obama nezdinde yaptığı girişimler sonuçsuz kalmıştı.
Ankara’daki karar alıcılar ayrıca silahlı İHA’ların düşük yoğunluklu çatışma ortamlarındaki kuvvet çarpanı etkisinin de farkında. Ankara özellikle Suriye ve Irak sınırlarındaki güvenlik zafiyetine karşı silahlı bir müdahale sistemi kurmak istiyor. Bu kapsamda silahlı İHA’ların yanı sıra sınır hattındaki ileri yer kontrol istasyonları ile entegre bir hava keşif sisteminin de kurulması planlanıyor. Ankara 150 kilometrelik sınır şeridini bir datalink ve yer kontrol istasyonları sistemiyle kapatmak istiyor. Bunun için de TB2’lerin kontrolünün Batman’daki merkez üsten havalandıktan sonra sınıra yaklaşmasıyla birlikte yer kontrol istasyonlarında bulunan pilotlar tarafından devralınması planlanıyor. Türkiye bu yöntemi şu an hava kuvvetlerinin İsrail’den aldığı Gözcü-1(Heron) sistemleri ile yapmaya çalışıyor. Ancak sadece keşif için kullanılan Heron’ların bakım ve işletmesinden kaynaklanan zorluklar yüzünden tam da etkin kullanılamadığı biliniyor.
İşin bir de terörle mücadele yönü var. Silahlı İHA’ların kent merkezlerinin içine ve çevresine kaymakta olan PKK ile çatışmalarda çok etkin olacağı düşünülüyor. Artık Türkiye’deki şehirlerin çoğunda havalimanı olduğundan TB2 istenirse, örneğin Şırnak havalimanı gibi, operasyon bölgelerine yakın meydanlardan da kaldırılarak kullanılabilir. Bu sistemlere, MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın da yakın ilgisi olduğunu vurgulamakta fayda var.
Şimdilik 12 adet Bayraktar TB2’nin 2016’nın ilk aylarından itibaren Türk Kara Kuvvetleri envanterine katılması ve operasyonel uçuşlara başlaması bekleniyor.
Ankara’ya göre milli İHA sistemlerinin geliştirilmesi ve bir üst segmente geçişi için yeni yollar aranması da şart.
Al-Monitor’a konuşan Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi’nin kıdemli araştırmacısı Can Kasapoğlu silahlı İHA’ların geliştirilmesinde irtifa, yük, modernizasyon trendi ve kullanım doktrini arasındaki dengeye dikkat çekiyor ve ekliyor: “Özellikle irtifa ve yükün silahlı İHA’ların çoklu-görev ve çoklu-hedefleme açısından önemi büyük. Türkiye’nin bu konuda daha önünde uzun bir yol var.”
Gerçekten de Ankara merkezli Aselsan’da görüş sistemleri ve Roketsan’da füze sistemleri imalatı konularında ciddi bir tecrübe birikimi sağlansa da Türkiye’nin bu alandaki en büyük hassasiyeti türbin motor. Al-Monitor’a konuşan bir güvenlik yetkilisi şu bilgiyi veriyor: “Bu silahlı İHA’lar kolaylıkla Kandil’e gidip, oradaki hedefleri vurup geri dönecek kabiliyette olmalı. Temel hedef bu.”
Tam da burada Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelede etkin olarak kullandığı ve sahada ciddi fark yaratan Lazer Güdümlü Mühimmat (LGB) ve Hassas Güdüm Kitli Müşterek Taarruz Mühimmatı’nın (HGK/JDAM) TB2’ye monte edilmesi çabalarının devam ettiğini vurgulamak gerek.
İhracata gelince, Türkiye küresel güvenlik ortamında, bilhassa da Orta Doğu’da giderek büyüyen silahlı İHA pazarını çok yakından izliyor. 2015 yılında 6.4 milyar dolar olan küresel askeri İHA pazarının 2024 yılında 10 milyar doları geçeceği değerlendiriliyor.
Orta Doğu’nun da yükselen yıldızı olan silahlı İHA’lar bölgedeki pek çok ülkenin savunma harcamalarında ve tedarik listelerinde en baş kalemler arasında yer alıyor.
SIPRI’nın 2014 Küresel Silah Satışı Raporu’nda “yükselişte olan silah tedarikçileri” arasında sınıflandırılan Türkiye’nin yurt dışına savunma sistemi/silah satışı 2014’te 274 milyon doları buldu. Bu rakam, Türkiye’yi dünyanın 15.; Orta Doğu’nun da İsrail’den sonra ikinci en büyük savunma sistemi/silah tedarikçisi yapıyor. Ancak burada SIPRI raporlarında İran’ın şeffaf veri sıkıntısı nedeniyle değerlendirmeye alınmadığını da not etmek gerekiyor.
TB2’yi üreten Bayraktar, Katar Silahlı Kuvvetleri ile 29 Şubat 2012'de gerçekleştirilen kabul testlerini başarıyla tamamladı. Bayraktar böylelikle Türkiye tarihinde ihraç edilen ilk yerli hava aracı sistemi oldu.
Ankara şu an pek çok Orta Doğu başkenti nezdinde Türkiye’de üretilen İHA’ların tanıtımı ve satışı için yoğun kulis faaliyeti yapıyor.
Türkiye’nin TB2 dışında bir başka iddialı projesi de ANKA-S. Beş tonluk kalkış ağırlığına sahip olacak ANKA-S, faydalı yük kapasitesini bir tona çıkarıyor. Bu rakam, ANKA-S'in istihbari gözlem ekipmanlarının yanında çoklu görevlendirme ve hedefleme yeteneğine sahip olduğu anlamına geliyor. ANKA-S'in silah dışında fark yaratan en önemli unsuru ise şüphesiz uydu haberleşmesi altyapısına sahip olması. Havada iken sürekli TÜRKSAT uydularıyla iletişim halinde olacak bu sisteme, İngiltere'den Güney Afrika'ya, oradan da Moğolistan'a uzanan bir üçgen içinde komut gönderilebilecek. ANKA-S'in 2018'de TSK envanterine girmesi bekleniyor.
Öte yandan Can Kasapoğlu şu noktaya dikkat çekiyor: “Türkiye’nin silahlı İHA konusundaki doktrin dizaynında henüz teknolojik gelişmelere paralel hızda bir farkındalık ve geliştirme çabası söz konusu değil.”
Kasapoğlu özellikle silahlı İHA’ların hangi devlet kurumları tarafından, nerelerde ve nasıl kullanılacağına dair hem yasal mevzuat hem de güvenlik/istihbarat bürokrasisi içinde müşterek bir doktrin belirlenmediğine işaret ediyor: “Örneğin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik silahlı İHA kullanılacak mı? Veya sınır içinde kullanılacak mı? Sınır ötesinde silahlı İHA kullanılmasından istihbarat teşkilatı mı yoksa asker mi sorumlu olacak? Polise silahlı İHA kullanma yetkisi verilecek mi? Tüm bunlara cevap ‘evet’ ise bu kurumlar arasında eş güdüm ve koordinasyon nasıl sağlanacak? Bu sorulara yönelik Türkiye’de ciddi teknik tartışmalar gerekiyor”.
Bir de tabii ki işin etik yanı var. Her ne kadar Ankara silahlı İHA’lara askeri etkinliği arttıracak bir ‘kuvvet çarpanı’ olarak baksa da İHA’lar muharebe sahasındaki hız ve tempo kavramlarına ilişkin geleneksel paradigmayı temelinden değiştiriyor. Günümüz çatışma ortamlarında da hız ve totaliter eğilimler arasında pozitif bir ilişki olduğu görülüyor. Dolayısıyla, ışık hızındaki haberleşme ve yok etme yetenekleriyle çatışma alanlarında “zamanı emen” İHA’larla ilgili teknolojik tartışmaların yanı sıra etik ve felsefi tartışmaların da vakti gelmiş gibi görünüyor