23 Şubat 2017’de el-Bab ve Azez bölgesi Fırat Kalkanı ile 24 Mart 2018’de de Afrin, Zeytin Dalı Harekâtı ile kurtarmıştı. Operasyonlardan kısa bir süre sonra bölgeleri ziyaret etmiştim. Müthiş operasyonlardı. Sivil zayiatın olmaması için gösterilen hassasiyetin dengini gerçekleştirecek dünyada başka bir ordu olduğunu düşünmüyorum.
Sonsuzmuş gibi görünen zeytin ağaçlarının ve keskin bir zeytinyağı kokusunun arasından Afrin’e varmıştık. Yolun Halep’e bakan tarafı keskin nişancı ateşine karşı kilometrelerce uzanan kum tepeleriyle uzayıp gidiyordu. Afrin’i gezerken şehrin girişindeki bazı binalarda bulunan kurşun izleri dışında neredeyse gözle görülür hasar yoktu. Tek sıkıntı binaların duvarlarındaki yıkıklardı. Bunlar da PKK/PYD’nin DAEŞ’ten öğrendiği kaçış tekniğinin bir parçasıydı. Tüm binalar tek bir hat olacak şekilde deliniyor ve bu sayede teröristlerin aralıksız kaçmaları sağlanıyordu. Yer üstü tünelleriydi bunlar. Ziyaretim esnasında hemen her apartmanda bu izleri görmek mümkündü. Onun dışında şehirde yaşanan büyük çatışmaya ilişkin hiçbir emare yoktu. 1584 PKK/PYD teröristi öldürülmüş ama şehir tertemiz ele geçirilmişti. Tereyağından kıl çekilmişti adeta. El-Bab ve Azez’de de durumlar farklı değildi. Hepsinde hayat doğal akışında seyrediyor, Türkiye’nin güvenlik şemsiyesi altında insanlar gündelik yaşamını sürdürüyorlardı.
Türkiye’ye resmî raporlar üzerinden ağır insan hakları eleştirilerinde bulunan Amerika, DAEŞ’in elinde bulunan Rakka’yı, partneri PKK/PYD ile 10 Aralık 2016’da özgürleştirmek (!) için harekât başlatmıştı. Fırat’ın Gazabı idi harekâtın adı. Öylesine korkunç bir saldırıydı ki şehirde ayakta bina bırakılmadı. Enkazlarda can veren binlerce kişinin cesedinin çıkartılmasına bile müsaade edilmedi. Zaman içinde cenaze yakınları, ölülerini almak için PKK/PYD’lilere rüşvet vermek zorunda kalıyordu. DAEŞ’i çökertmek için koca bir şehir kadınlara ve çocuklara mezar olmuştu. Bugün olmuş hâlâ ölü sayısı belirsiz ve enkaz altlarında gömülmeyi bekleyen masumların naaşları var.
Zeytin Dalı Harekâtı’nın yapıldığı 2018 yılından 2022 yılının yaz aylarına kadar resmî verilere göre 100 üst düzey PKK/KCK mensubu, MİT tarafından nokta atışlarla öldürüldü. Bu operasyonlar öyle titizlikle hazırlanmıştı ki hedeflerin hiçbiri ailelerinin, kalabalıkların, sosyal alanların içinde değil ıssız yolculuklar esnasında vuruldu. Hiçbir saldırıda kadınlar ve çocuklar zarar görmedi. Sırf sivillere bir şey olmasın diye haftalarca hatta aylarca ertelenen operasyonlar oldu.
Amerika ise yaptığı nokta operasyonların temelinde personelinin en az zayiat vereceği ana odaklanarak saldırdı hep. Sivil kayıpları asla umursamadı. Üsame bin Ladin’i, Eymen el-Zevahiri’yi katlederken binaları yok etti. Tüm DAEŞ ve el-Kaide liderleri, Suriye direnişinin öncü simaları neredeyse aileleriyle birlikte öldürüldü. Yanlışlıkla sayısız insan hedef alındı. Amerika’nın onlarca yıldır umarsızca yaptığı bu saldırılara rağmen Türkiye’nin hassasiyet tercihi daha önemli bir hâl alıyor.
30 Nisan 2023 akşamı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı bir canlı yayında DAEŞ lideri Ebu Hüseyin el-Kureyşi’nin MİT tarafından öldürüldüğünü kamuoyuyla paylaşmıştı. Şok etkisi yaratan bu açıklama sonrası Dünya kamuoyunda uzun bir sessizlik yaşandı. Açıklamalara şüpheyle yaklaşanlar dahi oldu. Sonrasında da ağız ucuyla tebrikler geldi, o kadar. Türkiye’nin bu kritik operasyonundan birkaç gün sonra ABD, atağa geçti. 3 Mayıs 2023 günü yerel saatle 11.42’de ABD Merkez Komutanlığı tarafından, Suriye’nin kuzeybatısında üst düzey bir El Kaide liderine saldırı düzenledikleri servis edildi. CENTCOM sözcüsü Kurilla, Türkiye’nin son operasyonuna gönderme yaparak “Bu operasyon, CENTCOM’un bölgeye ve IŞİD ile El Kaide’nin kalıcı bir şekilde bertaraf edilmesine olan bağlılığını bir kez daha teyit etti” deniliyordu. DAEŞ ile mücadelede Türkiye’nin performansını görmezden gelip PKK/PYD ile iş tutan ABD, Cumhurbaşkanımızın “şüpheli” operasyonuna karşı Biden, “taş gibi” bir misilleme yapıyordu. Reuters haber ajansı bölgede haber yaparken Suriye direnişinin savunma gücü olan Beyaz Baretliler, ABD’nin bir çobanı öldürdüğünü söylese de kimse oralı olmuyordu. ABD, büyük operasyon yapmış ve Türkiye’yi gölgede bırakmıştı bir kere.
ABD’nin görkemli saldırısından iki hafta sonra, operasyonda öldürülen kişinin El Kaide lideri olmadığı ortaya çıktı. Vurulan hedef, 56 yaşında 10 çocuk babası bir sivil olduğu itiraf edildi. ABD’li yetkilileri sorularıyla terleten acar gazeteci Yunus Paksoy, sosyal medya hesabından bu gerçeği kamuoyuyla paylaştı. CENTCOM, yanlışlığı sessiz sedasız kabul etti. ABD silahlı kuvvetleri kim bilir kaçıncı kez “yanlışlıkla” sivil vuruyordu. Bu olay sayesinde bir kez daha ABD ile Türkiye arasındaki fark ortaya çıkmış oldu. Türkiye giderek kumaş kalitesini yükseltirken, ABD bir paçavra olarak kanlı tarihine yeni sayfalar ekliyordu.
1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’yi bir anda yok edip zaman 143 bin 124 kişiyi öldüren ve günümüze kadar bir özür bile dilemeyen ABD’nin günümüz başkanı Joe Biden, G7 zirvesi için gittiği Japonya’da Hiroşima Barış Anıtı’na çelenk bırakırken yüzü bile kızarmamıştı. Katil, cinayeti işlediği yere geliyor, yakıp kavurarak öldürdüğü insanlar için çiçek bırakıyor ve maktul ailelerinden bir özürü bile çok görüyor. Vietnam’ın, Irak’ın, Afganistan ve Suriye’nin kanına giren ABD, Türkiye’nin insan hakları çetelesini tutuyor, inanılır gibi değil.