Türkiye Depreme Hazırlıklı mı?

Türkiye’de 1999’da yaşanan depremi hatırlattığı yazısında Mustafa Karaalioğlu, uzmanların konu hakkındaki uyarılarına yer veriyor ve “Hâlâ, deprem dehşetini bilen ama gereğini yapmayan bir ülke olmaktaki ısrarımızı sürdürüyoruz.” diyor.

Bugün Karar gazetesinde “Büyük Millet Büyük Deprem” başlığıyla yayımlanan Mustafa Karaalioğlu imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

Birçok dramatik ve kederli günümüz oldu ama herhalde Cumhuriyet tarihinin bu listedeki en kara günü 17 Ağustos olmalıdır. 1999 Marmara depreminin yaşandığı o günden daha acılı ve hatta çaresiz hissettiren başka bir gün olmadı. Üzerinden 19 yıl geçti ve hatırası hâlâ içimizi ürpertiyor. Şehirler birbiri ardına yıkıldı ve bilinen rakamlarla 17 bin 500 insanımız o yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. İstanbul dahil bütün çevre şehirler depremin bir parçası oldu, yıkılmayanlar da sarsıntının dehşetini hissetti.

Kalanlar sadece kayıpların acısını değil, çürük, yetersiz, kalitesiz binalarda yaşadıkları gerçeğini o gün hissetti.

***

Ne yazık ki Türkiye için deprem gerçeği sadece geçmişte kalan kötü bir hatıradan ibaret değildir. Büyük bir acı yaşadık ama yeni acıların kapımızı çalması da maalesef uzak bir ihtimal görünmüyor. Özellikle, İstanbul’u vuracak yeni bir Marmara depremi milyonlarca insanın kendi ömürlerinde yaşayabilecekleri yüksek bir felaket ihtimali olarak önümüzde duruyor.

Yerli yabancı bütün deprem araştırmacılarının ve uzmanlarının ortak görüşü şu; şiddeti 7’den aşağı olmayacak bir depremin bugünden itibaren en iyi ihtimalle 30 yıla kadar herhangi bir zamanda olma ihtimali yüksektir. Kimileri en uzun vadeyi 2045 olarak veriyor kimileri ise her an olabilir iddiasında ısrarını sürdürüyor.

Kaç binanın yıkılabileceği ve kaç kişinin ölebileceği senaryolarını ise yazmak, bu satırlara aktarmak çok zor. Söz konusu bölge İstanbul olunca bunun yaratacağı sosyal ve ekonomik problemlerle, milli güvenlik riskini yazmak da öyle… Tahminler gerçekleşirse ortaya çıkacak tabloyu düşünmek bile ürkütücüdür.

Detayları yazmıyoruz çünkü herkes zaten biraz deprem uzmanı sayılır. Özellikle 17 Ağustos’u yaşayanlar gerçeğin ne olduğunu ve ne olabileceğini az çok biliyor. Çünkü böylesine önemli bir tehlike hiçbir zihinden uzak duramıyor.

Şiddetine ve gerçekleşme zamanına dair hangi senaryo isabet kaydederse kaydetsin gerçek şu ki Türkiye’nin acilden daha acil bir deprem meselesi vardır.

Öte yandan, bugünün inşaat teknolojisiyle şiddeti ne olursa olsun bütün depremleri hasarsız veya en az hasarla atlatmak mümkündür. Deprem gerçeğiyle yaşadığı için buna önlem alan ve bunu başaran ülkeler de vardır.

Biz ise bunlardan birisi değiliz.

***

Hâlâ, deprem dehşetini bilen ama gereğini yapmayan bir ülke olmaktaki ısrarımızı sürdürüyoruz. Özellikle depreme dayanıksız binaları dönüştürmeyen, dönüştüremeyen kamu yönetimi bu bahiste kusurludur, kusurda ısrar etmektedir. Kapıya kadar dayanmış olan gerçek bile devleti depreme karşı kesin önlem almaya sevk edemiyor. Türkiye, birçok şeyi başardı, inşaatta neredeyse lider ülke oldu ama deprem odaklı kentsel dönüşümü başaramadı.

Devlet suçlu evet ama o evlerde yaşamakta ısrar eden, tehlikeyi görmezden gelen ve hem kendisini hem de ailesini çocuklarını muhtemel bir sarsıntıda riske karşı çaresiz bırakmayı göze alan herkes de suçlu. Devlet dönüştürmekte yetersiz kalıyorsa bile o binalarda yaşamaya devam ederlerin de elini tutmuyor. Bazıları tek, bazıları üç-beş, bazıları 15-20 dairelik binaların kendi kararlarıyla depreme dayanıklı hale gelmesinin önünde bir engel bulunmuyor. Bulunmuyor ama hâlâ dönüştürülen ve güçlendirilen bina sayısı büyük resmin içinde detay kalmaya devam ediyor.

Büyük devlet ve büyük millet olmak acil ve yakın bir tehlikeye karşı bugün ve gelecek nesiller için tedbir almayı gerektirir. Ölmek değil yaşamayı başarmakla…

İnşallah deprem de olmaz ama eğer tahminler gerçekleşir ve olursa inşallah o gün bir büyük millete yaraşır halde oluruz.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!