Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (18 Mayıs 2022) şöyle:
CEZAYİR’LE YENİ DÖNEM
Milliyet gazetesinin 15 Aralık 1958 günkü nüshasında, New York mahreçli bir haber yer alıyordu. “Cezayir hakkındaki tasarıyı BM reddetti” başlığıyla ve Anadolu Ajansı metniyle verilen haberin içeriği şu şekildeydi: “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Cezayir hakkında Asya-Afrika memleketleri tarafından hazırlanmış olan karar sureti, üçte iki çoğunluk elde edilemediği için reddedilmiştir. Tasarı 34 lehte, 19 aleyhte rey almış, 28 delege de müstenkif kalmıştır. Türkiye, müstenkif kalanlar arasındadır. Daha evvel siyasi komisyonda kabul edilmiş olan tasarı, Cezayir halkına istiklal hakkı tanınması ve Fransa ile muvakkat Cezayir hükümeti arasında müzakerelere girişilmesini tavsiye etmekte idi. Siyasi komisyon ve genel kuruldaki müzakerelere Fransız delegesi katılmamıştır.”
Haberde de açıkça ifade edildiği üzere, dönemin Demokrat Parti iktidarı Cezayir’in bağımsızlık sürecinde “müstenkif” yani “çekimser” kalmayı seçmiş, dolayısıyla Fransa ile birlikte hareket etmişti. Afganistan, Arnavutluk, Suudi Arabistan, Hindistan, Endonezya, Lübnan, İran, Fas gibi çok sayıda ülkenin olumlu oy kullandığı tasarı, çekimserlerin geri durması sonucu gündemden düşürülmüştü. Nihayetinde Cezayir 1962’de bağımsızlığını yine kazandı, ancak bu süreçte yaşananlar Cezayir devlet yöneticilerinin akıllarından çıkmadı, dillerinden de düşmedi:
Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı Ahmed Bin Bella, Türkiye’nin BM’de Fransa ile aynı safta durması karşısında hayal kırıklığına uğradıklarını belirterek, “Müslüman bir ülkeden beklentimiz bu değildi. Ancak yine de Türkiye sevgimiz kaybolmadı” demişti. Cezayir’in ikinci Cumhurbaşkanı Huari Bumedyen de “Türkiye’ye dargın ve kızgınız. Türkler Cezayir’e üç yüz sene hükmetti, fakat bizi mücadelemizde yalnız bıraktı” sözleriyle, düşüncelerini ifade etmişti.
Oysa Adnan Menderes hükümeti, Cezayir’i tamamıyla terk etmiş ve yüz üstü bırakmış değildi. Her ne kadar o dönemki uluslararası dengeler ve bazı mecburiyetler sebebiyle Fransa’yla paralel bir duruş sergilense de, bilahare ifşa edilen belgeler, Türkiye’nin Cezayir’deki bağımsızlık savaşçılarına el altından silah ve mühimmat gönderdiğini ortaya koyacaktı. Ancak bağımsızlık mücadelesinin net bir şekilde savunulamaması, Cezayir cephesinde bazı kırgınlıklar meydana getirecekti.
Yine Milliyet gazetesinin 4 Şubat 1985 tarihli nüshasında, Cezayir gündemli bir haber vardı. Ancak bu defa içerik de üslup da bambaşkaydı. “27 yıl sonra gelen diplomatik düzeltme” üst başlığıyla sunulan haber, dönemin başbakanı Turgut Özal’ın ağzından şu cümleyi kamuoyuna duyuruyordu: “1958’de Cezayir’e karşı hatalıydık.” Cezayir’i ziyaret etmekte olan Özal, “Hatayı kabul etmek büyük fazilettir” diyerek, bağımsızlık mücadelesi sırasında “müstenkif” kalınmasından dolayı, Cezayir halkından ve devletinden resmî özür diliyordu.
Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbûn’u Ankara’da el ele tutuşurken gördüğümde, iki ülke ilişkilerinin seyrine dair yukarıdaki dönüm noktaları aklıma geldi ister istemez. Şimdi, İslâm dünyasının iki önemli ülkesi, liderlerinin şahsında yeniden ve sımsıkı ellerini birleştiriyordu. Bu durumun sadece bereket ve güzellik getireceğine kuşku yoktu. Hükümetler arasında imzalanan çok sayıda anlaşma tarafların birbiriyle daha fazla yakınlaşmasına, sahip olduğu değerleri ortak bir istikbal için daha fazla paylaşmasına ve İslâm dünyasının genelini ilgilendiren kritik meselelerde güçlü bir ortaklık tesis etmesine yardımcı olacaktı. Gelinen nokta, zaten uzun süredir karşılıklı olarak sergilenen pozitif iradenin de açık bir tecellisiydi.
Cezayir, hakkında çok şey duymamıza ve konuşmamıza rağmen, çok az tanıdığımız bir ülke. Siyasî ve ekonomik yakınlaşmaların, halklar ve kültürler arasındaki tanışıklığı da artıracağına kesin gözüyle bakabiliriz. Bundan sonrası artık çift tarafları gayretlere ve ziyaretlere kalıyor.
Cezayir’le Türkiye arasındaki ilişkilerin en üst noktalara taşınmasında rol oynayan çok sayıda aktör var, ama onlardan bir tanesine özellikle teşekkür etmek gerektiğini düşünüyorum: Cezayir nezdinde Türkiye’yi temsil eden Büyükelçi Mahinur Özdemir Göktaş. Daha önce Brüksel Parlamentosu’nda milletvekili olarak da adını sıkça duyduğumuz Mahinur Hanım’ın Cezayirlilerle kurduğu sıkı ve samimi diyalog, birçok alanda meyvelerini hızlıca verdi, veriyor…