Hiç tereddütsüz şunu söyleyebiliriz: Dün yaşanan, ülkemiz için, ciddi bir dönüm noktasıdır.
Eski bir başbakan, bir siyasi partinin lideriydi Prof. Necmettin Erbakan; ancak cenaze töreni, yaşarken kendisinden esirgenenler için bir 'özür' dileme vesilesi yerine geçti. Aralarında devletin üst düzeyi ile sivil ve askerî erkânın da bulunduğu muhteşem bir kalabalık eşliğinde kılındı cenaze namazı; kitleler kilometrelerce yolu dondurucu soğukta yürüyerek kendisini ebediyete uğurladılar.
Dillerde 'tekbir' olsa bile, yüreklerde kadr-ü kıymetinin yeterince bilinmemesinin büyük acısı olduğu o kadar belliydi ki...
Önceki partileri sürekli kapatıldığı için yeniden parti kurmak zorunda bırakılmış kaç lider vardır dünyada? Genel başkanı olduğu Saadet Partisi Necmettin Erbakan'ın beşinci partisiydi. Partilerini birbiri ardına kapatanlar ve her partisi kapatılsın diye devamlı baskı yapanlar bile vardı cenaze töreninde. Ya da onları temsil edenler... Hayatı boyunca önüne engel çıkaranlar, sözlerini çarpıtanlar, çarpıtılmış sözleri üzerine yıpratıcı muhalefet sergileyenler, kendisini 'büyük tehlike' görenler veya 'büyük tehlike' imiş gibi tanıtanlar...
Hepsi hepsi vardı. Gelmeyenler, gelmeye yüzü tutmayanlar da yazıları veya yorumlarıyla övmekten geri durmadılar Necmettin Erbakan'ı...
Neden acaba?
"Yaşananlar ülkemiz için bir dönüm noktasıdır" tespitim bu soruya verilen cevapla yakından ilişkili: İnsanları hayattayken farklı göstermek, iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak tanıtmak pekâlâ mümkündür; ancak ölüm nihai belirleyici olduğunda, tek seçici olarak halk devreye giriyor ve gerçeği kendi aynasından yansıtıyor.
Dün, bir milyonun üzerinde insan, Necmettin Erbakan'a 'iyi hal' kâğıdı verdi.
Bu dünyadan uğurlanmada esas geçerli olan, uğurlanan kişiye halkın verdiği 'iyi hal kâğıdı'dır... İnsanlar yanıltılabiliyor elbette, aldanabiliyor, her zaman doğru tercihte bulunamıyor, kafası karışabiliyor; ancak yine de kendisine hizmet edenleri tanıyor ve zamanı geldiğinde takdirlerini esirgemiyor...
Gerektiğinde siyasi kimliğini bir tarafa bırakmasını da biliyor insanlar...
Aksi halde kendi partisi dışındaki kalabalıkların cenazedeki varlığını nasıl anlayabilirdik? Muhaliflerini, muarızlarını, kendisine engel çıkartanları, sürgüne ve cezaevine gönderenleri, hakkında akla hayale gelmez tezviratta bulunanları, olduğundan başka göstermenin binbir yoluna başvuranları?
Kalabalık arasında onlar da vardı çünkü.
Cenaze törenleri riyakârlık yapılacak zeminler değildir. Kaldı ki, ailesi 'devlet protokolü' istemediği için, son yolculuğunda Necmettin Erbakan'a eşlik edenler, her türlü teklif ve tekellüften uzak bir gönüllü katılım içerisindeydiler. Sevdikleri, beğendikleri, destek çıktıkları, üzerinde hakları bulunduğunu bildikleri veya haksızlık yaptıkları, hayatını cehenneme çevirdikleri, bu yüzden pişmanlık duydukları için katıldılar cenaze törenine...
Necmettin Erbakan'ın cenazesi, dünyanın dört bir köşesinden ve Türkiye'nin her yerinden Fatih Camii'ne koşan katılımcılar için bir arınma törenine dönüştüyse, bundandır.
En bilinen özelliği eğitmenliğiydi Erbakan'ın, bu sebeple genç yaşından itibaren 'Hoca' diye anılıyordu; vefatıyla da hepimize ders vermiş oldu.
Türkiye bugün bir başka ülkedir.
ZAMAN