Gazze dramında en dikkat çeken şey, hiç şüphesiz Türkiye'nin sergilediği tutum oldu.
Bu da Başbakan'ı Tayyip Erdoğan'ın tavrıyla somutlaştı. Başbakan, açıkça İsrail'i suçladı ve vahşetin durması için yoğun çabalara girişti.
Başbakan'ın tavrının İsrail'de, vahşet operasyonunu "İsrail'in kendisini savunması" olarak niteleyen Amerika'da ve Amerikan çizgisinde rol üstlenen Avrupalı kimi ülkelerde yadırgandığını tahmin etmek zor değil. Başbakan'ın tavrını içeride bile yadırgayanlar oldu.
"Hissi", "Diplomatik üsluba aykırı" gibi yorumlar yapıldı. Başbakan'ın Türkiye'yi İran - Suriye - Hamas üçgenine hapsettiği ifade edildi. Bu çevrelere göre bu tavır, Türkiye'nin bölgedeki ara bulucu etkinliğini zayıflatır, uzun vadede İsrail - Amerika eksenine ters düşmek Türkiye'yi zora sokabilirdi, vs...
O zaman ne yapmalıydı? Daha diplomatik, daha ölçülü, daha İsrail'i ve Amerika'yı kollayan, Hamas'a daha mesafeli... olmalıydı. Doğru olanı anlamak için meseleye biraz daha yakından bakalım:
Evet, Türkiye, Amerika ile yakın bir müttefik. Bir ara Büyük Ortadoğu Projesi'nde eş başkan oldu. Evet, Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri de diğer İslam ülkelerinden farklı. İki ülke arasında açık - gizli birçok askeri anlaşma söz konusu. Evet, Türkiye Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini sürdürüyor.
Soru şu: Böyle bir ilişki, Türkiye'nin her meselede Amerika, İsrail ve Avrupa Birliği ile paralel hareket etmesi sonucunu mu doğurmalı? Türkiye, ister bölge ile olsun ister dünyanın başka meselelerinde olsun, bu üçlü eksenden farklı politika izlemekten kaçınmalı mı?
Böyle bir tercih söz konusu olduğunda kafalar karışıyor. Her çevrenin lobisi var ve onlar harekete geçerek, Amerika'nın, İsrail'in veya AB'nin küstürülmesi halinde ödenecek bedeli önümüze koyup, ona göre politika üretilmesini istiyorlar.
Oysa Türkiye bir İslam ülkesi. Türkiye bin yıldır, İslam coğrafyası diye tanımlanan bir coğrafyada ve halkı Müslüman bir ülke.
Ayrıca Türkiye, asırlarca bu coğrafyanın merkez iradesi olmuş bir ülke. Türkiye, hiçbir biçimde kendisini bu coğrafyadan tecrit edemez. Bu coğrafyanın sorunlarından da tecrit edemez, bu coğrafyanın kendisine sağlayacağı stratejik imkanlardan da tecrit edemez. Amerika'nın binlerce kilometre öteden gelip çıkarlarını empoze ettiği bir coğrafyaya, oranın içinde yaşayan bir Türkiye'nin bigane kalması akla ziyan bir durum olurdu. Bir başka gerçek şu:
Türkiye bu coğrafyada İsrail ve Amerika gibi de olamaz. Bu coğrafya ile manevi değerler planında buluşan bir ülke, bir boyutuyla hep sömürgeci karakterde kalacak olan İsrail ve Amerika ile bütünleşerek ilişki kurabilir mi? Olmaz! Müslüman bir ülke, ister istemez, başında en katı laik yönetimler olsa bile, bu coğrafyada Müslümanlığını gözardı ederek ilişki geliştiremez.
Bu durumda Türkiye, hem Amerika ile hem bölge ile ilişkisini nasıl bir dengeye oturtacak sorusu gündeme geliyor. Aslında İsrail ile ilişkiler bile, Amerika ile ilişkilerden farklılık arz ediyor. Çünkü İsrail bir İslam toprağını işgal eden ülke olarak "Düşman" muamelesi görüyor, Amerika, İsrail'i destekliyor olmanın günahıyla dikkat çekiyor.
Türkiye'nin Amerika ve İsrail ile ilişkileri, aslında bölgenin psikolojisi açısından riskli ilişkiler. Onun için, İsrail'in tedhiş operasyonlarının gündeme geldiği her defasında, Türkiye'nin İsrail ve Amerika ilişkileri de sorgulanmaya başlanır.
Türkiye ancak, gerektiğinde bu eksene karşı bağımsız politika izleyebileceğini ortaya koyduğu takdirde bölgede farklılık oluşturabilir. Aslında, Amerika ve İsrail'in, bu coğrafyanın Müslüman karakterini görmezden gelerek politika üretmesi de sürdürülebilir nitelikte değildir. Tıkanır, yere çakılır, hatta hüsranla sonuçlanır. İsrail'in bir vahşet sembolü haline gelmesi, Amerika'nın nefret uyandırması bu yüzdendir.
Türkiye onun için farklı durmaya itina ediyor. İçerdeki bir çevre bile anlamasa dahi, Başbakan'ın tavrı, İslam coğrafyasının tabii refleksi durumundadır. Türkiye, aslında Batı dünyasına, bir aklı selim yolu gösteriyor. Bu refleksi dikkate almamak, İslam toplumları ile derinden yürüyen bir savaşı göze almak anlamına geliyor.
Amerikan Başkanı'na, demokrasi getirmek için geldiği Irak'ta ayakkabı atıldı. İsrail Ortadoğu'da ABD'den çok daha kötü bir varlık sergiliyor. Türkiye Amerika'yı Irak'ta uyardı, dinlenmedi, sonuçta Amerika bataklığa saplandı. Türkiye İsrail'i uyarıyor, dinlenmiyor, onun da sonu bataklıktan ötedir.
İster anlasın ister anlamasın. Bizdeki İsrail muhibleri de, (ya da İslami her oluşuma kuşku ile yaklaşanlar) Türkiye Başbakanı'nı eleştirmek yerine, "İsrailli politikacıların her 80 Filistinli ölüden Meclis'te bir sandalye elde etmesine" işaret eden İsrailli gazeteci Uri Avnery kadar İsrail'i uyarsalar belki bir faydası olurdu.
BUGÜN