Ali Bayramoğlu - Türkeş'ten MHP'ye Salvolar... / Yeni Şafak
Tuğrul Türkeş dün ilginç ve önemli bir basın toplantısı yaptı.
Geçici bakanlar kurulunda yer almayı kabul etmesi üzerine partisi MHP tarafından ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilen Türkeş, kendisine yönelik eleştirilere kesin ve keskin yanıtlar verirken, oklarını hem MHP'nin, hem ülkedeki hâkim siyaset anlayışına yöneltiyordu.
Bu tür bireysel seslerin pek az çıktığı bir siyasî dünyamız, bireysel siyasî davranışların pek az görüldüğü bir siyasî arenamız var.
Türkeş'in sesini o açıdan köşemize de taşımamızda yarar var.
Türkeş, hükûmet üyesi olma görevini anayasal bir sorumluluk olarak tanımlıyordu. Bu sorumluluğu yerine getirmesini eleştiren MHP yönetimine ise bu konuda “siyasî parti”yi değil, “partili”yi sorumlu kılan anayasa hükmünü hatırlatarak, partiliyi bağlayacak parti grup kararı almanın bu hükümle uyumlu olmadığını ima ediyor ve şunları söylüyordu:
“Anayasayı okumadan, anayasayı bilmeden ülke yönetmeye talip olmak kabul edilmez bir iştir...”.
Tuğrul Türkeş'in bu bireysel davranışının, MHP'lilik fikri üzerinden sürdürülmesi de en azından şu aşamada kendi başına önemli görünüyor.
Nitekim Türkeş bakanlık teklifini kabul etmesinin MHP genel merkezinin tutumuna oranla parti gelenekleriyle daha uyumlu olduğunu söylüyordu. Bu anlamda Bahçeli'nin politikalarına bir MHP'liden gelen en ağır ve meydan okuyucu eleştirisini yapıyordu.
Bunlar arasında şu üçü MHP'nin genel iddialarına göre gerçekten dikkat çekiciydi:
“İktidar olmaktan kaçmak.”. (Benim sayemde MHP şu an iktidar ortağıdır, sözlerini bir kenara kaydetmek gerek)...
“Devlete kaos ve terör ortamında el vermemek.”...
“Genel geçer sözler etmek dışında ülke sorunlarına çözüm geliştirmemek...”.
Türkeş'in yaptığı her şeyden önce şahsî bir basın toplantısıydı.
Ancak yukarıda altı çizilen hususlar kendisini savunma ve doğrulama istikametinde de olsa, MHP'nin politikasına ilişkin genel bir sorgulamayı ifade ediyor. Bakanlık teklifinin kabûlünü bu sorgulama eylemi içine yerleştiriyor.
Belki bu nedenle Türkeş kendi hakkında karar verecek merciin genel merkez değil, parti kongresi olduğunu söylüyordu.
Bu talebinin karşılanması pek mümkün görünmüyor.
Türkeş'in savunma verme süresi pazartesi günü sona eriyor. Ve, babası Alparslan Türkeş itibariyle farklı bir meşruiyeti olsa da, MHP'den ihraç edilmemesi çok zayıf bir ihtimal olarak görülüyor.
Türkeş, daha sonra nasıl hareket edecektir, AK Parti'ye geçecek midir, bilinmez...
Ancak muhtemelen pek çok MHP'linin ve MHP'li olmayan sıradan vatandaşın sorularını sormuş bulunuyor.
Bu bile önemlidir.
Artık mesele biraz da şudur:
MHP'nin bir çözülme süreci olarak gördüğü çözüm sürecini iktidara gelerek engellemek yerine, muhalefette kalarak, bu sürecin sürdürülmesini talep etmesinin içerdiği fikrî, siyasî, aklî tüm çelişkiler bu seçim sonuçlarına nasıl yansıyacaktır?
Siyasetle ilgili bir algıyı ortaya çıkararak bu sonucu özellikle merak ediyorum.
Siyasetsizlik ve sorumluluktan kaçma ilke olarak mı algılanacak yoksa çatışmacı tavır olarak mı, örneğin?