Türk takımı mı, yoksa sadece takım mı?

Televizyon ekranında gördüğümü çok iyi hatırlıyorum. Ama ne olur ne olmaz diyerek internette arayarak teyit etmek istedim. Doğru hatırlıyormuşum, buldum sonunda.

Ekranda gördüğüm sahne şöyle bir şeydi: Org. Başbuğ, Güneydoğu ziyareti çerçevesinde Şırnak'ta halkın arasına karışmış, sohbet ediyor.

Bu kez etrafını çocuklar sarmış. Çocuklarla ne konuşulur? Tabii ki futbol! Çocuklar soru cevap düzeninde hangi takımı tuttuklarını söylüyorlar. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray…

Söz sırası Org. Başbuğ'a gelince, komutanın çocukların futbol sohbetinin üzerine -tabiri caiz ise- limon sıktığını gözlemliyoruz.

Nasıl mı? Şu sözlerle:

"Ama hepsi bizim takımlarımız. Hepsi Türk takımı. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray…"

Çocuklardan ses çıkmıyor haliyle. Nasıl çıksın, "Hayır saydığınız o takımlar Türk değil Kürt takımıdır" diyecek halleri yok herhalde.

Düşündüm bu sahne üzerine.

Kendi kendime sordum: "Biz bu Türk meselesine niçin bu kadar düşkünüz? Geç bulduğumuzdan olmasın?"

Ne yani, şimdi Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'dan başlarına "Türk" sıfatını geçirerek mi söz edeceğiz? Tek başına Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray demek uygunsuz mu kaçar?

Biliyorum, futbol ile ilişkim ancak oğlumun tuttuğu takım üzerinden işlediğinden, konunun yabancısı sayılırım. O zaman bilenler cevap versin şu soruya lütfen: Orgeneralin hatırlattığı Türk sıfatı (yoksa burada mı "isim"?) akla gelmeden bir futbol sever takımını seçemez mi, takımının -sırasında- fanatiği olamaz mı?

Konunun yabancısıyım dedim ama şimdi görüyorum ki bu soruya ben de pekâla cevap verebilirmişim. İşte cevabım:

Tabii ki seçer, sırasında tabii ki fanatiği bile olabilir. Çünkü bu futbol sadece. "Türk" olup olmadığımızı ilgilendiren bir mesele yok ortada. Zaten dikkat ederseniz, hiçbir taraftarın "Yaşaşın Türk takımı Beşiktaş" gibi sloganlarla ortaya çıktığına şahit olmadık bugüne kadar. Lig maçlarına İstiklal Marşı ile başlamak gibi akla ziyan bir uygulamayı ısrarla sürdürüyorsak da, sözünü ettiğim türden bir slogan vs ile karşılaşmadık henüz.

Neden?

Çünkü futbol -"milli maçlar"ın milli duyguları beslediği sanılıyorsa da-, kendisinden yani "futbol"dan ibarettir de ondan. Futbol severler ılımlı-kuvvetli-fanatik derecesinde bir takımı tutar, izler ve ardından da saatlerce izledikleri maçı konuşurlar aralarında.

Şunu da hesaba katın: Zaten artık bizim takımlarımız da, giderek artan yabancı futbolcu sayılarıyla genetik açıdan Türklüğü epeyce sollamış değiller mi?

Demek ki tamamen "sivil" bir faaliyet alanı olduğu için, bu sporun "aktörleri" olan futbol takımlarından "Hepsi Türk takımı" şeklinde söz etmek futbol severlerin anlayabilecekleri ve "Ona ne şüphe!" gibi bir tepkiyle karşılayabilecekleri bir seçim değildir.

En iyisi bırakalım onlar da sadece adlarıyla anılsın ki, Şırnak'taki taraftar çocukların bir de bu yüzden canları sıkılmasın.

Tartıştığımız konuya ilişkin ikinci bir değerlendirmem daha olacak.

"Futbol" madem ki -bir zamanlar devletin de arzu ettiği gibi- Güneydoğu'da yaşayanların çoğunluğunun kimlik üzerinde ısrar eden bir politikayı kenarda bırakarak Türklerle kaynaştığı tek "sivil" alandır, o halde "Türk" sıfatı elde kalan bu tek alana da karıştırılmasa olmaz mı?

Olur ya, diyelim ki Org. Başbuğ'dan üç büyüklerin "töz"ünün ne olduğunu öğrenen Şırnaklı çocuklar, dinledikleri bu açıklama sonrasında aralarında şöyle bir sohbete başladılar:

A- Duydun mu, tuttuğun takım "Türk takımı"ymış?

B- Ama duydun, paşa senin takım için de öyle söyledi.

C- Galatasaray'ın bir "Türk takımı" olduğuna hâlâ inanamıyorum.

Ne dersiniz, çocuklar bu sohbetin sonunda taraftarı olacakları bir "Kürt takımı" arayışına çıkarlar mı acaba?

Ben bu konuda iyimserim; çıkmayacaklar. Çıkmayacaklardır, çünkü bugüne kadar taraftarı oldukları takımları zaten hiçbir zaman "Türk takımı" olarak görmemişler, onları sadece birer "takım" oldukları için sevmişler ve alkışlamışlardır.

Ne güzel; bu ülkede milliyetçiliğe karşı hiç değilse adına "futbol" denilen "medeni" bir alan var!

Konu "futbol" olduğu için derdimi ancak bu kadar anlatabildim. Bu konuyu keşke Tanıl Bora'nın kaleminden okusaydık!

YENİ ŞAFAK