Yasin Aktay, Yeni Şafak’tan yayınlanan yazısında saldırılara cevap verdi:
Türklüğün ucuz kahramanlardan çektiği
Bayburt Üniversitesi'nde yaptığım konuşmada bir soru üzerine Türklük üzerine söylediklerim yankılanmaya devam ediyor. İnsan hangi sözünün ne zaman nasıl önemseneceğine kendi karar vermiyor demek. Aslında bunu önceden bileydim, konuşmamı doğrudan Türklük, ırk, etnisite, kimlik ve milliyetçilik gibi kavramlar üzerinde yoğunlaştırır, konferansımın ismini de öyle duyururdum. Oysa iki saatlik konuşmanın sadece on dakikalık kısmında bir öğrencinin konuşulan konularla ilgisiz bir sorusu üzerine başlayan bir diyalogun 1,5 dakikalık kısmı haberlerde verilmiş.
Aslında o kısımda bile söylemek istediklerimin çoğunu özetliyorum. Samimiyetle o sözleri dinleyenler oradan ne demek istediğimi anlar. Haberi yapanlar zaten benim niyetimle ilgilenmiyor, o yüzden beni doğru anlamak diye bir dert taşımıyor. Onlar bir balık yakaladıkları zehabıyla hareket edip çullanıyorlar ve bulamadıkları balığı aslında kendi kalpazanca maharetleriyle uyduruyorlar.
Niyetim Türklük, ırk ve kimlik üzerine bir tartışma açmak değildiyse de sorulunca söylenenlerin ürettiği tepkiye bakarak bu konuya girmenin gereği hasıl olmuştur. Gerçi, ortaya konulan tepkiler bir tartışmanın ne delillerini ne de argümanlarını karşılamaya veya karşı argümanlar üretmeye açık da değil ya. Öyle olsaydı, tabii ki öncelikle bu konuda benim bir buçuk dakikalık, hatta yarım cümlelik beyanımdan başka bu konuda neler yazıp söylemiş olduğumla bir ilgilenen çıkardı. Oysa ırk, kimlik, millet, Türklük üzerine yazıp konuştuklarımın haddi hesabı yok.
Örneğin, bu yazdıklarımla Ferhat Kentel ile birlikte tam üç yıl Mehtap TV'de program yaparken gerek kendi aramızda gerekse de çağırdığımız konuklarla bu konuları, aynı cümleleri de ihtiva edecek şekilde detaylıca ve defalarca konuştuk. Program yaptığım dönemlerde söylediklerim demek ki camiayı rahatsız etmemiş. İyi de, Bayburt konuşmasında sözlerimin çarpıtılarak haber yapılması ve bunun yaygınlaştırılmasında televizyonuyla, gazetesiyle, internetiyle, sosyaliyle, Camia medyasının sergilediği öncü işgüzarlığa ne demeli? Üç yıl boyunca program yaptırırken tanımamış da o yarım cümleyle mi tanımış? AK Parti'ye karşı giriştikleri anlaşılan bu mücadelede haber ahlakını bu kadar hiçe saymalarına yol açan bu çılgın öfkenin insanı nereye götürür? Bunun tek sebebinin dershaneler meselesi olduğuna artık inanamıyorum. Olayları çarpıtmak, iftira atmak, olmayanı olmuş gibi, olanı olmamış gibi göstermek hangi ahlaka sığıyor?
Bu bir yana. Mevzuya beklendiği gibi MHP'nin ağır topları da güya saldırıya uğrayan Türklüğü korumak üzere ucuz kahramanlık gösterileriyle teker teker girmekte gecikmedi. Beyefendiler tavırlarıyla Türklüğün veya Türkiye'nin şan şerefine şimdiye kadar ne katmış olduklarını anlatsalar da bir bilsek. Türkü Türk'e höykürerek propaganda etmekten başka Türklüğe nasıl bir değer katabildiler? Yapabilecekleri en hayırlı şey Türklüğe nasıl değer katılabildiğini, Türkiye'nin on yıl içinde nasıl yeniden eski şan ve şerefine kavuştuğunu AK Parti iktidarının tecrübelerine biraz bakarak öğrenmeye çalışmak. MHP'nin iktidar ortağı olduğu dönemde Türk pasaportunun dünyadaki geçerliliği neydi, şimdi ne? İsterseniz kursumuza oradan başlayalım. Öyle avazın çıktığı kadar bağırarak Türklüğe karşı sadece dağ gibi büyümüş kusurlarını örtbas edersin sayın Bahçeli.
MHP'nin akademisyen kökenli vekilleri bir de tarih ve etnografya üzerinden bana Türklüğün varlığını ispatlamaya girişmiş. Türkün varlığı tartışma konusu değil ki akıllım. Orada bahsedilen ve tartışılan Türklüğün bir ırk mı, bir millet mi olduğu. Bunu ayırt etmeyen bu konumdaki bir milliyetçi asıl skandala imza atmış oluyor, zira benim söylediklerim tam da Türkçülüğün teorisyenleri sayılan, milliyetçilerin saygın isimlerinden bir çok kişi tarafından söyleniyor. Devlet Bahçeli, Sinan Oğan ve Yusuf Halaçoğlu'nun M. Bahattin Öğel, Faruk Sümer ve Erol Güngör'ü okumamış oldukları sonucunu mu çıkarmak lazım bundan? Okudularsa, bana karşı söyledikleri sözler ikiyüzlü bir faşizan popülizmden ibaret, (çünkü Türk milliyetçiliğinin bu en saygın düşünürleri Türklüğün bir ırk olmadığını söyler), okumadılarsa zaten ayrı bir skandal. Hangi yüzle milliyetçilerin yüzüne bakıyor olduklarını anlatmak zorundalar.
Bu arada sözlerimi dün linçe davet edercesine manşet yapan Amiral Gemisine küçük bir hatırlatma: dönemin genel yayın yönetmenliğini yapan Ertuğrul Özkök'ün 23 Şubat 2007 tarihli yazısından:
Önümde Kabalcı Yayınevi'nden çıkmış bir kitap duruyor.
Adı 'Türklerin Tarihi'. Yazarı Jean-Paul Roux.
Başında şöyle, kulağa çok iddialı ve çarpıcı gelen bir cümle var:
'Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur.'
***
O bölümü kitaptan aynen aktarıyorum:
'Türkler dışardan evlenme eğiliminde oldukları ve eşlerini Türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastlantısal her kavimle karıştıkları, dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili benimsediği için Türklerle ilgili karakteristik denilebilecek fiziksel herhangi bir özellik saptama olanağı kalmamıştır. Yeryüzünde saf ırk olmadığını biliyoruz. Ama bu konuda daha ileri gitmek ve Türklerin saf ırk olmadıklarını söylemek zorundayız. Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur. Dolayısıyla kendi içinde bir Türk ırkından söz edemeyiz.'
Arkasından da aynı ölçüde çarpıcı bir saptama daha:
'Türklerin damarlarında, eski Türk kanından, elmacık kemiklerini çıkık ve gözlerini çekik yapan o kandan daha çok yabancı, Moğol, Çinli, İranlı, Yunanlı, Kafkas, Rus, Afrikalı kanı akmaktadır.'
Özkök, bütün bu alıntıları Türklerin isteseler de ırkçı olamayacaklarını ispatlamak için anlatıyor ama şu tespiti de yapıştırıyor neticede: 'Türk bir ırk değildir'
Bu ucuz kahramanlığı kime, kiminle kaça satacaksınız?