HAKSÖZ-HABER
“Arap Baharı” adıyla Mana Yayınları’ndan çıkan kitapta gazeteci-yazar Turan Kışlakçı, son bir yüzyılda Arap dünyasında yaşanan gelişmeleri ayrıntılarıyla ele alıyor. Yüzyıl öncesinden bugüne, Arap coğrafyasının, Ortadoğu sınırlarının nasıl oluştuğu, Soğuk Savaş sonrası süreçte neler yaşandığını irdeleyen Kışlakçı bu arka plan üzerinden mevcut süreçte yaşananları değerlendiriyor.
“Arap Baharı” denilen Ortadoğu halk ayaklanmalarının nedenlerini başlıklar halinde irdeleyen Kışlakçı, “Devrimler bir anda mı ortaya çıktı?” sorusuna cevap arıyor. Kışlakçı halkları isyana sürükleyen etkenleri ise siyasi, toplumsal, ekonomik ve dış etkenler olarak sıralıyor. İslami hareketleri ve protesto gruplarının yapısını ve gücünü de irdeleyen Kışlakçı, Türkiye’de son 10 yılda yaşanan sessiz devrimin ve Başbakan Tayip Erdoğan’ın Davos çıkışının da Arap halklarını harekete geçirmede etkili olduğunu kaydediyor.
246 sayfalık kitabın arka kapağında şu vurgulara yer veriliyor:
2010 yılının sonu ile 2011’in başında Tunus ve Mısır’da başlayan ve çok kısa bir süre içerisinde tüm bölgeyi etkisi altına alan halk hareketleri kitlesel protesto gösterilerine dönüştü. Meydanlarda toplanan halklar, “Eş-Şa’b Yurid İskate’n Nizâm / Halk rejimin düşmesini istiyor” ve “Eş-Şa’b Yurid İskate’r Reis / Halk başkanın düşmesini istiyor” gibi sloganların etrafında birleşmeye başladı.
Bu iki slogan, Arap dünyasında yeni bir siyaset dilinin doğduğunun açık bir kanıtı oldu. Bu yeni dil aynı zamanda eylemci kitlelerin hareket noktasını oluşturan devrimdeki ısrarı, yani ne tür fedakârlıklar gerektirirse gerektirsin ve ne kadar zaman alırsa alsın gerçekleşinceye kadar geri adım atmamayı vurgulamaktaydı. Devrimin öncülüğünü yapan gençler kendilerini yakma pahasına taleplerini dile getirmekten kaçınmadı. Bu eylem tarzı, Müslüman Arap toplumunda ilk kez görülüyordu.
Arap dünyasında gürül gürül yükselen sesler özelde Arap dünyasının genelde dünyanın büyük bir değişimin eşiğinde olduğunun göstergesiydi. Arap dünyası (Batılıların kavramıyla Ortadoğu) dünyanın kalbi mesabesindedir; burada meydana gelebilecek herhangi bir değişim ya da olay tüm dünyayı etkisi altına almaya müsaittir…
***
MANA YAYINLARI'NDAN İKİ YENİ KİTAP DAHA:
Bu kitapta yer alan yazılar Arap dünyasında “seksenlerin tartışması” olarak bilinen ve değişik kesimlerde oldukça geniş yankılar uyandırmış olan bir tartışmadan derlenmiştir. Mısır’lı düşünür Hasan Hanefî ile Fas’lı düşünür (merhum) Muhammed Âbid el-Câbirî’nin giriştiği ve pek çok önemli yazarın katıldığı bu tartışmada ele alınan konular bugün de güncelliğini sürdürmeye devam etmektedir. Nitekim “Özgürlük”, “Demokrasi”, “İslam-Laiklik İlişkisi”, “Devlet ve Birey”, “Geçmiş ve Gelecek”, “Doğu ve Batı”, “Siyaset ve Oligarşi”, “Birlik ve Çoğulculuk” gibi konular günümüzde de en hassas meseleler arasında yer almaya devam etmektedir.
İslam Düşüncesinin iki önemli simasının, bu konular etrafında yaptığı tartışmanın ülkemiz okuyucusu için hem önemli ufuklar açacağına hem de düzeyli tartışma üslubu için bir model teşkil edeceğine inanıyoruz.
***
İman ve Özgürlük / Muhammed Müctehid ŞEBUSTERİ
Bu âlemin bir yaratıcısı olduğuna inanmak iman değildir. Bu sadece bir inançtır. Doğru ve iyi bir inançtır da üstelik. Ama böyle bir inanç iman değildir. İman bilgi de değildir. Bazı teolojik önermeleri bir kıyas oluşturacak şekilde bir araya getirerek sonuçta bu âlemin bir yaratıcısı olduğu bilgisini elde etmek mümkündür. Ama böyle bir bilgi iman değildir. İman yakin, bilim ve felsefe de değildir. Bütün bunlar olmadığına göre şu halde iman nedir? İman tercihe dayalı bir eyleme ve yaşama biçimidir! Bu eyleme ve yaşama biçiminin özü, insanın gerçek benliğine ulaşabilmek için fani benliğinden vaz geçerek delicesine Allah’a yönelmesidir! İman, insan varlığının derin bir dinamizmine tekabül etmektedir. Böyle bir iman güven, aşk ve umut duygularıyla birlikte bulunur. Tıpkı bir bebeğin kendisini tam bir güven içerisinde annesinin kollarına bırakması gibidir iman! Çünkü bir bebek kendisini annesinin kollarına bıraktığında aslında bütün varlığını ona teslim etmektedir. Böyle bir teslimiyet tam bir güvene dayanmaktadır. İşte iman Allah karşısında böyle bir haleti ruhiyeye sahip olmaktır. İmanın tıpkı kimyasal bir iksir gibi olduğunu unutmamak gerekir. Aşk gibidir iman, öyle herkese nasip olmaz. Çünkü iman oldukça nadir rastlanan bir mücevherdir. Bunun dışındaki her şey imanın tezahür kalıplarından başka bir şey değildir.
MANA YAYINLARI: 0212 533 05 35 / www.ilimyurdu.com