Tunus’taki Seçim Sonuçları ve Nahda

Taha Kılınç, Tunus’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdiği yazısında sonuçların Nahda açısından siyasi deprem niteliği taşıdığını söylüyor.

Taha Kılınç’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı yazısı (18 Eylül 2019) şöyle:

Siyasi Deprem

Tunus’ta geçtiğimiz pazar günü (15 Eylül) düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimleri, kelimenin tam manasıyla “siyasi deprem” olarak ifade edilebilecek bir netice ortaya çıkardı. Tüm tahminlerin aksine, anayasa hukuku profesörü Kays Saîd ve medya patronu Nebîl Karvî, 13 Ekim’de yapılması beklenen ikinci tura katılmaya hak kazandı. Sonuçlar, hem finalistlerin kimliği ve siyasî duruşları hem de iddialı adayların sürpriz bir şekilde saf dışı kalması sebebiyle oldukça şaşırtıcıydı.

Yüzde 18,4 ile sandıklardan birinci çıkan Prof. Dr. Kays Saîd, 1958 doğumlu, hayatı sürekli akademinin içinde geçmiş, hukukçu kimliğiyle görüşlerine sıklıkla başvurulan bir isim. 1990’lardan bu yana sürekli bilimsel faaliyet içinde yer alan ve çok sayıda eser veren Saîd, akademik kariyerinin dışında, özellikle fasih Arapçaya düşkünlüğüyle ünlü. Üniversitedeki derslerinde, halka açık konuşmalarında, televizyon programlarında, kısacası kendisine mikrofon uzatılan bütün ortamlarda, Kays Saîd, dinleyenleri mest eden duru bir Arapça ile konuşuyor. Tunus gibi Fransızcanın adeta ana dil konumunda olduğu bir ülke için, bu özellik gerçekten sıra dışı. Saîd’in klasik Arapça ısrarı önceleri hafif bir istihzâ ile karşılansa da, şimdi artık onun alamet-i fârikasına dönüşmüş durumda.

2014’teki bir röportajında, şimdiye kadar hiç oy vermediğini ve bundan sonra da vermeyi düşünmediğini belirten Kays Saîd, kendisinin birinci geldiği seçimde de yine bizzat kendisine oy vermemiş. Bu ilginç tavrını da, “Seçimi tamamen halk yapsın, halk neyi ve kimi isterse o olsun” şeklinde izah ediyor.

Seçim kampanyasına başlarken herhangi bir siyasî, ekonomik veya dinî gruptan destek almayan Kays Saîd, yıllardır kendisini izleyen ve okuyan öğrencileriyle birlikte hareket etti. Afiş, reklam, ilân gibi pahalı yöntemlerden kaçınan Saîd ve destekçileri, Tunus’un bütün şehirlerinde sokak sokak, kapı kapı gezerek siyasî çalışma yürüttü. İlk başlarda -tıpkı fasih Arapça ısrarı gibi- küçümsenen bu durumun da Tunuslular nezdinde kabul gördüğü anlaşılıyor.

Kays Saîd, klâsik Arapça konuşmaktaki ısrarında da görüldüğü üzere, Arap kimliğini oldukça önemseyen bir şahsiyet. Ancak, sırf kavmiyetçilik yönünden bir önemseme değil bu. İslâm, ona göre, Arap kimliğinin esas unsuru. Örneğin, Tunus’ta geçtiğimiz aylarda ciddi şekilde tartışılan “kadınla erkeğin mirasta eşit pay alması” meselesinde, Kays Saîd’in tavrı oldukça net. Kendisine bu konu sorulduğunda, verdiği cevap şu: “Kadınla erkek mirasta eşit pay alamaz. Kur’ân’ın ifadesi açık ve net.” Saîd, Arap dünyasını ilgilendiren siyasî meselelerde de aynı şekilde açık bir duruşa sahip. İsrail ve işgal konusunda söyledikleri şöyle: “Biz şu anda Siyonist Oluşum [İsrail’i böyle tanımlıyor] ile savaş halindeyiz. Savaşmakta olduğumuz, halkımızı paramparça eden, Arap topraklarını işgal altında tutan birileriyle ilişkilerimizi normalleştirmek, en büyük ihanettir. Kim böyle davranırsa, hesabını verir. Bugün hesap vermezse, halkımız bir gün hesabını sorar.”

“Siyasî hayatınızda örnek aldığınız şahsiyet kim?” diye sorulduğunda “Rasûlullah’tan sonra, el Fârûk Ömer bin Hattâb” cevabını veren biri için, yukarıda çizilen tablo herhalde hiç de garip olmamalı.

Prof. Dr. Kays Saîd’le birlikte ikinci turda yarışacak olan medya patronu Nebîl Karvî (d. 1963) ise, eski dönemde, 2011’de devrilen Cumhurbaşkanı Zeynelâbidin bin Ali’nin en yakın adamlarından biriydi. Kardeşi Gâzî ile birlikte kurduğu reklam şirketiyle sadece Tunus’ta değil, bütün Kuzey Afrika’da iş yapan ve servetine servet katan Karvî, 2007’de İtalya eski Başbakanı Silvio Berlusconi ile ortak olarak “Nesme” isimli televizyon kanalını yayına geçirdi. Bin Ali’nin devrilmesinden sonra, yine eski dönemin üst düzey isimlerinden, Cumhurbaşkanı Becî Kâid es-Sebsî ile yakın çalışan Karvî, birçok Tunuslunun gözünde eski rejimin simgelerinden biri. Ancak onu farklı kılan bir husus, 2016’da henüz 20 yaşındayken trafik kazasında ölen oğlu Halîl adına kurduğu vakıfla Tunus’un dört bir yanında yürüttüğü yardım çalışmaları. “Halîl Tûnis” adlı vakıf, seçim kampanyalarının başlamasından çok önce, Tunus’un her yerinde yemek ve kıyafet dağıtıyor, okul yardımları yapıyor, iftar yemekleri veriyor ve Nebîl Karvî’nin namını adeta yeniden inşa ediyordu.

Zaten ciddi bir ekonomik darboğazda bulunan Tunus’ta kitlelere kendisini böylece benimseten Nebîl Karvî, seçimlere iki hafta kadar kala “kara para aklama” suçuyla hapse atıldı. Bu durum, seçmen nezdinde şöhretini artırmaktan başka bir işe yaramadı. “Hapis cezası almasaydı, seçimden ikinci çıkamazdı” diyen siyasi gözlemci çok. Şimdi Tunus’ta, Karvî’nin yarıştan tamamen men edilmesi ve ikinci tura katılamaması ihtimali konuşuluyor. Böyle bir durumun, seçmeni daha fazla kızdıracağına ise şüphe yok elbette. Yargı yoluyla seçime müdahale, her ülkede kitlesel öfkeye yol açıyor.

Seçim sonuçları, herhalde en çok Nahda Hareketi’ni şaşırtmış olmalı. Râşid Gannûşî’nin şahsen katıldığı yoğun bir kampanya yürüten Nahda, aday Abdulfettah Mûrû’nun sempatik yüzünden faydalanmayı düşünürken, üçüncülüğü güçlükle elde edebildi. Seçimlere katılım oranının 2014’ten bu yana yüzde 64’ten yüzde 45’e düştüğünü de hesaba kattığımızda, Nahda’nın Tunus toplumunun (özellikle de gençlerin) gözünde hâlâ bir umut olup olmadığının sorgulaması, hareketin yönetim katlarında mutlaka yapılıyordur.

Öyle görünüyor ki: Râşid Gannûşî, bütün mesaisini, liderlik ettiği siyasî hareketin teorik zeminini oluşturma ve dünyaya anlatma yolunda sarf ederken, Tunus toplumunun acil ve güncel ihtiyaçları, siyasetin pratiğini de yeniden yazdırıyor. Her yerde olduğu gibi.

Yorum Analiz Haberleri

İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme
İslam düşmanları neden Müslüman mezarlığına defnediliyor?
Geçmişimiz ve unutma sorunu