Karar'ın 'Görüşler' ekinde yer alan Selman Büyükkara imzalı Tunus'daki son gelişmeleri konu alan makaleyi okurlarımız için iktibas ediyoruz.
25 Temmuz Pazar akşamı askeri komuta kademesi ve güvenlik yetkilileriyle yaptığı toplantının akabinde bir video yayınlayan Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, anayasadan aldığı yetkiyle Milli Meclisin tüm yetkilerini dondurduğunu, milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya aldığını, Başbakan Meşişi’yi görevden azlettiğini ve kendi atayacağı bir başbakan ile yürütme erkini eline alacağını kamuoyuna ilan etti. Bunun ardından mecliste en çok sandalye sayısına sahip Nahda Partisi lideri ve Meclis Başkanı Raşid Gannuşi, Said’in bu kararını anayasanın ilkel bir yorumlaması şeklinde değerlendirerek “anayasal darbe” olarak nitelendirdi. Tunus’ta yaşanan bu kriz, Arap Baharı’nın başladığı yerde son bulacağı düşüncesine ve Tunus devriminin başat İslamcı toplumsal hareketi Nahda’nın geleceğine ilişkin kaygılar doğurdu.
Kendisi de bir anayasa profesörü olan Kays Said, Tunus Anayasası’nın 80. maddesinde tanımlanan ‘sıra dışı koşulların gerektirdiği önlemleri alma’ yetkisine dayanarak bu kararı aldığını duyurmuştu. Her ne kadar Gannuşi bu kararın hukuki olmadığını savunsa da, bu Said’in anayasaya dayanarak aldığı ilk tartışmalı karar değil. Kays Said, 2020’nin Ağustos ayında yeni hükümet oluşturma sürecinde, Anayasa’nın 89. maddesini öne sürerek partilerin başbakan adaylarını baypas edip kendi belirlediği Hişam el-Meşişi’yi partilerden bağımsız teknokrat bir hükümet kurmakla görevlendirmişti. Bu aynı zamanda, Türkiye hükümetiyle görüşmeler yapmak gibi siyasi eylemlerde bulunması sebebiyle Gannuşi’nin yetkilerini aştığını düşünen Said için Nahda’nın başbakan adaylarını etkisizleştirmeye yönelik bir hamleydi. Fakat yine de Meşişi’nin meclisten güvenoyu alabilmesi Nahda’nın tutumuna bağlıydı. Nahda ise bu kabinede kendi partisinden bir bakan olmamasına rağmen Meşişi lehine oy verip bir meclis krizinin önüne geçerek demokratik bir tutum sergiledi.
Ocak 2021’de gerçekleşen kabine revizyonu ise şu an yaşadığımız darbenin siyasal zeminini hazırladı. Meclis Başkanı Gannuşi hükümet verimliliğinin arttırılması için kabine değişikliği talebinde bulunmuştu. Bu çağrıdan yaklaşık bir hafta sonra Meşişi bir kabine revizyonuna giderek teknokrat isimlerden oluşan kabinesindeki 25 bakandan 11’inde değişikliğe gitti. Daha evvel Meşişi zaten farklı sebeplerle üç bakanı görevinden almıştı. Özellikle Kays Said’in ilk kabinede olmasını istediği Kültür Bakanı Velid ez-Zaidi’nin Meşişi tarafından görevden alınması Said’e yönelik bir mesaj olarak yorumlanmıştı. Öte yandan Said de Meşişi’nin bazı yüksek rütbeli bürokrat atamalarını geri çevirmişti. Meşişi’nin yeni kabinesi meclisten güvenoyu almasına rağmen, Cumhurbaşkanı Said, hükümetin yapısında bir değişiklik yapılması durumunda bakanlar kurulunda istişare edilmesini zorunlu kılan anayasadaki 92. maddeyi ve kadın-erkek fırsat eşitliğini ortaya koyan 46. maddeyi öne sürerek bakanları yemin törenine çağırmadı ve kabine revizyonu krizini başlatmış oldu. Aynı zamanda Said, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimindeki gereken yeterli oy sayısını düşüren yasa değişikliğini Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle onaylamayı reddetti ve kendi hamlelerinin önünde bir kontrol mekanizması oluşturacak olan Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasının önüne engel koydu.
Kabine revizyonuna ilişkin kriz devam ederken Cumhurbaşkanı Said’in bazı demeçleri, darbe söylentilerinin aylar evvel Tunus’ta yankılanmasına sebep oldu. Kays Said, Gannuşi’nin de katıldığı Tunus İç Güvenlik Güçleri Günü’nün 65. Yılı için düzenlenen törende, 1982’de iç güvenliğe dair çıkan yasaya atıfta bulunarak ve içişleri bakanı ile başbakanın görev tanımlarını hiçe sayarak kendisinin tüm güvenlik güçlerinin başkomutanı olduğunu söyledi. Yine Said, Ramazan ayında ordu subaylarının katıldığı iftar programının ardından yaptığı konuşmada, kendisinin başkomutan olmadığına yönelik hukuki eleştirilere, “anayasal bir hukuk metnine yapılan yorumlar üzerinden devletin vurulmaya çalışılması ve devletin içeriden bölünmesinin” devleti tehlikeye düşüreceğini söyleyerek cevap verdi. Önce Said’in kendisini başkomutan ilan etmesi, ardından da ordu mensuplarının önünde partileri hedef alarak devletin bütünlüğüne yaptığı güçlü vurgu Tunus’ta Said’e yönelik eleştirileri ve tartışmaları alevlendirdi. Nitekim, Mayıs ayının 23’ünde Middle East Eye, Said’in danışmanları tarafından hazırlanan ve çok gizli etiketiyle Said’e sunulan darbe planına dair sızdırılan bir dokümanın haberini yayınladı. Tunus gündemini derinden sarsan bu haber karşısında Said, ne darbe tarafında ne de “meşruiyetin dışına çıkanların” tarafında olduğunu söyleyerek, aslında darbe planlarını tümden reddetmek yerine partilere üstü kapalı bir tehditte bulunmuştu.
25 Temmuz günü yüzlerce kişi hükümetin istifası ve meclisin feshedilmesi talebiyle meclis binasının önünde toplandı. Aynı günün akşamı Cumhurbaşkanı Said yayınladığı videoda meclisi 30 günlüğüne feshettiğini, dokunulmazlıkları askıya aldığını, Başbakan Meşişi’yi azledip yönetim erkini eline aldığını duyurdu. Bu karar karşısında halkı barışçıl mücadeleye çağıran Gannuşi önce parti merkezine ardından Meclis binasına giderek darbeye karşı çıktığını ilan etti. Said ise, muhtemel protesto ve halk hareketinin önüne geçmek amacıyla 30 gün sokağa çıkma yasağını yürürlüğe koydu.
En büyük halk desteğine sahip olmasına rağmen şimdiye kadar milli uzlaşma için tavizler veren İslamcı Nahda partisi ve liderliğine bakarsak, tüm bu süreçte demokrasiden, kamusal özgürlüklerden ve tam parlamentarizmden yana bir tutum sergilemiş olsalar da parti içinde belli revizyonlar yapmaları zorunlu gözüküyor. Partinin girdiği seçimlerde oy oranlarını düzenli olarak düşürmesi, bu süreçte parti içerisinden lider kadrosuna yönelik eleştirileri doğal olarak yükseltmişti. Hareketin genç kuşağı mevcut lider kadroyu “devrim öncesinde kalmış” eski tip siyaset yapmakla suçlarken; partinin üyelerinin bir kısmı da Gannuşi’nin uzun süren parti başkanlığından şikâyetle Nahda’nın lider merkezli bir partiye dönüşmesinden endişe duyduklarını ifade etmişlerdi. Nitekim 100 kadar Nahda üyesi Gannuşi’nin üçüncü dönem parti liderliği için aday olmamasını talep eden bir dilekçe imzaladı ve bundan birkaç hafta sonra Gannuşi’nin eski siyasi danışmanı Lütfi Zeytun partiden istifa ettiğini duyurdu. Ayrıca, Temmuz 2020’de Meclis Başkanına yönelik düzenlenen güven oylamasından Gannuşi kıl payı bir farkla kurtulmuştu.
Said’in Anayasa’ya dayandırarak yaptığı siyasi hamlelerin karşısında denge ve kontrol mekanizması olarak işlev görecek bir Anayasa Mahkemesi’nin bulunmaması öyle görünüyor ki yaşanan krizi de çözümsüz hale getirmekte. Ayrıca, bir önceki parlamento (2014-2019) sürecinde ülkenin en büyük iki partisi Nahda ve Nida Tunus’un arasındaki anlaşmazlık neticesinde mahkeme üyelerini seçememelerinin bugünkü krizde Said’in hamlelerini kolaylaştıran bir işlev gördüğü de unutulmamalı.
Öte yandan, Covid-19 salgınından dolayı iyice kötüleşen ekonomik durum nedeniyle halk mevcut hükümetin icraatlarından zaten memnun değildi. Said’in bu hamlesinden sonra ekonomide ciddi bir düzelme olmaz ise halk nazarındaki meşruiyet sorunu daha da derinleşebilir. Her ne kadar Said’in arkasında BAE ve Suudi Arabistan desteği olduğuna dair güçlü işaretlerii olsa da, ABD ve AB’nin demokrasi ve istikrarın altını çizdikleri açıklamaları göz önüne alındığında, ekonomik düzelme yolunda gerekli olan yatırımların kesilmemesi için Batı ülkelerine ihtiyaç duyacak olan Said’in, daha radikal ve dışlayıcı hamlelerden uzak duracağı ve kendi kontrolünde bir erken seçime gideceği yahut seçime dayalı bir başkanlık sistemi için çabalayacağı ihtimali güçlü gözüküyor. Nitekim, 2019 yılındaki seçimlerde fon aldıkları gerekçesiyle aralarında Nahda’nın da bulunduğu üç büyük parti hakkında açılan soruşturmalar, bu süreçte Said’in kendi kontrolündeki bir siyasal değişiklik için bu tür hukuki araçları da kullanarak partileri elinden geldiğince köşeye sıkıştırma niyetinde olduğunu göstermekte.
Yaşananlara baktığımızda, Nahda’nın ve Gannuşi’nin Said’in hamlesine karşı gösterdiği hızlı reaksiyon ve bunu açıkça bir darbe olarak nitelemesi Said’i ulusal ve uluslararası kamuoyu karşısında bir ölçüde zora sokmuş görünüyor. Nitekim Said bu kararını tevil ederek meşruiyet kazanmaya çalışıyor ve ulusal parti ve sendikalarla “uzlaşma” görüşmelerini sürdürüyor. İlk aşamada Nahda’nın ve Gannuşi’nin de bu görüşmelere katılacağını öngörebiliriz. Öte yandan, Mısır’daki Müslüman Kardeşler tecrübesinin de farkında olan Gannuşi, Said’ten yana tavır alan ordu ve ayrıca darbe karşıtları ve destekçileri olarak kutuplaşmış halk karşısında kendi tabanına yönelik bir direniş çağrısında bulunmayacaktır. Fakat Said’in daha radikal kararlar alma ihtimalinin de masada olduğu bir senaryo için Nahda’nın siyasi partiden ayırdığı “İslamcı-dinî” toplumsal hareketinden daha fazla şeyler bekleyeceği ve bu beklentiye dönük cemaatsel planlamaları gündemine alacağı düşünülebilir.