Tunus ve Cezayir’de halkın yapılan zamları protestosu kısa sürede isyana dönüştü. Cezayir’de sokaklar şimdilik sakinleşmiş gibi gözükse de galeyan devam ediyor. Tunus ve Cezayir hükümetleri yaptıkları zamlarda geriye adım atmak zorunda kaldılar. Bin Ali ise pazartesi günü televizyondan halka epey vaatlerde bulundu.
Madem bu vaatleri verebiliyordun da, sokak patlamadan önce neredeydin be adam, demezler mi? Demek ki gıcırdamayan kapı kolunu yağlamazlar!
Ortaya çıkan tablo şu: İki ülke halkları da köşeye sıkışmış ve patlamaya hazır. Metazori yöntemlerle yönetilmek insanları canından bezdirmiş. Sokağın sesi duyulsun istiyorlar. Sadece geçen pazar günü yapılan protestolarda, basına düşen rakamlara göre, Tunus’da 25 kişi emniyet güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.
Kuzey Afrika Arap ülkelerinde asker ve istihbarat kökenli yöneticiler ülkelerine deli gömleği giydirmiş, sopayla yönetiyorlar. Bizim olsun varsın fakir olsun, insan hakları olmasın, dış dünyaya kapalı olsun, insanlar aç ve işsiz olsun, ama yeter ki statüko devam etsin havasındalar.
Cezayir İslâmî Selamet Cephesi (FİS), 26 Aralık 1991’de seçimleri büyük bir farkla kazanmıştı. Statüko sarsılmıştı o zaman. Lâkin Yüksek Güvenlik Konseyi anayasal bir darbeyle seçimleri iptal ederek yönetime el koymuştu. Yeni iktidar organı olarak bütün yetkiler Devlet Konseyi’nin elinde toplanmıştı. Olağanüstü hâl ilan edilmiş ve 4 Mart 1992’de FİS kapatılmıştı. Sonuç, 10 yıl süren iç savaş ve 100 binin üzerinde hayatını kaybeden insan...
Statüko kazansa da kaybeden Cezayir olmuştu...
Tunus ise barışçıl yöntemleri kullanan İslâmcıları bile tasfiye etmiş durumda. İslâmcılar ülkeyi Ortaçağ karanlığına götürecek yaveleriyle halkı açlığa mahkûm etmiş, hem de ilericilik adına.
Hukuk dışı şiddeti bir yöntem olarak benimsemiş. Her türlü baskı var, işkence var, muhalifleri tehcire zorlamak var... İşin kötüsü bunların hesabını soracak bir hukukî mercî de yok.
İnsan haklarının izini Sudan’da arayan Batı bu ülkeyi bölerken Kuzey Afrika’da aynı insan haklarını görmezden geliyor. Zaten yapılanların arkasında hep onlar yok muydu? İnsan hakları diye Sudan’ı bölenler, Cezayir ve Tunus yönetimlerine destek vermeseydiler bunlar ayakta kalabilirler miydi sanıyorsunuz?
Batı’nın tipik çifte standardı işte...
İşin trajikomik yönü de, Tunus ve Cezayir’in, dünyaya, yapılan zulümleri görmeyin yoksa İslâmcılar iktidara gelir demeleri. Zamanında Tansu Çiller’in Amerika’ya dediğini yani.
Yolsuzluklar kurumsallaşmış. Gelir dağılımı âdil değil. Şeffaflık arasan bulamazsın. Hukuk kağıt üzerinde. Ellerinden gelen tek şey, dünya sisteminin ortak düşmanı “İslamcılar”ı işaretleyerek “düşmanımız ortak” mesajları vermek.
Ülke aç kalsın, yolsuzluklar devam etsin, statüko sürsün ama sakın İslâmcılar nefes almasınlar!
Hâlbuki sokaklara dökülen insanların derdi İslâmî bir rejim getirmek değil. Onlar, yöneticilerden kendi iradelerine kulak vermelerini istiyorlar. Ülkelerini daha fazla dışa kapatamayacaklarını söylüyorlar. Haklarını istiyorlar kısacası.
Statüko ise, laikliğe sığınarak ömrünü uzatma derdinde. Anlaşılan İslâm karşıtlığı birilerinin hep ekmek kapısı...
YENİ AKİT