Tunus Neden Hedefte?

Yaşanan son gelişmelerden, Tunus'un istikrarsızlığa itilerek, antidemokratik bir girdabın içine çekilmeye çalışıldığı anlaşılıyor.

Analiz: Osman Kağan Yücel / AA

“Arap Baharı” olarak bilinen dönemden sonra benzer süreçleri yaşayan diğer ülkelere nazaran siyasi istikrarını sağlayan, demokratik geçiş sürecini ufak yol kazalarına rağmen başarıyla devam ettiren Tunus, yaşadığı olumlu tecrübeyle Arap dünyasında önemli bir örnek olarak ortaya çıkıyor. Bu sürecin olumlu seyretmesi her ne kadar bölge istikrarı için önemli olsa da, Libya’daki gelişmelerde anahtar ülkelerden biri olması ve özellikle demokrasi tecrübesinin hem bölgede hem de ülkede tasarruf sahibi ülkelerin çıkarlarıyla ters düşmesi nedeniyle Tunus hedefe oturtulmuş durumda.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan merkezli sosyal medya hesaplarının Tunus’ta Nahda lideri ve Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi hakkında ortaya attığı asılsız iddialarla başlayan, iç karışıklık ve darbe söylentilerinin servis edilmesiyle devam eden bu süreç, Tunus’un eski Cumhurbaşkanı Munsif el-Marzuki’nin, BAE ve Suudi Arabistan’ın eski rejimi ihdas etmeye çalıştığı yönündeki açıklamalarıyla odak noktası haline geldi. Yaşanan son gelişmelerle ülkenin istikrarsızlığa itilerek BAE’nin tahakkümünde antidemokratik bir girdabın içine çekilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Burada, dış politik kapasiteleri sınırlı iki Körfez ülkesinin Afrika kıtası genelinde neyi amaçladıkları ve Tunus özelindeki müdahalelerinin altında hangi nedenlerin yattığı, sorulması gereken iki soru olarak karşımıza çıkıyor.

BAE ve Suudi Arabistan’ın Afrika’daki müdahaleci politikaları

BAE ve Suudi Arabistan’ın Afrika politikaları özelinde iki önemli eğilimden bahsedilebilir. Bunların ilki, bu iki ülkeyle Afrika ülkeleri arasında devam eden resmi, siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkilerdir. İkinci ve son yıllarda karşımıza sıkça çıkan eğilim ise içişlerine müdahalelere varan, yönetim değişiklikleri tasarlayan, ekonomik ve siyasi tahakkümü arzulayan dış politika ve diplomatik teamüllere aykırı müdahalelerdir. Bunun en açık örneği BAE’nin Afrika Boynuzu’ndaki bazı ülkelerdeki tasarruflarıdır. Son dönemde ise Libya’da darbeci general Halife Hafter’in ekonomik ve askeri olarak BAE ve Suudi Arabistan tarafından desteklendiği ve bu yasadışı aktörün başrolde olduğu bir Libya tasarlandığı gözlemlenmektedir.

Tüm bu müdahalelerin nedenlerini üç ana başlıkta şu şekilde sıralayabiliriz: Birincisi, BAE ve Suudi Arabistan Afrika ülkelerinin ekonomik potansiyellerinden yararlanmak ve kendi siyasi, askeri, ekonomik güvenliklerini sağlamak için, iddialı bir şekilde bu bölgede varlıklarını tesis etmeye çalışıyorlar. İkincisi, bu ülkeler Afrika’yı kendi istedikleri şekilde tasarlayabilecekleri veya müdahalelere açık, küresel siyasi arenada artan statülerini kanıtlayabildikleri, nispeten gözlerden uzak bir alan olarak görüyorlar. Üçüncüsü, Türkiye ve Katar gibi, Afrika ülkelerinde siyasi ve ekonomik etkinliği olan ülkeleri kendilerine karşı bir tehdit olarak görüyorlar.

Arap Baharı sonrası Tunus-BAE ilişkileri

Zeynel Abidin bin Ali döneminin ardından siyasi istikrarda olumlu ivme yakalayan Tunus, benzer süreçten geçen Mısır’da Muhammed Mursi’ye yapılan askeri darbenin akabinde Abdulfettah es-Sisi yönetiminin iktidara gelmesine benzer bir akıbete uğrama endişesi yaşamışsa da bu süreci en az hasarla atlatabildi. Bu süreçte BAE ve Tunus ilişkileri, Cumhurbaşkanı Munsif el-Marzuki’nin, Mursi’nin serbest bırakılması gerektiği yönündeki açıklamasıyla gerginleşti ve ilginç bir şekilde, taraf ülke Mısır’dan önce BAE, Tunus’taki elçisini geri çekti. Tunus’taki demokrasi tecrübesinden duyduğu rahatsızlığı verdiği tepkilerle açığa çıkaran BAE’nin 2018 yılında Tunuslu kadınların BAE’ye ait havayolu şirketi Emirates ile uçmalarına yasak getirmesi ve Tunus’ta aynı yıl içinde başlayan gösterilere el altından destek vermesi, demokratik geçiş sürecindeki başarısı sebebiyle Tunus’u cezalandırmak olarak yorumlandı. Tunus’ta gerçekleştirilen parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kays Said’in cumhurbaşkanı seçilmesi ve Nahda’nın parlamentoda çoğunluğu sağlayıp yeni kurulan hükümette temsil sayısı bakımından önemli bir konumda olması, BAE’nin bu ülke özelindeki darbe hırslarını yeniden körüklemişe benziyor. Hiç şüphesiz BAE’nin Tunus yaklaşımında, Libya’da Hafter’in hezimete uğraması ve Türkiye’nin Akdeniz/Kuzey Afrika’daki jeopolitik açılımlarının başarılı olması da etkili oldu.

Gannuşi neden hedefte?

Tunus’un zikredilen süreçte başarılı olmasındaki kilit isimlerden biri, gerginlikten uzak yaklaşımı ve akil siyasetiyle öne çıkan, uzun yıllar ülke dışında yaşamak zorunda kalmış, Nahda hareketi lideri Raşid el-Gannuşi’dir. Gannuşi izlediği politikalarla Nahda’ya atfedilen tüm olumsuzlukları boşa çıkartmış ve ülkenin istikrar kazanmasında önemli rol oynamıştır. Son dönemde BAE ve Suudi Arabistan’ın hedefinde olmasında bu yaklaşımları ve izlediği siyaset etkili olmuştur. Gannuşi’nin, dolayısıyla Nahda’nın hedefte olmasında, BAE ve Suudi Arabistan’ın Arap Baharı sonrasında oluşturdukları “terör” konseptinin doğrudan bir etkisi bulunuyor. Kendileri için bir tehdit olarak gördükleri Müslüman Kardeşler’i “terör örgütü” olarak tanımlamaları, Nahda’yı da Müslüman Kardeşler’in bir uzantısı olarak kabul etmeleri en önemli faktörler arasında. İslamcılık geleneğinin Arap demokratikleşmesindeki olumlu etkilerinin ortadan kaldırılarak tıpkı Mısır’da olduğu gibi siyaset dışına itilmesi, hatta “terör” konsepti içinde telakki edilmesi, BAE ve Suudi Arabistan’ın bölge politikalarının merkezinde yer alıyor. Ayrıca Gannuşi’nin Türkiye ile yakın ilişkiden yana olması ve Libya’daki meşru hükümeti desteklemesi ve bölgede oluşan yeni dengelerde Gannuşi’nin etkin bir role sahip olduğu Tunus’un konumu, BAE’nin bölge politikaları için önemli bir gedik oluşturmakta.

Libya süreci ve Tunus’un jeopolitik konumu

Hiç şüphesiz BAE’nin Tunus’a duyduğu “ilginin” altında, Türkiye’nin Akdeniz’deki başarılı jeopolitika ve dış politika açılımları kadar, Libya’daki siyasi ve askeri sürecin Libya hükümeti lehine ve Abu Dabi yönetiminin aleyhine işlemesi de yatıyor. Libya’nın ve Trablus’un komşusu olması ve Akdeniz’deki konumu dolayısıyla Tunus jeopolitik bakımdan önemli bir konumda bulunuyor. Halihazırda BAE’nin ekonomik ve siyasi tahakkümü altındaki Mısır gibi Tunus da Hafter yanlısı koalisyonda yer alırsa, böyle bir koalisyon Libya’daki süreci doğrudan etkileme kapasitesine sahip olabilecektir. Ayrıca bu üç ülkede oluşabilecek BAE uydusu yönetimler sadece Kuzey Afrika politikasını değil, doğrudan Akdeniz’deki rekabeti derinden etkileme kapasitesine sahip olacaktır.

*

[Osman Kağan Yücel Afrika Araştırmaları Merkezi’nde (AFAM) araştırmacı, Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde (AKEM) ise koordinatör yardımcısıdır]

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!