Tunus Devrimi: Onur, Özgürlük ve Islah Süreci…

ZEHRA TÜRKMEN

Büyük sıkıntıların, acıların yaşandığı, âlimlerin ve muhalif liderlerin katledilerek toplumun sindirildiği ve din ile irtibatının yok edilmeye çalışıldığı, Burgiba yönetimi altında tam bir diktatörlük ve darbeci bir yapıyla ayakta durmaya çalışan Tunus.

Bin Ali döneminde özellikle 1990’lıyıllarda birçok Müslüman’ın hapsedildiği, başörtüsünün yasaklandığı, 30 binden fazla insanın tutuklandığı dayatmaların, baskıların ve zulümlerin boy gösterdiği ülke.

17 Aralık günü kendini ateşe veren bir gencin ölümü ardından sıkışmış öfkesi alevlenen ve 50 yıllık zincirlerini kırarak devrime yürüyen, özgürlüğe yürüyen yaseminler ülkesi.

Ve 17 Aralıkta başlayan devrim kıvılcımının ardından özgürlüğüne kavuşarak yaralarını sarmaya çalışan Tunus’ta “Ulustan Ümmete Gezi Grubu” olarak bir araya geldik. Yazar, gazeteci, akademisyen, cemaat ve kuruluş temsilcilerin bulunduğu 45 kişi ile yapılan gezi üç gece dört gün sürdü. Tunus gezimiz esnasında birçok önemli isim ile görüşmeler yaparak Tunus’ta devrim öncesi ve sonrası gelişmeleri yakından takip etme ve ayrıca tarihi mekânları ziyaret etme fırsatı bulduk.

İlk gün Nahda Hareket Partisi’nin Genel Başkanı ve hareketin önderi Raşid Gannuşi ile Hammamat semtinde kaldığımız otelde görüşme imkânımız oldu. Gannuşi konuşmasındaİstanbul’un bütün ümmetin tarihi olduğunu ifade etti. Tunus’ta gerçekleşen devrim ile Bin Aliy’i devirerek devrim sonrasında halkın kendisini yeni yeni keşfettiğini ve bunun sayesinde de özgürlük alanının açıldığını belirtti. Gannuşi Tunus’ta şu an bir geçiş dönemi olduğunu ve bu dönemin hayırla sonuçlanmasını ifade ederken toplumun aynı zamanda aceleci olduğunun altını çizdi. “50 yıldır diktatörlüğün hâkim olduğu topraklarda devrim ile bir günde insanlara haklarınıverilmesi bekleniyor, oysa deprem olan bir yere bina inşa edilmez. Bir ağacıdiktikten hemen sonra meyvesini beklemek yanlıştır. Meyvesini yemek için zamana ihtiyaç vardır.” şeklinde izahta bulundu.

Tunus programımızdaki ikinci görüşmemizi insan haklarıve yardım kuruluşu olan “Emel Cemiyeti”Genel Direktörü Nasreddin Bahri ile gerçekleştirdik. Emel Cemiyeti ilk kurulduğunda sadece mahkûm ailelere gıda ve para yardımı yapan hayır kurumu olarak faaliyet göstermiş. Fakat baskı ve zulümler sonucunda cemiyet bütün alanlarda çalışma yapmaya başlamış. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim çalışmaları yapan Emel Cemiyeti sözcüsü Nasreddin Bey, devrimin ilk anından itibaren sokaklarda olduklarının ayrıca devrim öncesinde de ve sonrasında da kadınların aktif rol aldıklarını önemle vurguladı. Erkekler hapisteyken dışarıda onur ve ahlaklarıyla ayakta durmaya ve çok zor şartlar altında ailenin iaşesini kazanmaya çalışanların kadınlar olduğunu belirtti.

Bir sonraki görüşmemiz ise, Nahda Partisi’nin Örgütlenme Başkanı Amir El Üreyid ile oldu. Üreyid Tunus’ta onlarca yıl vatandaşların devletin çizmesi altında yaşadığını ancak 14 Ocak Devrimi’nden sonra devletin vatandaşın ayakları altına indiğini belirtti. Devrimlerin kendi geçmişleriyle hesaplaşırken iki yol izlediklerini belirten Üreyid, kimilerinin Fransa, Bolşevik ve İran devrimleri gibi kıyım yolunu seçtiklerini, kimilerinin de geçmişe takılmayıp geleceğe baktıklarının altını çizdi. Ve kendilerinin ikinci yolu seçerek geleceğe bakmanın yolunu tercih ettiklerini söyledi.

Tunus gezimiz esasında Nahda Hareketi’nin merkez binasını ziyaret etme fırsatımız da oldu. Bu ziyaretimiz de Parti’nin bürosal faaliyetleri hakkında bilgilerde elde ettik. Ziyaretimizin en çarpıcı görüşmelerinden birisini de Nahda Hareketi’nin icra kurulu üyesi ve halkla ilişkiler sorumlusu Muhammed el Arkut ile gerçekleştirdik. Arkut devrim öncesi 16 yıl cezaevinde kalmış. Ve bu sürecin 14 yılını hücrede akıl almaz işkenceler görerek geçirmiş. 14 yıl boyunca sistematik işkence gören Arkut “tavuk çevirme” denilen işkence çeşidinden tutun, elbiselerinin çıkartılarak 30-40 gardiyan tarafından dövülmesi, elektrik verilmesine, Filistin Askısı’na, hanım mahkûmların çıplak şekilde işkence görmesi ve psikolojik işkence yöntemlerine kadar her türlü işkencenin üzerinde denendiğini veya her türlü işkence çeşidini gördüğünü söyledi. Ayrıca Arkud Kur’an-ı Kerimve Fizilali’l Kur’an’ın cezaevine gelmesi için de birçok defa açlık grevi yapmış.

Tunus gezimizde, Kayravan şehrini gezerek Kayravan Camiinde namaz kıldık. Ahmet Ağırakça ağabeyimiz camiinin avlusunda gür sesiyle okuduğu hutbesini dinledik. Tarihi mekân ve çarşılarını da gezdiğimiz Tunus’ta ayrıca Hizbu’t-Tahrir Partisi, Selefileri temsil eden Islah Cephesi ve Tunus İşçi Partisi temsilcileriyle de kısa görüşmeler yapıldı. Son uğrak yerimiz ise namaz kıldığımız Zeytuniyye Camii ve Külliyesi oldu.

4 günlük Tunus ziyaretimizin ümmetin birliği ve dirilişine katkı sağlamasını Rabbimden niyaz ediyorum. Tunus devrimine ve devrimin tüm yürüyenlerine; devrim için hayatlarını, imkânlarını ve geleceklerini ortaya koyan tüm onurlu insanlara selam ediyorum. İnşallah bu kıvılcım başta Suriye olmak üzere tüm dünya halklarının kurtuluşuna vesile olur.