Ergenekon davasında 34 yıl 8 ay hapis cezası alan ve cezaevinde 4 yıl 9 ay kaldıktan sonra Anayasa Mahkemesi kararıyla serbest bırakılan gazeteci ve CHP Milletvekili Mustafa Balbay, 'çok sayıda örgütsel toplantı’ya katılmakla suçlanıyor.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 8 ay sonra açıkladığı gerekçeli karara göre Mustafa Balbay, ‘Cumhuriyet Çalışma Grubu (ÇÇG)’ adlı ekiple dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer arasında köprü görevi gördü. Bu sayede de hükümetin atama ve yasama faaliyetlerinin engellenmesi için yapılan görüşmelere katıldı.
'Suç teşebbüs aşamasında kaldı'
Mahkeme kararında, “Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyeti kapsamında planlanan 'Yakamoz', 'Ayışığı', 'Eldiven' adı verilen darbe yoluyla hükümeti devirmeye teşebbüs faaliyeti içinde aktif olarak yer aldığı, ancak gerek darbeye karşı olan dönemin Genelkurmay Başkanının aşılamaması, gerekse dış desteğin sağlanamaması nedeniyle darbe çalışmalarının amacına ulaşmadığı ve CÇG ekibinin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından 2004 yılı Ağustos ayında dağıtıldığı…” ifadeleri yer alıyor. Devamı şöyle:
“Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlı darbe planları çerçevesinde pek çok eylemin hayata geçirildiği, yani suçun icrasına başlandığı, ancak gerek iç, gerekse dış koşullar nedeni ile sonuçlandırılamadığı anlaşılmıştır. Bir başka deyişle suçun icrasına başlanmakla birlikte sonuç gerçekleşmediğinden, suç teşebbüs aşamasında kalmıştır. İcra hareketlerinin hepsi tamamlanmadığından da suçun eksik teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmiştir.”
Gerekçeli karara göre, Cumhuriyet Çalışma Grubu 7 Ekim 2003’te faaliyete geçirildi ve 2004 Ağustos’ta Şener Eruygur’un emekli olduğu zamana kadar faaliyetlerini sürdürdü.
'Gazetecilikle ilgisi yok'
Mustafa Balbay’ın Danıştay cinayeti sonrası 'Er er Ergenekon, Gel her yere kon' gibi köşe yazıları da ‘kamuoyunda böyle bir gizli örgütün olmadığı algısını oluşturmaya çalışmak’la ilişkilendirildi.
Kararda, “2008’de örgüte yönelik başlatılan soruşturma sürecinde aynı söylemi yayarak soruşturmayı sulandırmaya çalıştığı, örgüt mensuplarına slogan ürettiği, Ergenekon terör örgütünün kontrolü altında bulunan sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine katıldığı anlaşılmıştır.” denildi.
Mustafa Balbay yine Ergenekon sanığı Mustafa Özbek’in kontrolündeki ART’de ‘mevcut hükümeti yıpratıcı propaganda faaliyetlerine’ katılmakla da suçlandı. Mahkemeye göre delillere bakıldığında, Balbay’ın eylemlerinin gazetecilik olarak değerlendirilmesi mümkün değil.
'Darbe zemini oluşturma, gizli bilgileri temin'
Ergenekon davasının gerekçeli kararında, davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan gazeteci Tuncay Özkan ile ilgili bölümler de dikkat çekiyor.
Gerekçeli kararda, tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesiyle 6 yıl kaldığı cezaevinden çıkan gazeteci Tuncay Özkan’ın adreslerinde yapılan aramalarda çok sayıda örgütsel doküman ele geçirildiği hatırlatıldı.
Tuncay Özkan'ın 'örgüt yönetici' olarak tarif edildiği bölüm şöyle:
“Tuncay Özkan'ın 2003-2004 yıllarında başlayan ve ağırlıklı olarak sonraki yıllarda devam eden askeri darbe teşebbüsü eylemine basın yayın ve siyaset alanındaki eylemleri ile katıldığı, o tarihte akim kalan ancak Ergenekon Silahlı Terör Örgütünce toplumda askeri darbe zemini oluşturma amaçlı Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı gibi vahim nitelikteki eylemler ile devam ettirilen cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek eylemine, basın yayın ve sivil toplum alanındaki legal görünüşlü, ancak toplumda kaos ve kargaşa ortamı çıkartarak askeri darbeye zemin hazırlamak amaçlı eylemleri ile katıldığı, örgütsel faaliyetleri kapsamında birçoğu askeri mahiyette olan gizli belgeleri temin ettiği…”
Tuncay Özkan ayrıca sanıkların bir kısmına doğrudan emir ve talimat vermekle suçlandı.
'Örgütsel görüşmeleri telefonda yapmadı'
Gerekçeli kararda, “Aramalarda ele geçirilen doküman içerikleri de sanığın diğer sanıklarla irtibatını teyit etmektedir. Sanığın diğer örgüt mensubu sanıklarla olan görüşmelerinin sayısı, içeriği, süresi, yer ve zamanı dikkate alındığında bu irtibatlarının olağan ve sıradan bir irtibat olmadığı, görüşmelerin örgüt belgelerinde belirtilen amaç ve yönteme uygun olarak sağlandığı, yine bu görüşmelerde örgütün gizlilik prensibine olabildiğince uygun davranıldığı, bu nedenlerle sanığın örgüt mensubu diğer sanıklarla olan irtibatlarının örgütsel nitelikte olduğu…” denildi.
Yani mahkemeye göre Tuncay Özkan ‘örgütsel görüşmeleri’ni telefonla yapmadı ve böylece ‘gizlilik’ prensibine uymuş oldu.
'Cebir ve şiddet kullanarak...'
Tuncay Özkan ile ilgili bölümde 'Cumhuriyet mitingleri'ne de atıf var:
“Sanık Ahmet Tuncay Özkan’ın 2003-2004 yıllarında başlayan ve ağırlıklı olarak sonraki yıllarda devam eden (2007 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde 'Cumhuriyet Mitingleri' adı altında yürütülen) eylemlerini askeri darbeye zemin hazırlamaya yönelik başlattığı, amaç suça yönelik eylemlerini basın yayın ve siyaset alanındaki faaliyetleri ile katıldığı, o tarihte akim kalan ancak Ergenekon Silahlı Terör Örgütünce toplumda askeri darbe zemini oluşturma amaçlı Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay saldırısı gibi vahim nitelikteki eylemler ile devam ettirilen cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek eylemine, basın yayın ve sivil toplum alanındaki legal görünüşlü, ancak toplumda kaos ve kargaşa ortamı çıkartarak askeri darbeye zemin hazırlamak amaçlı eylemleri ile katıldığı, örgüt faaliyeti çerçevesinde birçoğu askeri mahiyette olan gizli belgeleri temin ettiği yasak niteliği haiz eşya bulundurduğu..."
'Belgeler legal iş yapmadığının kanıtı'
Mahkeme, Mustafa Balbay için olduğu gibi Tuncay Özkan hakkında da 'faaliyletlerinin gazetecilikle ilgili olmadığına' karar verdi.
“Sanığın yargılama boyunca sürekli olarak eylemlerinin gazetecilik faaliyeti ve siyasi parti kurma faaliyetleri kapsamında olduğunu ileri sürmesine karşın, ele geçirilen çok sayıda “gizli” ibareli belgelerin devletin güvenliğine ilişkin bilgileri içermesi, yasaklanan bilgileri içeren çok sayıda belgenin bulunması, keza 'Susurluk Raporu' gibi gizlilik derecesi olan belgenin sanıkta bulunması gazetecilik faaliyetiyle izah edilemez. Kaldı ki bu belge ve bilgiler ancak gizlilik kararı veren makamlarca bilinmekte ve bilinmesi gerekmektedir. Gazeteci bile olsa niteliği itibarıyla gizli olan bu belge ve bilgileri temin etmesi mümkün değildir. Oysaki bahse konu gizlilik derecesi olan çok sayıdaki belgelerin sanıkta bulunması bile tek başına sanığın legal işler yapmadığının açık kanıtıdır. Sanığın her fırsatta ve sürekli olarak “benim suçum nedir söylensin!” şeklindeki beyanları da örgütsel tavrını açıkça ortaya koymaktadır.”
'Tehlike oluşturmaya elverişli'
'BizKaçKişiyiz?' platformu ise yine mahkemenin Tuncay Özkan'ın karşısına çıkardığı 'suç' delillerinden biri:
"Sanığın uhdesinde yürüttüğü ve yönettiği 'Bizkaçkişiyiz' platformu, 'Memleket Sevdalıları Derneği' gibi oluşumlarla mevcut yönetim aleyhine halkı kışkırtarak askeri darbeye zemin oluşturacak şekilde demokratik sivil toplum görünümlü eylemlerinin “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” şeklinde tanımlanan amaç suçu işlemeye uygun ve elverişli bir eylem olduğu tartışmasız sabit görülmüştür."
Kararda Tuncay Özkan için, "Suça yönelik eylemi tehlike oluşturmaya uygun ve elverişlidir. Eylemin devamı halinde ise cebir ve şiddetin gerçekleşeceği kaçınılmazdır.” denildi.
(Al Jazeera)