Türkiye’de siyaset üretememenin, siyasi söylem ve icraatlarla toplumda yer tutamamanın en bariz göstergesi (malum) bürokratik mekanizmalardan medet ummaktır. Siyasetsizlik veya anti-siyaset denilen bu çirkin mizaç her dönem kendini belli etse de özellikle seçim süreçlerinde tahammül edilemez düzeyde kendini dayatmaktadır.
Devlet merkezli ve resmi ideolojiye endeksli siyaset/çiler her ne kadar bu durumu yenilmez bir güç ve tartışılmaz bir meşruiyete aidiyet olarak görse ve gösterse de durum aslında tam tersini ispatlamaktadır. Siyaset ve toplum nezdinde oligarşik niteliği tescilli bürokratik mekanizmalardan medet ummak her şeyden önce ciddi bir çaresizliğin ve meşruiyet krizinin göstergesidir çünkü. Peki, bu kapıdan yardım bekleyen, bu yoldan gelecek inşa etmek isteyenlerin akıbeti hayırlı olur mu?
Tasfiyeyi Seçim Değil YSK mı Yapsın?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin birkaç gündür YSK’ya yapmış olduğu çağrılar üzerinde yeterince durulmasa da son derece önemli ve tehlikelidir. Durum özetle şöyle: Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini sabote etmeye, siyasal rekabeti zehirlemeye ve nihayet toplumsal iradeyi ilelebet ipotek altında tutmaya yönelik bir teklifle karşı karşıyayız.
Devlet Bahçeli’nin CHP’yle birlikte Çatı Aday olarak öne çıkardıkları Ekmeleddin İhsanoğlu’nun arkasında durması son derece olağandır elbette. Ancak Bahçeli bunu yaparken sadece İhsanoğlu’nun arkasında durmayıp bir de rakipleri siyaset dışı imkân ve kurumlarla tasfiyeye yönelmekte. Hem Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hem de HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden tasfiye edilmesini talep eden, alabildiğine mantıksız ama bir o kadar da ısrarlı çağrıları acaba hangi endişe ve korkuların göstergesi?
Önce MHP liderinin Başbakan Erdoğan hakkında YSK’dan neyi niçin talep ettiğne bir bakalım: “Erdoğan cumhurbaşkanlığına adaylık vizesi alamayacak kadar şaibeli ve şüphelidir. Aday olamayacak kadar kanunsuzluklara batmış, rüşvet ve yolsuzluğa gömülmüştür. Şayet Türkiye bir hukuk devletiyse, şayet Türkiye’de adalet henüz ruhunu teslim etmemişse Erdoğan’ın adaylığının mutlaka ama mutlaka YSK tarafından reddedilmesi lazımdır.”
Evet, Bahçeli hiç tevil edilemeyecek kadar net, en ufak bir iyi niyet bulunamayacak kadar keskin ve ağır suçlar isnat ediyor kazanma ihtimali en güçlü aday için. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylık süreci ‘mutlaka reddedilmeli’ ki hukuk devleti olunduğu ve adaletin ölmediği ispat olunsun hükmünün sonuçları her hâlükârda büyük bir felakettir.
HDP’nin Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş hakkında Bahçeli’nin sarf ettiği cümlelerin de yenilir yutulur bir tarafı bulunmuyor. Erdoğan hakkında sar ettiği cümlelerin ardına Demirtaş hakkında sarf ettiği cümleleri de koyunca şu kanaatin pekişmemesi mümkün değil: Cumhurbaşkanlığı seçim süreci Bahçeli’yi yokuş aşağı giderken ‘frenleri patlamış’ yüklü bir kamyona dönüştürmüş. Makul ve mantıklı olmayı, ahlaki ve siyasi sorumluluk üstlenmeyi bile-isteye inkâr etmektedir.
Bahçeli aslında YSK’ya muhbirlik yapmaktan öteye son derece kışkırtıcı ve çatışmayı teşvik edici bir pozisyon almaktadır. Demirtaş hakkında kurduğu şu cümleleri okuyunca bu pozisyonun ne kadar tehlikeli bir iklim inşa etmeye yönelik olduğu daha iyi netleşir: “Bu PKK’lının cumhurbaşkanı adaylığı, yasalara aykırı olmakla kalmayıp milli ruha hakarettir. Ümit ederim ki YSK, bunu da değerlendirmeye alacak, terörün kuyruğu olmuş, bölücülüğün dümeninden tutmuş bu eş başkan hakkında detaylı ve ayrıntılı incelemeyi yapacaktır.”
Bu Şarkı YSK’da Biter mi?
Bahçeli’nin çağrısı, talebi ve rüyası gayet net: ‘Milli ruha hakaret’ saydığı Demirtaş’ın ve ‘dünyaya rezil oluruz’ telaşesine kapıldığı Erdoğan’ın adaylıkları derhal düşürülmelidir. Bunları söylerken alabildiğine haşin, olabildiğince hoyrattır ama bir o kadar da çaresizdir ki ancak “detone olan bu şarkı YSK’da sonlanmalı” espiyonajıyla siyasi hayatta sahne alabilmeyi ummaktadır.
Gülen Cemaati’nin de seferberlik sürecine katılmasına rağmen CHP+MHP ittifakı 30 Mart seçimlerinde bürokratik oligarşi ve resmi ideoloji adına toplum nezdinde bir ilerleme kat edemedi. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de belirginleşmeye başlayan mağlubiyet bu cephe açısından 2015 genel seçimlerine giden süreçte önü alınamaz bir çöküşü, gizlenemez bir iflası işaretlemektedir.
Başbakan Erdoğan karşısına çıkan bütün engellere rağmen hemen her seferinde ‘bu şarkı burada bitmez’ diye hem kararlılık bildirdi hem de topluma ümit verdi. TSK’nın bitiremediği, Ergenekon ve Balyoz’un indiremediği, AYM ve Yargıtay’ın paçasını aşağı alamadığı, Gezi Ruhu’nun soluğunu kesemediği, Fethullah Gülen’e bağlı kadroların sabote edemediği bu şarkıyı YSK’nın bitireceğini ummak olsa olsa tuhaf siyasetçilerin acayip talebi olur.
Yeni ve neşeli, beğenilen ve ağızlardan düşmeyen bir şarkı yazamayanların mazereti var mı desek acaba?