Tufan kasıp kavurmaya devam ediyor!

Yasin Aktay, Aksa Tufanı ile başlayan sürecin Siyonistler için oluşturduğu travmaya dikkat çekiyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Bir yılın sonunda Tufan yükselmeye devam ediyor

Aksa Tufanı üzerinden bugün itibariyle bir yıl geçmiş oldu. Elbette İsrail’in zalim bombardımanı altında bu bir yıl içinde Günyüzü görmeyen Gazze halkı açısından çok daha uzun hissedilmiş bir yıl bu. Ama soykırımcı mücrim İsrail ve avanaleri açısından da çok kolay geçmiş olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir yıl olmuştur. Bir yıl, ikiyüzyıldır insanlığa anlattıkları bütün hikayelerin ifşa olduğu, maskelerinin düştüğü o hümanist, ileri, modern, demokratik düzenlerinin altındaki kanların, cinayetlerin, ırkçılığın, sömürünün çırılçıplak meydana serildiği bir yıl oldu. Ama daha önemlisi bütün dünyayı esir almışken bir avuç Gazze’yi teslim alamamanın yaşattığı hüsran o bir yılın her saniyesini Gazzelilerin yaşadıklarından daha uzun bir zaman olarak hissettirdi.

Savaşla ilgili sayısal veriler (ölü sayısı, atılan 3 Hiroşima hacmindeki bomba miktarı) ne olursa olsun, bunların hiçbir öneminin olmadığının bilfiil görülüyor, yaşanıyor olması başlıbaşına bir büyük darbedir İsrail ve dostları için. Moral bozucu, anlatıyı yıkıcı, dertleri dağ gibi büyütücü bir darbe. Buna mukabil sayılar ne söylerse söylesin onlara karşı inancıyla, çıplak bedeniyle ve imanıyla meydan okuyan Gazzeli için bir zafer vardır bu Tufanın bağrında.

İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamlarının başında ilan ettiği iki hedefinden de bir yılın sonunda hala çok uzakta olduğunu söylemiştik. Buna mukabil Gazzeliler bir yıl içinde, daha önce neredeyse unutulmaya yüz tutmuş davalarını bütün dünyanın en önemli meselesi haline getirmeyi başardılar. Bir yılın sonunda başta Türkiye’de olmak üzere dünyanın her tarafında eşi benzeri görülmemiş gösteriler Filistin davasını sahiplenerek seslendiriyor. Filistin davası Filistinlilere ait olmanın ötesine çoktan geçmiş durumda. Bu dava bütün insanlığın bu ırkçı, ayrılıkçı, işgalci, Siyonist dünya düzeninin esiri olduğu gerçeğini deşifre etmiş ve bütün insanları Filistin’e özgürlük üzerinden kendi özgürlüklerini talep etmeye sevk etmiştir.

Filistin davası bütün dünyanın farklı bir işgal düzeni içinde, gerek siyasi, gerek ekonomik, gerek medyatik yollarla zihinsel olarak işgal altında olduğuna dair güçlü bir eleştirel aklı harekete geçirmiştir. İşin trajik ve biraz da komik tarafı bütün felsefi entelektüel kariyerini eleştiri üzerine yapmış olan ve dünyaya sözümona eleştirel düşüncenin öğretmenliğini yapmış olan Jürgen Habermas, Sheila Ben Habib gibi filozofların da akıllarının bu iktidar işgalinden muaf olmadığının ortaya çıkmış olması. Aksa Tufanı, hiçbişey yapmadıysa projeleri henüz bitmemiş olduğu için bütün eleştirilere karşı mazeretler ileri süren geç Aydınlanmacılara karşı insanlığı aydınlatmış oldu.

Tabii ki çok daha fazlasını da yaptı. Savunma teknolojilerinin ileri ürünleri ve aşamaları dolayısıyla artık geride kalmış olduğu sıkça söylenen kahramanlığın ölmediğini gösterdi. Allah’ın seçkin kulları oldukları iddiasıyla ve kibriyle hareket ederek diğer insanlara üstünlük taslayan ama Allah’la bağlarını koparmış, sadece teknolojiye ve güçlerine güvenen bir kavme ve o zihniyete teslim olmuş çağımız insanına sadece Allah’a güvenilerek nasıl güçlü ve iddialı olunabileceğini gösterdi.

Kendisi veya bütün yakınları öldürüldüğünde bile enkazın arasından toz toprak içinde zafer işaretiyle çıkarıldığında “biz kazandık” diye meydan okuyan bu özgüven çağımızın insanına daha önce hiç duymadığı bir mesaj gibi gelmiştir. “Bize Allah yeter, o ne güzel vekildir” sözünün içerdiği devrimci gerçekçilik, ona karşı kadercilik eleştirilerinin ukala laubaliliğinin başedemeyeceği ciddiyette bir ders olarak yerine ulaşıyor.

Bu ses o ukalaları ne kadar bulabiliyor bilemeyiz ama dünyanın her yanında Gazze halkının üzerine yağan ölümü öldürüşü ve ona karşı şükrüyle, hamdiyle, Allah’ın ayetlerine olan meftuniyetiyle meydan okuyuşu birer ayet olup insanların gözünü açtı, açıyor.

Elbette başta Müslüman halkların gözünü açtı. 7 Ekim’den önce Müslümanlar nezdinde neredeyse değerden düşmüş olan Filistin, Kudüs, direniş, mücadele, cihat hatta Ahirete dair hesaplar insanların tasavvurlarında, hayatında ve dost-düşman algılarında yeniden canlanıp yerini almış oldu.

Gaza da, şehadet de, yeri geldiğinde onurlu kaybedişler de İslami mücadeleye dahildir. Mümin, istikamet üzere olduğu sürece, iman üzere olduğu müddetçe hiçbir zaman kaybetmez. Ölse de kaybetmez, mağlup olsa da kaybetmez. Kaybetmek düşmanınıza benzediğiniz zaman başınıza gelen bir musibettir ancak. Arap Baharından sonra İslami hareketler darbelerle durdurulmaya çalışıldı. İslamcılığın sonuna, başarısızlığına dair malum nakarat devreye girdi. Başarısız olan İslamcılar değildi halbuki, bizatihi bu sistemin kendisinin bütün iddialarından vazgeçişi, iflas edişi ve Müslümanlara tahammül edemeyişiydi. Müslümanların meydan okumasına karşı kendini lağvetme, kendi sistemini kilitleme, altını oyma pahasına siyasi veya fiili katliamlara girişmesiydi.

Bugün İslamcıların bu zorbalık karşısında geriletilmesine mukabil kazanmış, dünyaya yeni bir vizyon, değer ve ideal sunabilmiş bir proje yok. Ne İslam dünyasında ne de bütün dünyada. Buna mukabil tekrar öldürüldü diye zafer naraları atılmış dünyada İslam’ın neleri temsil ettiğinin gözardı edilmiş olduğu muhakkak. İslam Batı medeniyetinin temsil ettiği ve iddia ettiği kazanımlardan daha fazlasını sunma iddiasında olmadı hiçbir zaman. Bu saatten sonra da insanlara daha iyi bir dünyalık iddiası yok, ama gözlerin iyice alışmış olması dolayısıyla farkedilmeyecek hale gelmiş kula kulluğun karanlığının, zulmünün farkına vardırmak ve özgürleştirmek gibi bir davası var. Bu davanın başarılarını veya başarısızlıklarını o karanlıklarda yaşayanların ölçme ve değerlendirme imkanları yoktur.

Gazze, aslında maddi egemenliğe, ırkçı kibrin teknolojik üstünlükle şımarıkça ifade edildiği bir dünya düzenine karşı mücadelenin başka bir matematiğinin olduğunu gösterdi. 17 yıldır kuşatma altında adeta bir toplama kampında tutulmaya çalışılan bir halkın içinden, inanmışlarsa, özgürlük iradesinin sökülüp alınamayacağını gördü bütün dünya. Üstelik o halk bütün dünyaya direnişin, özgürleşmenin yollarını da anlattı. Sadece duruşlarıyla, şehadetleriyle, direnişleriyle, şükürleriyle insanlara başka türlü bir hayatın, başka türlü bir varoluşun mümkün olduğunu gösterdi Gazze halkı.

Gazze’nin yiğitleri bu duruşlarıyla insanların içinde bulundukları Tufanı karşı uyanmaya ve kurtuluş gemisine binmeye davet etti. Kibirli ve şımarık ırkçı İsrail ve avanesi bu isyanı birkaç gün içinde boğabileceğini vehmetti. Daha önce hep böyle olmuştu çünkü. Şimdiye kadar bir yıl sürmüş bir savaş yaşamadı Siyonistler. Ancak bir yılın sonunda hala belirsiz bir maceraya doğru sürüklendiklerini hissediyorlar. Bir yıl boyunca bu tufanın farkına varıp dünya düzeninin egemenlerine karşı duruşa geçenlerin ise Tufan olup yükselmeye ve akmaya devam etti. Birinci yıl dönümünde dünya şehirlerinin tamamında insanların bu Tufanın içinde bir katre olmaya doğru koştuklarını gördük.

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...