TÜBİTAK Raporunda Değişen Bir Şey Yok

Balyoz ve Poyrazköy davalarının delillerini barındıran 5 No’lu hard diskle ilgili hazırlanan TÜBİTAK bilirkişi raporunun, ‘davaları düşürecek’ bilgiler içerdiği iddia ediliyor. Oysa bu raporla, davalarda değişen bir şey yok.

TÜBİTAK’ın Gölcük Donanma Komutanlığı zemininde ele geçen 5 No’lu harddiskle ilgili 73 sayfalık yeni raporu Poyrazköy Cephaneliği dava dosyasına girdi. Raporda, Balyoz davası delillerinden ‘SUGA’ ve ‘ORAJ’ harekat planları ile bağlantılı toplam 144 adet dosya bulunan 5 no’lu harddiskle ilgili iddialara dair tespitlerde bulunuluyor. Ama raporu tam anlamak için önce, Gölcük’teki harddiskin bulunma şeklini, delil toplama sürecini hatırlayalım. CMK 250 ile yetkili İstanbul savcıları Fikret Seçen ve Ali Haydar, ihbar üzerine mahkemeden arama kararı alarak 6 Aralık 2010’da Gölcük Donanma Komutanlığı’na gitti. İki savcı, yaklaşık 10 üst rütbeli askerle birlikte (biri şu anda Balyoz hükümlüsü oramiral) Gölcük Donanma Komutanlığı’nın kozmik odası niteliğindeki İstihbarat Karşı Koyma Dairesi’nde (İKK) arama yaptı. Zemine gizlenmiş 9 çuval belge bulundu.

Deliler içinde 1 No’lu CD ve 5 No’lu harddisk önemliydi, zira Balyoz ve Poyrazköy cephaneliği davası sanıklarını doğrudan ilgilendiren deliller vardı. Çıkan dijital verilerin imajı hemen orada askerlerin gözü önünde alındı. Balyoz belgesiyle ilgili 43 klasör belge mahkemeye gönderildi. Balyoz sanıklarının tutuklanmasına gerekçe olan deliller arasına girdi. Daha sonra o çuvalları zemine koyan astsubay Erdinç Yıldız da, ifadesinde bir süre önce çuvalları komutanı Binbaşı Kemalettin Yakar’ın talimatıyla oraya koyduğunu anlattı. İKK da, dışarıdan yabancı kişilerin giremeyeceği, kapıları şifreli, giren ve çıkanların kozmik yetkili olduğu bir yer. Ve o harddisk donanma sınırları içinde, bizzat askerlerin elindeydi. Son bilgi, 5 no’lu harddisk belgelerin ilk oluşturulma yeri değil. Daha önce başka bilgisayarda bulunan Balyoz belgeleri 28.07.2009’da bu harddiske aktarılmış.

Şimdi bu bilgiler ışığında, TÜBİTAK’ın 73 sayfalık raporuna baktığımızda, iki ana tartışmaya cevap verildiği görülüyor. “Diskin üretim tarihinden daha eski tarihli bir dosya, diskin içinde bulunabilmektedir” diyen TÜBİTAK, bunun 5 ayrı bilimsel oluşma yolu olduğunu anlatıyor. Bunlardan biri de şöyle: “Diskin üretim tarihinden önce oluşturulmuş bir dosya bulunduğu diskten (kaynak disk), bu diske (hedef disk) aktarıldığında, dosyanın hedef diskteki dosya sistemi ‘son değiştirilme’ zamanı kaynak diskteki ile aynı olur. Bu dosyanın zaman bilgileri listelendiğinde, dosyanın diskin üretim tarihinden önce bir zaman bilgisine sahip olduğu görülür.” Yani, normal bir kullanıcı geçmiş tarihli olarak belgeleri kaydedebilir. Bu zaten biliniyordu. Hard diske bu tip eklemelerin savcıların operasyonundan sonra yapıldığına dair tek satır yok. Çünkü TÜBİTAK, teknik bir olasılığı anlatıyor.

İkinci konu ise harddiskteki zararlı yazılımlar. Harddiskte zararlı yazılımların tespit edildiğini belirten TÜBİTAK, “Bu zararlı yazılımlar vasıtası ile uzaktan sistemi yönetme, sisteme dosya atma veya sistemden dosya alma gibi işlemler mümkün değildir.” diyor. Devamında, bu zararlı yazılımın bilgisayar açıkken uzun süre çalıştığı, 28.07.2009 tarihinden sonra takıldığı sistem saati güncel olmayan bilgisayarlardan birine de bulaştığı ve belgelerin üst verilerin eski tarihi gösterecek şekilde değiştiğinin değerlendirildiğini aktarıyor. Sonuç olarak, 5 no’lu harddiske belge aktarımının 2009 yılında başka bir bilgisayardan yapıldığı görülüyor. Bunu dışarıdan birinin yapma ihtimali dosya kapsamına ve tanık ifadelerine göre yok.

Sanıkların da yargılamalar sırasında sivil ya da asker birilerine dair somut bir açıklama-iddiası yok. Bu harddisk de Aralık 2010’da delil olarak ele geçiriliyor. Öyleyse, harddiskin ele geçirildiği İKK’nın görev alanı hemen akla geliyor. İKK birimi, görevi dahilinde ellerindeki belgelerin istemedikleri kişilerin eline geçmesi halinde ‘sahte’ algısı vermek için bizzat bunu yapmış olabilir. Burada bir sahtelik varsa da, TÜBİTAK’ın bahsettiği şekilde zararlı yazılımla belgeler eski tarihli kaydedilmişse, bunu yapabilecek olanlar o belgeleri, harddiski ellerinde bulunduranlar. Aksi bir bilgi, işaret dava sırasında ortaya çıkmadı.

Balyoz davası mahkemesi de gerekçeli kararında, hard diskteki şifrelerin sanıklardan Kemalettin Yakar ve Erdinç Yıldız’ın şifreleri ile aynı olduğunu tespit etmiş ve dışarıdan birilerinin oraya belge koyma imkanı olmadığını vurgulamıştı. Sonuç olarak, hardisk dava dosyasının bir delili. Bunun yanında sanık, tanık ifadeleri ve başka belgeler, ses kayıtları var. Mahkeme ve sonrasında Yargıtay zaten ceza yargılaması kuralı gereği dosyadaki tüm delillerle bu delilin örtüşüp örtüşmediğine bakıp, son kararını verecek. Yani TÜBİTAK raporuyla hukuki açıdan ne mahkumiyet kesinleşmiş Balyoz davası ne de yürümekte olan Poyrazköy cephaneliği davası açısından değişen bir şey yok.

Tahliyeler rapordan değil, uzun tutukluluk süresinden

Poyrazköy davasına bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın tutuklu sanıkları emekli Binbaşı Levent Bektaş, Yarbay Ercan Kireçtepe, Binbaşı Erme Onat, Binbaşı Eren Günay ve Albay Hüseyin Hançer’in tahliyesine karar verdi. Tahliye gerekçesi olarak ise ‘tutuklu kaldıkları süre ve Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluk süresi ile ilgili kararı’ gösterildi. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk süresini 5 yıl olarak belirlemişti. Bazı basın organlarında ise tahliyelerin TÜBİTAK bilirkişi raporu sebebiyle verildiğini iddia etti. Ancak tahliye gerekçesinde böyle bir ibare bulunmuyor. Mahkeme, serbest bıraktığı sanıklar hakkında ‘yurtdışı çıkış yasağı’ konulmasına da karar verdi. Tutuklulardan Levent Bektaş Silivri Cezaevi’nden, diğer sanıklar ise Hasdal Cezaevi’nden tahliye edildi.

Zaman-Büşra Erdal

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye