TSK’dan Tasfiye Edilecekler Listesi

KENAN ALPAY

Ordu’yu ele geçirdikten sonra siyaseti, toplumu, bürokrasiyi, ekonomiyi, kültürü, diplomasiyi de ele geçireceğine inanan iki yüzyıllık kanlı hikâyenin sonuna yaklaşmaktayız. İşte, hayalindeki siyaset ve toplumu ancak askeri mantık ve terbiye üzerine inşa edebileceğine mutlak manada inananların sonuncusu Fethullahçı cuntanın kirli ve sefil serüveni gözler önünde. Fethullahçı cunta güya kendisine karşı iktidar mücadelesi verdiği Kemalist cuntaların son derece kötü bir kopyası olmaktan ileriye gidemedi. Çünkü mantık ve hedefleri her ne olursa olsun ‘ele geçirme’ üzerine bina edilmişti.

15 Temmuz’da ülke ve toplumun üzerine savaş uçakları ve tanklarla çöken Fethullahçı cuntanın zelil bir biçimde mağlup olması maalesef birilerine de tekrar sahne almaları için kapı açar gibi oldu. Elbette 27 Mayıs, 9 ve 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan gibi halka karşı suç işlemek üzere teşkil ettikleri bir dizi askeri cuntayla maruf Kemalist-Atatürkçü cepheden bahsediyoruz. ‘Fırsatın kazası olmaz’ deyip ekranlara, gazetelere, sosyal medyaya şevkle atılan Mustafa Kemal’in Askerleri ise eski günlerdeki gibi ‘durumdan vazife çıkarma’nın peşindeler.

Fethullahçı şebekenin suçları üzerinden kendilerini temize çıkarmanın hatta günahlarını unutturup destansı bir geçmiş algısını toplumun zihnine zerk etmenin telaşesindeler. Peki, bu ham hayal gerçek olur mu, bu toplum kurtarıcı diye Kemalist ideoloji ve oligarşiye sarılır mı?

Arkaik İdeoloji ve Yeni Ordu

15 Temmuz kanlı darbesine karşı milyonluk kitleler halinde sergilenen yaygın direniş devlet kurumlarına dair yeni bir yüzleşme ve köklü bir hesaplaşma için muazzam bir fırsat oluşturdu. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meselenin aciliyeti ve hayatiyetine ilişkin ön açıcı beyanları gerekse Başbakan Yıldırım’ın OHAL kapsamında hızla yürürlüğe soktuğu KHK’ler devletin işleyişini yeniden tanzim etmek üzere atılmış önemli adımları işaretliyor. Bu kapsamda TSK’nın yeniden yapılandırılması adına yapılan kapsamlı değişim ve dönüşüm projeleri ciddi ve ertelenemez bir yol ayrımında olunduğunu gözler önüne seriyor.

Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının İçişleri Bakanlığına bağlanması hiç şüphe yok ki “ordu devlet-asker millet” ideolojisine vurulmuş esaslı bir darbedir. TSK’nın Anayasa’dan Siyasi Partiler Kanunu’na, Hükümetin kuruluş ve işleyişinden Milli Eğitim’deki ders müfredatına değin hemen her alanda kendini gösteren tasallutu can çekişmektedir. Son darbe girişiminde Fethullahçı cuntanın ağırlığı tartışmasız olmakla beraber itibar ve güven zemininde Ordu kurumsal olarak göçmüş ve çökmüştür.

Darbenin ayak sesleri duyulurken, tankların paletleri meydanları çiğnerken, F-16’ların alçaktan uçarken toplum asla ve kat’a “hangi cunta hareketlendi?” gibi bir soru sormaksızın ölümüne direniş başlatmıştır. Siyaset ve topluma silah çeken, namlu doğrultan cuntanın ideolojik kimliği sol-sosyalist ve liberal mahallede belirleyici olurken Müslüman toplum nezdinde hiçbir öneme sahip olmamıştır.

Bu şartlarda darbeyi tertipleyen “Yurtta Sulh Konseyi” ne komuta düzeyinde ne de savaşan asker düzeyinde mevcuttur. Adeta sırra kadem basmıştır. Sebep olduğu tahribat, yol açtığı sıkıntı ve depresyon düzeyi ne kadar yüksek olsa da beklemedikleri kadar ağır bir darbe almışlardı. Cuntanın çelik çekirdeği ve vurucu kadroları hem deşifre oldu hem de büyük oranda tasfiye edildi. Kabul edelim ki içeride ve dışarıda tehditler yakınlaşmış, riskler yükselişe geçmiştir. Ancak bununla birlikte en büyük ve en yakın tehdit odağı bertaraf edilmiştir.

Şimdi mesele ordunun yeniden yapılandırılmasında Askeri Liseler ve Harp Akademileri’nden başlayarak darbeci ve cuntacı ideoloji ve kadrolaşma mantığının Ordu’dan bütünüyle tasfiye edilmesidir. Açık konuşalım; ordu ve devlet resmi ideoloji olarak Kemalizmi/Atatürkçülüğü benimsediği oranda tehdidi zehirli bir yılan gibi koynunda besleyecektir. Kemalist/Atatürkçü kesimlerin Fethullahçı cunta tarafından son dönemde maruz bırakıldıkları kimi haksızlıklar, tuzak ve iftiraların reddedilmesiyle onları kahraman, yaptıklarını mucize ilan etmek telifi kabil olmayan apayrı işlerdir.

Ne Kırk Katır, Ne Kırk Satır!

Ordu’dan tasfiye edilmesi gerekenler listesi Fethulllahçı şebekeden çok daha fazlasıdır. En başta asker merkezli toplum, ordu merkezli devlet felsefesini tasfiye etmeliyiz. Fethullahçılar 15 Temmuz darbesinin failidir ve suça bulaşanların tamamı devlet kadrolarından ihraç edilmeli, yargılanmalıdır. Ancak unutmayalım ki bu ülke ve toplum öteden beri daima Kemalist/Atatürkçü cuntaların darbelerine, ihtilallerine, muhtıralarına, OHAL’lerine, Sıkı Yönetim Mahkemelerine muhatap olmuştur. Başörtü yasakları, kapatılan İHL ve Kur’an kursları, dayatılan kışla tipi kesintisiz eğitim, yasaklanan Kürtçe, kapatılan siyasi partiler, İsrail ve Amerika’yla kurulan stratejik dostluklar, yapılan yolsuzluklar hep ama hep “Atatürkçü iktidar sınıflarının gericilikle mücadelesi” olarak meşruiyet kazandı.

Fethullahçılık kökünden kurutulacak elbette. Lakin Batı’nın Müslüman toplumu terbiye araçlarından biri olan Kemalizmi/Atatürkçülüğü beslemenin, pışpışlamanın, sırtını sıvazlamanın mantığı yok. İçinde yaşadığımız Müslüman toplum Kemalist/Atatürkçü değil ki TSK ve devlet Kemalist temellerde yükseltilmeye mecbur kılınsın. Kemalist ordu, sahte imaj ve hakiki zorbalık üzerine kurulu bir imparatorluktur. Kimse kendini veya bizi kandırmaya kalkışmasın: “TSK çok başarılı subay yetiştirir, dünyada eşi benzeri olmayan kurmay kadrolara sahiptir” söylemleri birer masaldan ibarettir. Ordu bir bütün olarak liyakate değil maalesef resmi ideolojiye sadakate önem verdi şimdiye dek.

Cumhurbaşkanlığı düzeyinde “özde laik-sözde laik” imtihanlarına çekildiğimiz günler çok uzak değil. Bu sebeple güvenlik gerekçesiyle 30 Ağustos Zafer Bayramı etkinliklerini ertelemek yerine Anıtkabir ziyaretlerini devlet protokolü olmaktan çıkarmakla işe başlansa daha doğru ve faydalı bir adım atılmış olur.