TSK hangi çizgiyi temsil ediyor?

Abdurrahman Dilipak

Aslında herkesin bu sorunun cevabı üzerinde düşünmesi gerekir..

Ya da bu soruyu şöyle de sorabilirsiniz..

-TSK hangi çizgiyi temsil ediyor?.

TSK aslında belli bir çizgiyi temsil edemez.. O Türkiye’nin ordusudur ve Türkiye’nin bütününü temsil etmesi gerekir.. Türkiye ise bir İmparatorluğun bakiyesidir; dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat bakımından farklı toplum kesimlerinden meydana gelir..

O zaman o, belli bir çizgiyi temsil edemez..

TSK toplumun belli bir kesiminin çizgisini temsil edebilir mi?

Ya da kendisi bir çizgiyi tercih edebilir mi? Böyle bir çizgi tercih etse bile bunu topluma dayatabilir mi? Darbelerin, derin devletin, çetelerin arkasındaki derin gerçeği anlamak için bu soru üzerinde düşünmek gerekiyor.. Gerçekten TSK’nın bir çizgisi varsa, bu çizgi sabit, değişmez, tartışılmaz, sorgulanmaz bir çizgi midir? Eğer değişebilir, tartışılabilir, sorgulanabilirse bunu kim, nasıl, hangi şartlarda yapacaktır?. TSK emir komuta içinde hareket eden bir yapı olduğuna göre, bu durum bizi “Tek Adam” ideolojisine yani Padişahlık rejimi anlamına gelen “Monarşi”ye götürmez mi?

Zaten eğer bu tartışılamaz bir şeyse ve ordu da bunu koruma ve kollama konusunda durumdan vaziyet çıkartacak bir şekilde konuşlandırılmışsa, o zaman Türkiye Cumhuriyeti tarihin belli bir zaman aralığına sıkışıp kalmış olmuyor mu?

Kutsal devlet, kutsal ideoloji ve rejim bu şartlar altında ortaya çıkıyor ve bugün Türkiye’nin gelip tıkandığı temel sorun da bu..

Kemalizm aşılamaz bir ideoloji mi? Kemalizm nedir? Bir din mi, ideoloji mi?

Mustafa Kemal’in hayatından bir ideolojik manifesto üretilebilir mi?

Mustafa Kemal’in ordusunun içinde namaz kılan, içki içmeyen Fevzi Paşa da vardı, İsmet Paşa da, Ali Fuat da.. Kazım Orbay da, Kazım Karabekir de, Cevat Rifat Atilhan da, daha başkaları da.. Cevat Rifat Filistin Cephesi’nde Mustafa Kemal’le birlikte bulundu..

Mustafa Kemal, emirle Fevzi Paşa’ya şarap içirdi mi mesela?.

TSK’nın en ılımlılarından biri olan Kıvrıkoğlu paşanın emirle Özkök paşaya şarap içirdiği iddia ediliyor. Kıvrıkoğlu susuyor.. Keşke konuşsa.. Doğrusu ben Kıvrıkoğlu’ndan böyle bir şey beklemezdim.. Orgeneraller seviyesinde bile bu seviyede bir baskı, olacak şey değil.. Bu baskılar baskıya maruz kalanı değil, baskı yapanı, bunun dedikodusunu yapanları zor durumda bırakır halkın gözünde.. Hani birilerinin bu tür gevezelikleri olmasa, bazı gerçekleri öğrenmemiz de mümkün olmayacak hani!

TSK’yı toplumun belli bir etnik kesimine ya da belli bir din, mezhep ve ideolojiye karşı kullanmak ya da öyle göstermek ne kadar doğru?

Ama bütün bunlar olmadı değil. Darbecilerin gadrine uğramayan kimse kaldı mı bu ülkede?.

Nevzat Tarhan, “27 Mayıs ruhu denilen bu ruhu taşıyan generaller askeri ihaleleri çok severler, haram yemek gibi bir kaygıları yoktur. Zenginlerin masasında sık sık gördüğümüz emekli generallere dikkat edelim. Bu generaller servet beyanlarını göğsünü gere gere veremezler. Cezaevinde bile olsalar devlet ihaleleri ile zenginleşmiş iş adamları tarafından ziyaret edilirler. Bir futbol maçında askeri ihalelerdeki yolsuzluk nedeniyle mahkum olan bir müteahhit ile E.Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ‘Çak’ yaptığını Sabah gazetesinden Ergun Babahan yazdı” diyor..

İçki baskısına maruz kalan tek Özkök değil. Alt rütbedekilerin hepsi “emre itaatsizlik”ten ordudan ihraç edildi.. Malum, namaz kılanlar “irticai faaliyet”ten, ya da karısı başörtülü olanlar fişlendiler bir zamanlar.. Öyle anlaşılıyor ki “çağdaşlık gösterisi” bazı resmi kurumlarda, mahalle baskısından öte, kaba bir baskıya dönüşmüş.. TSK vatandaşa “Bana bak, hizaya gel” diyemez. TSK’nın millete bakıp hizaya gelmesi gerekir. Milletin iradesi ise TBMM’de tecelli eder.

Hele hele TSK milletin inancı, kültürü, geleneği, kıyafetini tehdit olarak göremez.. Bunu tehdit olarak görmesi, kendisinin toplumda tehdit olarak algılanmasına yol açar..

Bu ülkede bankacılar, gazeteciler, mühendisler, doktorlar, avukatlar, hakimler, politikacılar ne kadar dürüst ise subaylar da o kadar dürüsttür. Fedakardır.. Çalışkandır.. Bir insanın belinde silah olması, onu daha dürüst ve çalışkan yapmaz.. Toplumun her kesiminde iyiler de vardır, kötüler de..

Herkesin yasalar ve yargı önünde eşit olması gerek ama, birileri daha eşit. Birilerinden daha az hesap sorulabiliyor, birileri daha az şeffaf, birileri zaman zaman silahını çekip duruma vaziyet edebiliyor..

Emekli generallerin, hangi batık bankalara müşavirlik yaptıklarını biliyoruz. Darbe sürecinde yaşananları da, ya da askerlerin hangi işlerin içinden çıktıklarını da bu süreçte yaşayarak öğrendik.

Yani toplumda bazı değerler “U” borusu gibi toplumun diğer kesimleri ile kendisini dengeliyor.. Bizim işadamımız subayından, esnafımız astsubayından daha namuslu değil..

Sonuçta biz birbirimize benziyoruz.. TSK da bu milletin bir parçası. Onun içinden çıktı.. Bugünkü başarılar ve başarısızlıkta onların da rolü var.

Nevzat Tarhan’ın yazısındaki tesbitlerle bitirelim yazımızı: “Atatürkçülüğün arkasına sığınıp Tek Particilik yaparlar. Demokrasi ile alay ederler, demokrasiyi halk popülizmi olarak tanımlarlar. Kıvrıkoğlu’nun Hilmi Paşa’ya söylediği ‘Oğlum, Hilmi’ye şarap getir’ cümleleri ile belirginleşen mahalle baskısı aslında TSK içindeki bir grubun kadrolaşma ve tasfiye için kullandığı bir yöntemdir. Albay rütbesine kadar kullanıldığını çok görüyorduk ama Orgeneral düzeyinde de var olması çok utandırıcı bir davranıştır. ‘İçki içersen severim, içki içmiyorsan benim için şüphelisin.’ Ne kadar gerici bir yöntem, ilkel bir baskı örneği. Hatta GATA’dan emekli Albay Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol hocamızın bir hatırasını duymuştum. Yanılıyorsam düzeltirim. Belçika’da NATO görevinde kokteylde General Çevik Bir, Tabip Binbaşı Kahramanyol’a içki içmesi konusunda ısrar ediyor. Binbaşı Kahramanyol tarihi bir cevap veriyor. ‘Ben bu yaşa gelmişim, belli bir rütbeye ulaşmışım. Ne içip içmeyeceğime ben karar veririm, lütfen ısrar etmeyiniz.’ Sayın Çevik Bir’in ikinci Başkan iken Kahramanyol hocamızın YAŞ kararı ile emekli edilmesinde bu hatıranın rolü olduğu bilinir.”

Selam ve dua ile.

VAKİT