TSK adına ziyaret, nasıl okunacak?

Cennet vatanımız bir efsaneler, komplo teorileri ülkesidir aynı zamanda. Burada gerçek nerede biter, efsane nerede başlar çoğu zaman mesleği gereği gerçeğin peşinde koşan gazetecilerin bile tam ayrımını yapamadığı şeylerdir.
Üstelik efsanelere dönük inanç bizde öyle kuvvetlidir ki, gerçeğin çoğu zaman efsanenin söylediğini tam olarak karşılayamaması bir sorun oluşturmaz, akıllı bildiğimiz  insanlar arasında bile. Onlar çoğu zaman neye inanacaklarını çoktan kararlaştırmış, her türlü şüphecilikten arınmış olurlar ve gerçeğin kendisi bu kararları pek de etkilemez.

Ergenekon konusu, ülkemizin yeni efsaneleri arasındaki yerini çoktan aldı bile. Çoğu insan, bu konuda kendince bir kanaat oluşturdu, hatta iman tazeledi.

Yani bu saatten sonra kamuoyunda kimsenin gerçekle veya mahkemeden çıkacak kararla ilgilendiğini, ilgileneceğini sanmıyorum.

İşte bu ortamda, diyelim Ergenekon’un ülkemizde yaşanan ve yaşanacak bütün kötülüklerin yegâne kaynağı olduğuna inanan, böyle bir kanaat oluşturan ve bu konuyla ilgili kuşkuculuğunu bir kenara bırakan gruptansanız, bir korgeneralin Kandıra F Tipi Cezaevi’ne gidip haklarında yazılacak iddianameyi bekleyen Ergenekon soruşturması tutuklusu iki emekli orgenerali, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’u ‘Türk Silahlı Kuvvetleri adına’ ziyaret etmesini, ‘Yargıya geç kalmış bir müdahale girişimi’ diye nitelemekte bir an bile tereddüt etmezsiniz. Çünkü yapılan kişisel bir ziyaret değil, ülkenin silahlı kuvvetleri adına kurumsal bir ziyarettir.

Diyelim tam tersi yöndeki efsaneye inananlardansınız. Yani, Ergenekon soruşturmasının hükümet tarafından muhaliflerini sindirmek ve bu arada TSK’yı da pasif savunma pozisyonuna itmek için uydurulmuş siyasi bir soruşturma olduğuna inanıyorsanız, dünkü kurumsal ziyareti, ‘Genelkurmay’da bir şeylerin değişmesi’ ve askerin sembolik bir jestle hükümete mesaj vermesi olarak yorumlayabilirsiniz.

Ama tam da bu noktada, artık ‘Deniz Baykal sendromu’ diye adlandırılmaya başlanması gereken ‘AKP’den demokrasimizi kaybetmek pahasına da olsa kurtulmak gerek’ diye düşünenlerin, gizli veya açık darbe teşvikçilerinin dilemması devreye girer.

Hatırlayın, Deniz Baykal, Orgeneral İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı’nı devralırken yaptığı konuşmayı övmüş ama sonra da eklemişti: ‘Sözler güzel ama bunların gereği yerine getirilmiyor.’

Şimdi de esasen birkaç gün öncesinden farklı hissetmeyecektir ‘Deniz Baykal sendromu’ndan mustarip olanlar:

Sembolik hareketler tamam da gereği yerine getirilmiyor!


***

Belki de gerçek bu iki bakış açısından da çok uzakta bir yerdedir, ziyaret ‘insani amaçlarla’ planlanıp gerçekleşmiştir ama şairin de dediği gibi bir kere ‘Şelaleye düşmüştür zeytinin dali.’

O yüzden de, yani toplumda, medyada, siyaset dünyasında, Ergenekon bazlı bir bölünme yaşandığı, bu bölünmede taraflar arasında uzlaşmaz çelişkiler bulunduğu ve başta da söylediğim gibi kimse gerçekle ilgilenmediği için, bu ziyareti basit ve anlamsız bir ziyaret olarak görme olanağı kalmadı.

Benim merak ettiğim, iki tutuklu emekli orgeneralin tutukluluk hallerine itiraz edilen mahkemenin yargıçların bu ziyareti nasıl okudukları, nasıl yorumladıkları... Yarın öbür gün iki emekli orgeneralin tutukluluk halleri sona ererse bunu nasıl okuyacağız? Ermezse nasıl okuyacağız? Haklarında hiç dava açılmazsa ne düşüneceğiz? Haklarında dava açılır ama onlar beraat ederse ne düşüneceğiz? Beraat etmez mahkûm olurlarsa ne diyeceğiz?
Mesela, Şemdinli davasının seyrini hatırlayanınız var mı?

RADİKAL